Ben bu yazıyı 5 gün önce yazdım: Bakan Kelle 5 gündür cevap vermedi
Yazının 5 gün önceki haline geçmeden önce kısa bir bilgi vereyim.
Biliyorsunuz dünden bu yana Tarım Bakanı Hüseyin Çavuş Kelle‘nin et ithalatına izin vereceği konuşuluyor ve Hayvan Üreticileri ve Yetiştiricileri Birliği‘nin de bu konuda ciddi tepkisi var; “Bedel ödetiriz” diyor hayvancı.
Aşağıdaki yazımı yayımlamadan önce; Bakan Kelle’yi aramıştım ve aşağıda anlattığım olayın doğru olup olmadığını sormuştum.
Bana net bir cevap veremedi ve kendi bakanlığıyla ilgili olan bir şeyi, “Ben Bakanlığa gidiyorum, orada bakayım, kontrol edeyim, döneyim size” dedi.
Ben de tabi ki saygımdan bekledim.
Tahmin edeceğiniz gibi ne döndü ne aradı.
Bugün de et ithalatı durumu patladı.
Hiçbir şeyin tesadüf olmadığı ülkede elbet bu da tesadüf değildi.
Buyurun şimdi 5 gün önce yazdığım ancak yayımlamak için Bakandan cevap beklediğim o yazıya geçelim.
***
Ambargolar içinde, tek çıkış kapısı Mersin Limanı olan narenciyeyi üretmek için üretici adeta insan üstü bir çaba gösteriyor.
Tüm yıl ekiyor, suluyor, ilaçlıyor, bakıyor, para harcıyor…
O yılın sonunda da emeğinin karşılığını hem maddi hem manevi almayı bekliyor.
Ürünü satılırsa ne âlâ…
***
Peki bu sene narenciye krizi nasıl başladı?
Ülkenin “alt yönetim” olması hasebiyle; üreticinin tek çıkış kapısı olan Türkiye‘nin; “Sizin narenciyenizde ‘yeşillenme’ hastalığı var, alamayız” dediği gün…
***
Neymiş bu hastalık?
Öğrenebildiğimiz kadarıyla; vektör bir böceğin yumurtalarını bırakması ve bu yumurtaların narenciye alanlarını ve ağaçlarını sarmaları ve meyveyi çürütmesiyle meydana geliyor, bir yerde ortaya çıktıysa; eğer önlem alınmazsa diğer ağaçlara ve alanlara da kolaylıkla bulaşabiliyor.
Geçen sene güneyde Kıbrıs Hükümeti, Avrupa Birliği‘nden bir ekiple bu böceği kendi bahçelerinde tespit ediyor ancak sadece böcek tespit ediliyor, herhangi bir hastalığa rastlanmıyor. Bir nevi “erken teşhis” diyebiliriz.
İşte Türkiye’nin de bahanesi bu durum oluyor.
***
Kuzeyde olmayan, güneyde de sadece hastalığa neden olan böceği tespit edilen, hastalık aşamasına geçmeyen bu bulguya dayandırıyor durumu.
Özgür Gazete Türkiye’nin 09.01.2024 tarihli Türkiye’nin gönderdiği 22 maddelik ambargo gibi şartlarını gündeme getirmişti.
O dönem muhalefetin dikkatini bir türlü çekemediğimiz durum, Şubat ayında tam bir krize dönüştü.
Üreticinin ürünü hala dalda, çoğu da yerde.
Bütün senenin emeği de çöpte!
Ha tabi bu arada Türkiye, Cypfruvex aracılığıyla “hastalıklı” dediği üründen de 15 bin ton aldı, tüccarını seçerek!
Madem hastalıklıydı niye bu 15 ton üretici seçerek alındı?
Madem 15 bin ton alındı, demek ki hastalık yoktu, neden gerisi alınmadı?
Türkiye kendisi almadığı gibi Mersin Limanı’ndan diğer ülkelere transit gitmesine de izin vermedi ürünün.
Rum tüccarın almasına da alt yönetim izin vermedi, bahçelere gelen işçileri bile tutukladı da yine de izin vermedi!
***
Şimdi çok enteresan bir iddia dolanıyor etrafta.
22 Şubat tarihinde bizzat Türkiye’nin Valisi (Lefkoşa Büyükelçisi) Metin Feyzioğlu‘nun imzası taşıyan bir yazının KKTC Tarım Bakanlığı‘na gönderildiği konuşuluyor.
İlgili yazıda, “Türkiye’den et ithalatı yapılması” talep ediliyor.
Burası da ilginç olsa da bundan sonrası daha ilginç!
UBP‘nin büyük ortağı olduğu, Türkiye’nin emir eri olan bir atama hükümet var görevde.
Bir de çiçeği burnunda bir Tarım Bakanı; Hüseyin Çavuş Kelle.
Bakan Kelle cevap veriyor Feyzioğlu’na;
“Türkiye et konusunda ari ülke kapsamına değil, Türkiye’de şap hastalığı var. KKTC ise ari ülkeler kapsamında. Türkiye’den et ithalatı yapmak, hastalığı adanın kuzeyine taşımaktır. Bunu yapamayız”
İnanın hem çok şaşırdım hem de bu doğruysa çok büyük bir alkışı hak ediyor Kelle.
Zira biliyorsunuz; Türkiye’den kanser ithal edeceğini bilse, Elçiliğin talebini emir kabul edip kendi yurttaşını ve ülkesini hiçe sayacak bir hükümet modeli var karşımızda.
Kelle’nin tecrübesizliği mi yoksa profesyonelliği mi bilinmez ancak bu cevap çok yerinde bir cevap!
***
Ama işte bu saatten sonra işler karışıyor.
Türkiye adeta, “Siz bizden et almazsınız ha, al sana yeşillenme hastalığı. Biz de senin narenciyeni almayalım, üreticin iflas etsin de gör” karşılığı veriliyor.
Tam bu zamanlarda büyüyen narenciye krizi bugün hala çözülemiyor.
Feyzioğlu ve Kelle bu iddiaya cevap versin, bu yazışma bu tarihlerde yapıldı mı yapılmadı mı açıklasın.
Üreticinin ürününü dalda bırakan, hatta kimi üreticinin, “Narenciye krizi ve üniversiteler krizi aynı anda patladı, Güzelyurt için belli ki bir karar verildi” iddiaları da konuşulsun.
Kıbrıs’ın yerli narenciyesini bitirme hamlesinin gerçek nedeni ortaya çıksın!
***
Yukarıdaki yazı, Kelle’nin cevabını da eklemek için 5 gündür yayımlanmayı bekliyor. Dün ise et ithalatı krizi ortaya çıkıyor.
Demek ki alkışı hak ettiğini düşündüğüm Kelle de baskılara boyun eğmiş görünüyor.
Bu halka bu açıklamayı yapmak zorundasınız, çıkın açıklayın!
ÖZGÜR GAZETE NARENCİYE KRİZİNİN PERDE ARKASI İÇİN TIKLAYIN (HABER BELGESEL)