KıbrısManşet

Arıklı’nın kalemi Kıbrıslıtürklere zehir akıtmaya devam ediyor






Ulaştırma Bakanı Erhan Arıklı, Kıbrıslıtürklere karşı kaleminden zehir akıtmaya devam ediyor, Arıklı bu kez de “Türk döneminde Müslümanlığı kabul etmiş görünen lakin yine de gizliden gizliye eski dinlerine bağlılığı sürdüren Hıristiyanlar” anlamına gelen “linobambakiler” dedi

Arıklı’nın kalemi Kıbrıslıtürklere zehir akıtmaya devam ediyor

Arıklı, Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Milletvekili Erkut Şahali‘nin geçtiğimiz gün Meclis’te gerçek tarih bilgilerine dayanan ve Osmanlı’nın adayı İngilizlere nasıl kiraladığı süreci anlatan konuşmasına cevap olarak sosyal medya hesabından bir paylaşımda bulundu.

Arıklı’nın “Türkiye’nin geri dönüşünü hazmedemeyenleri” kendince tarif ettiği o paylaşımında Kıbrıslıtürkleri küçk düşürmek üzere “linobambakiler” kelimesinin anlamını Araştırmacı Yazar Haşmet M. Gürkan Yenidüzen‘deki yazısında şöyle açıklıyor;

Linobambakinin kelime anlamı Keten Pamuk (Flax Cotton)dur ve bunlar bir nevi mezheptirler. Linobambakiler Kıbrıs köy ve kentlerinin zorluk yaratan ama komik olan bir unsurunu oluştururlar. Kimse onları kale alamaz çünkü boyuna inanç değiştirip dururlar.

Zaptiyeler kendilerinden askerlikten muafiyet vergisi (Bedel-i Askeriye – HMG) istediklerinde Türk olurlar, kadılar kendilerini askere çağırdığında ise Rumdurlar. Ne savaşırlar ne de askerlik bedeli öderler.

Sadece homurdanırlar ve hileye kaçarlar. Ve Piskoboslarla yabancı konsoloslara başvurmak suretiyle yüklerini başkalarının sırtına yıkmaya genellikle muvaffak olurlar. Linobambaki”ler Türk döneminde Müslümanlığı kabul etmiş görünen lakin yine de gizliden gizliye eski dinlerine bağlığı sürdüren Hıristiyanlardı.

1930’lara kadar varlıklarını eziklik içinde devam ettiren Linobambakiler, bir bölümünün Hristiyanlığa tümden dönüşüyle Rumlaşması, diğerlerinin de Müslümanlığa bağlanıp Türkleşmesi sonucu her iki toplum içinde asimile olunmuşlardı” (Yazının tamamına buradan ulaşabilirsiniz)

“Başta ‘Linobambakiler’ olmak üzere kendilerine “Türk” demeyip, “Türkçe konuşan Kıbrıslılar…”

Arıklı’nın yazısı şöyle; (Kelime, cümle, noktalama işareti hataları Erhan Arıklı’nın kendisine aittir)

“OSMANLI KIBRISI SATTI MI..?

Sevgili Erkut Şahali, geçen gün Mecliste yaptığı gündem dışı konuşmada, güya Sayın Fuat Oktay’a cevap verecek diye, bu toprakları bize kazandıran Aziz ecdadımızın ruhunu sızlatırcasına, Osmanlı’nın Kıbrısı sattığını iddia etti.

Bu iddia bir cehaletin ürünü değilse, tarihe ve ecdadımıza karşı yapılan bir iftiranın ürünüdür…
Tarihçilerin 93 Harbi dediği Osmanlı-Rus harbi dönemi, benim dedelerimin de kaderinin şekillendiği yıllardır.

93 Harbi başlayınca büyük dedelerim Azerbaycanın Borçalı bölgesinde (ki şimdi Gürcistan sınırları içerisindedir)bulunan Arıklı kasabasını terk ederek Anadoluya göç etmiş ve Ardahana yerleşmişlerdi.

Ne yazık ki dedelerim Rus esaretinden kurtulamamış, Rus orduları, doğuda Kars, Ardahan ve Batumu işgal etmiş, batıda Yeşilköye kadar ilerlemişlerdi. İstanbulun işgali işten bile değildi.

İşte bu durumdan fırsattan istifade etmeye çalışan İngiltere, Ruslara karşı destek vermek için Osmanlı’dan Kıbrısın kendilerine kiralanmasını talep etmişti.

İstanbulun dahi işgali sözkonusu olduğu o ortamda, Osmanlı’nın bu teklife hayır demesi mümkün mü idi?
Yapılan anlaşmada Ruslar, işgal ettikleri toprakları terk edinceye kadar Kıbrıs, geçici olarak ingilizlere kiralanacaktı.

İngilizlerle yapılan antlaşma Abdülhamit’in önüne geldiğinde Hünkar, anlaşma metninin üzerine “hukuk-i şahaneme asla halel gelmemek şartıyla” diye yazmıştı…

4 Haziran 1878 tarihli antlaşmada da bu hüküm yer almıştı.

Antlaşmaya göre, Rusya Batum, Kars ve Ardahan’dan birini geri vermezse veya kesin barış antlaşmasıyla belirlenen Osmanlı topraklarından bir yeri işgale kalkışırsa, İngiltere Osmanlı Devleti’ne yardım gönderecekti.

Buna karşılık Osmanlı Devleti de “kendi tebaası Hristiyanların korunması için” gereken tedbirleri alacaktı.
Antlaşmaya göre, Ada’da şer’i mahkemeler ve evkaf idaresi devam edecek, İngiltere topladığı vergilerden adaya yapacağı harcamaları kesip, artan parayı İstanbul’a gönderecekti.

11 Temmuz 1878’de ingiliz Valinin Adaya gelmesi ile Osmanlı Devletinin Kıbrısta, 306 sene, 8 ay, 19 gün süren hakimiyeti fiilen sona ermişti…

Ada Türklüğü bu duruma isyan etmedi. Osmanlıya “Bizi sattınız” diye sitem de etmedi. Çünkü onlar, durumun vahametini biliyorlardı. Osmanlı’nın kurtuluşu bu anlaşmaya bağlıydı.

Lozanda da durum değişmedi. Türkiye Cumhuriyeti, İngilterenin Kıbrısı ilhakını tanıdı. Çünkü savaştan yeni çıkmış Genç Cumhuriyetin Adaya göndereceği kayığı bile yoktu.

Fuat Köprülünün, “Bizim Kıbrıs diye bir meselemiz yoktur” sözüne gelince; O dönem ikinci dünya savaşının bittiği dönemdir. Galip devletlerden Rusya, Türkiye Cumhuriyetinden Karsı ve Ardahanı, boğazlardan da üs istemektedir. Kendi sınırlarını korumaya çalışan Türkiye Cumhuriyetinin Kıbrısa bakacak durumu mu vardı?

Ne zamanki tehlike geçti, Türkiye Cumhuriyeti Adanın eski sahibi olarak Kıbrıs meselesine taraf oldu…

Sevgili Erkut Şahaliyi kastetmiyorum ama, başta linobambakiler olmak üzere kendilerine “Türk” demeyip, “Türkçe konuşan Kıbrıslılar” veya “kıbrıslıtürk” diyen kişiler, şüphesiz Türklerin 1878 de Osmanlı olarak gittiği bu topraklara,1974 te Türkiye Cumhuriyeti olarak dönmesini bir türlü hazmedemediler, uzun bir sürede hazmedemiyecekler.

Tarihi gerçekleri onlara ne kadar anlatsak boş”









Başa dön tuşu