InstagramKöşe Yazarlarımız

Türkiye’ye otopsi




Daha önceleri, “hayal ettiğimiz” Türkiye’ye nasıl ulaşırız diye çabalayıp duruyorduk. Artık neden “hayal ettiğimiz” Türkiye’nin çok uzağına düştüğümüzü araştırıyoruz?

Daha önceleri, “hayal ettiğimiz” Türkiye’ye nasıl ulaşırız diye çabalayıp duruyorduk.

Birçok insan gibi benim de hayatım hep bu sorunun etrafında şekillendi.

Epeydir soru değişti…

Artık neden “hayal ettiğimiz” Türkiye’nin çok uzağına düştüğümüzü araştırıyoruz?

Tabii ki bu sorunun cevabı, Türkiye’nin sosyal yapısının teşrih masasına yatırılmasında gizli.

xxxxxxx

25 yıl önce İspanyol tarımı ile Türk tarımı arasındaki farkları gözlemlemek için İspanya’ya gitmiştim.

Tespitleri daha geniş bir kamuoyuna ulaştırmak için Sabah Gazetesi’nde de yazmıştım.

27 Temmuz 1998 tarihindeki “İspanya’da ne kadar köylü var” başlıklı yazımda, sorduğumuz soruların cevabını açıklayan şifrenin bulunduğu cümle şöyleydi:

“Toplam 20 milyon çalışan insanımızın yarısı tarımda. Bu 10 milyonun da çoğu genç kız olan, 6 milyonu ‘ücretsiz aile çalışanı.’ Yani gizli işsiz.

Üstelik bizde, tarımı çerçeveleyen bir tarım yasası yok. Kim işveren, kim işçi, çalışma şartları ne, bunlar yasa ile belirlenmiş değil. Sosyal güvence, emeklilik gibi kavramlar da tarım kesimine ulaşmış değil…”

10 milyon “ücretsiz aile çalışanı.”

6 milyonu genç kız.

xxxxxxx

Türkiye’yi sarsan ama bugün yaşadığımız sefilleşme kadar şiddetli olmayan 2001 krizi de beni köylülerin yanı sıra esnaf konusuna bakmaya itti.

Gene Sabah Gazetesi’nde 7 Nisan 2001 tarihinde “11 milyon köylü, 5 milyon esnaf” başlıklı yazıda akademik sorgulamayı popülerleştirmeye çalışıyordum:

“Önceki gün, Türkiye’de ne kadar esnaf olduğu konusu aklıma takıldı. Devlet İstatistik Enstitüsü’nün istihdam rakamlarına bir kez daha baktım.

Aile yanında ücretsiz çalışanların, kısacası tarımdaki işsizlerin, toplam ücretli ve maaşlı sayımıza eşit olduğunu görerek yeniden hayıflandım.

Bu da toplumsal iskeletimizin çarpıklığını çok net ortaya koyan ama kimsenin dönüp bakmadığı bir konu.

Mevsimlik ve arızi işçiler, işverenler, kendi hesabına çalışanlar ve ücretsiz aile işçileri sınıflaması, aradığım esnaf sayısını vermedi.

Devlet İstatistik Enstitüsü’nün Hane Halkı İşgücü Anketi’nde düzenli ve özel işyeri sayısı 7.5 milyon, sabit olmayan işyeri sayısı 1.5 milyondu. Onu da aklımın bir yerine not ettim ama esnaf sayısını bu da tam netleştiremedi.

Devlet İstatistik Enstitüsü’ne ve Devlet Planlama Teşkilatı’na çağa uygun bir ivme vermek istediği için olmadık haksızlıklara uğrayan Prof. Dr. Orhan Güvenen’i aradım. O, kendi zarafeti içinde, resmi rakamların arkasındaki Türkiye’yi tanımanın ne kadar zor olduğunu anlattı. Daha kesin bir rakam için de Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu’nun kayıtlarına bakmamı önerdi.”

xxxxxxx

“Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu, esnaf sicil kalemine kayıtlı olanları 2 milyon 750 bin kişi olarak veriyor. Odalara kayıtlı esnaf sayısı ise bundan bir milyon fazla. İki rakam tutmuyor.

