Hep aynı hikâye…
Türkiye hiçbir zaman gerçek bir hukuk devleti olmadı. Şimdi ise hukukla ilişkisini tümden kesti. Yargıyla hukuk arasındaki köprü çöktü…
Yıl 2023…
T24 yazarı gazeteci Tolga Şardan, 31 Ekim’de “MİT‘in Cumhurbaşkanlığı’na sunduğu ‘yargı raporu’nda neler var?” başlıklı yazısı sonrası İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın re’sen başlattığı soruşturma kapsamında gözaltına alındı.
Ankara Adliyesi’nde SEGBİS aracılığıyla savcılık ifadesi alınan Şardan, tutuklama talebiyle sulh ceza mahkemesine sevk edildi.
Şardan, hâkimlik sorgusu sonrası 1 Kasım’da tutuklandı.
6 Kasım’da ise tahliye edildi.
***
Tutuklayan Sulh Ceza Hâkimi kim, neden ve nasıl tutukladı?
Beş gün sonra tahliye olacak birini tutuklamanın hukuki açıklaması ne?
Gazeteci tutuklamak neden bu kadar kolay?
Tutuklama bir korkutma, yıldırma, cezalandırma yöntemi mi?
***
Türkiye hiçbir zaman gerçek bir hukuk devleti olmadı.
Şimdi ise hukukla ilişkisini tümden kesti.Yargıyla hukuk arasındaki köprü çöktü…
En son örneği Tolga Şardan olayı işte…
Biz buralara anayasayı yok sayan “hâkimlerin” HSK tarafından Yargıtay üyeliğine atandığı bir yoldan geldik.
***
Peki gerçek bir hukuk devleti ne?
Onu da gene Tolga Şardan’ın tahliye edildiği gün yeryüzü medyasında yer alan bir haberden vereyim:
“Fransa’da Adalet Bakanı Eric Dupond-Moretti, 5. Cumhuriyet tarihinde bir ilk olarak görev başındayken yargılandı.
Çıkar çatışması ve görevini kötüye kullanma suçlamasıyla hâkim karşısına çıktı.”
Hukuk devleti, suç işlediği yolunda kanıtlar olan herkesin yargılanması, suçsuz olan herkesin de adaletin güvencesi altında “dokunulmaz” bir biçimde yaşamasıdır.
***
Biz elbette bu ölçülerden çok uzağız.
Zaten uzak olduğumuz için de çürüyoruz.
Basın tarihini anlatırken neredeyse her dönem hukuksuzluklarla karşılaşıyoruz.
Dönelim 17 yıl önceye… 2006 yılındaki hukuk manzaralarına bakalım.
“Türkiye’de ifade özgürlüğünün önündeki en büyük engel olan 12 Eylül Anayasası’nın değiştirilmesi yönünde 2006 yılında da hiçbir çaba gösterilmedi.
AKP hükümeti AB’ye uyum sürecinde ifade özgürlüğü konusunda attığı bazı olumlu adımları, TCY ve TMY’de yaptığı değişikliklerle geri aldı.”
***
“2006’da 82 yazar, yayıncı ve gazeteci adliyeye ‘düştü.’
Türklüğe hakaretle özetlenebilecek meşhur 301. Madde, Orhan Pamuk, Hrant Dink, Elif Şafak, Rahmi Yıldırım, Eren Keskin’in de aralarında bulunduğu 69 isme dava açılmasına neden oldu.
Avrupa Birliği, Türk Ceza Yasası’ndaki bu maddenin değiştirilmesini istiyor.”
***
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı rahmetli Orhan Erinç de Yeni TCY ile hem para hem de hapis cezalarının arttığını, suç tanımlarında değişiklikler yapıldığını vurguluyordu:
“Bu değişiklik ifade özgürlüğünün bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama, eser yaratma haklarını daha da sınırlayıcı nitelikte.
Eski 159 ile yeni 301’i karşılaştırırsak yeni suç tanımının hem yaygınlaştırıldığı hem de genişletildiği görülüyor.
Oysa 26 Haziran 2004’te yürürlüğe giren 5187 sayılı Basın Yasası, basın özgürlüğü tanımına Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesine gönderme yaparak sınırlamaların nasıl ve hangi ölçüde yapılabileceğini hükme bağlamıştı.
Bu yasayı yapan iktidar ve muhalefet partileri hem yeni TCY hem de TMY’de bunu göz ardı etti.
Yasayla gazetecilerin terörist konumunda yargılanmaları ve cezalandırılmaları ilkesi benimsendi.”
***
2006 yılında AKP hükümetinin AB’ye uyum sürecinde ifade özgürlüğü konusunda attığı bazı olumlu adımları, TCY ve TMY’de yaptığı değişikliklerle geri almasını o tarihte eleştiren avukat Fikret İlkiz de Türkiye’de düşüncenin suç olmaktan hiç çıkmadığının, sadece yasalarda “rakamların” değiştiğinin altını çiziyordu:
“Eski TCY’nin 141 ve 142. maddeleri ile 163. maddelerinin kaldırılması özgürlüklerin genişletilmesi olarak sunulmuştu.
Ne kadar tuhaf bir çelişkidir ki kanun değişikliği Terörle Mücadele Yasası ile yapıldı.
Yani 141, 142 ve 163 kaldırıldı yerine TMY 6, 7 ve 8. maddeler kabul edildi.
Aradan yıllar geçti, bu kez TMY’nin 8. maddesi kaldırıldı.
Ancak yasanın kabul edildiği tarihten itibaren 8. maddenin kaldırıldığı zamana kadar geçen süreç içinde Türkiye’nin aydınları, gazetecileri, görüş açıklayanları, yazı yazanları terör örgütü mensubu gibi DGM’de yargılandı. Sonra 312. madde işletilmeye başlandı.
312, Türkiye’de sorun yarattı.
Bu defa 312’den vazgeçildi TMY’nin 7. maddesi uygulandı. Yani ‘herhangi bir biçimde izin verilmeyen, söylenmesi istenilmeyen, ifade özgürlüğünün kullanımına ait herhangi bir hak kullanımı bir şekilde engellenmelidir’ görüşü hâkim oldu.”
***
2006 yılında yaşanan bir başka hukuksal skandal ise Noam Chomsky hakkında Edward S. Herman’la birlikte yazdığı, “Rızanın imalatı: Kitle Medyasının Ekonomi Politiği” adlı kitabı nedeniyle, TCK 301. ve 216. maddelerinden dava açılmasıydı…
***
Hikâye, hep aynı hikâye.
Türkiye ne yazık ki hiçbir dönemde “hikâyesini” değiştiremiyor.
Bunun bedelini de güvencesini, refahını, özgürlüğünü kaybederek ödüyor.