Özetle, Türkiye’de esnaf sayısını bile henüz net bir şekilde öğrenmemiz mümkün değil.

Akademisyen bir dostum ise, ‘akıl yürütme yöntemi’ ile çıkardığı bir tablo gönderdi. Toplam çalışanı 22 milyon kabul edince bunun on bir milyonu tarımda. On bir milyonu ise tarım dışında.

Tarım dışındaki on bir milyonun iki milyonu devlet memuru. Yarım milyonu KİT çalışanı. Gelir Vergisi beyannamesi veren “serbest meslek” erbabı ise bir milyon kadar. İki buçuk milyon özel sektör çalışanı var.

Bunlar ücretliler.

Geriye de beş milyon esnaf kalıyor.

Esnaflık, küçük ticaretle geçinen ya da el zanaatları ile meşgul insanlarımızı kapsıyor.

Hayatta hiçbir becerisi olmadığı için işporta arabasında yaşam kavgası verenler de kayıtlarda yer almasa da ‘esnaf’ sayılıyor.

Ayrıca, çalışanlarımızın yüzde sekseninin ‘meslek sahibi’ olmadığı düşünülünce, esnaflığın ne kadar geniş ve dalgalı bir grubu kapsadığı görülüyor.

O nedenlerle de resmi rakamlarda ortaya çıkmıyor.”

Bunları yazalı 22 yıl olmuş.

xxxxxxx

2023 yılında durum nedir?

Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu düzenli olarak yaptıkları anketlerde, Türkiye’de aktif nüfusun yüzde 30 ila 40 arasındaki bir bölümünün “yaşamında” hiç çalışmadığının ortaya çıktığını söylüyor.

Bunların büyük çoğunluğu kadın.

Bu kesimin 2010 yılında yüzde 8’i kendini “en üst düzey itibar” sahibi görüyormuş, 2023’de bu oran yüzde 30’a çıkmış.

Aklıma kaçınılmaz olarak “doktor dövmekle övünen” kadın geldi.

xxxxxxx

Kim bu “hiç çalışmamış” insanlar?

Benim 25 yıl öncesinde söz ettiğim çoğu genç kız olan “aile yanında ücretsiz çalışan” kesim.

Sistemin eğitimsiz, donanımsız bıraktığı insanlarımız.

Epeydir kentlere geldiler.

Üretim ağları içinde değiller ama muhtemelen sosyal yardım listesindeler… Ayrıca siyasal ağlar içindeler.

Ve siyasal iktidarın tabanını oluşturuyorlar.

xxxxxxx

Türkiye’de 25 yaş üzerindeki nüfusun okula gitme yılı resmi rakamlara göre ortalama 9.2 yıl.

Okullara gittiğimiz yıllar eşit olarak bütün topluma bölününce hiç kimsenin lise mezunu bile sayılmadığı görülüyor.

Kısacası mesleksiz bir toplum.

Tabii eğitimin kalitesi de bu yakıcı tablonun bir başka yüzü…

Türkiye’de eğitim “rejimin propagandasına” dönüşmüş… Amacından hep sapmış.

Dün de böyleydi, bugün de öyle… Ancak bugün bu uygulama iyice korkunç hale geldi.

xxxxxxx

Neden “hayal ettiğimiz” Türkiye’nin çok uzağına

düştük?

Nüfus arttı ve ağır zafiyetler baş edilemez toplumsal yaralara dönüştü.

Sosyal yapının analizi bunu göstermekte.

Bundan sonra ne olur?

Bu sorunun cevabını kesin olarak bilebilecek biri olduğunu sanmıyorum.

Siyasi kavgaların ardında saklı duran bu ürkütücü toplumsal tablo, büyük bir atılım programıyla düzeltilmeden ümitli bir cevap vermenin zor olduğunu biliyorum yalnızca.









Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu