InstagramKöşe Yazarlarımız

Kutlamak Gerek




Zaman algısının, nerede olduğumuz, ne iş yaptığımız, kime yakın olduğumuzla (ve yaşım felsefemizle) doğrudan ilişkisi vardır.

Bulunduğumuz coğrafyaya/yere/mekana göre zaman algısı da değişir. Mesela Türkiye, Almanya ve İngiltere’de yaşarken ben zaman tek boyutluydu. Sadece şimdiki zaman vardı, geçmiş ve gelecek yoktu, sürekli şimdiyi yaşıyordum.

Oysa Kıbrıs’ta yaşarken üç boyutlu bir zaman algısıyla yaşıyorum her günü, her saati.

Dakikalara, saatlere, günlere, aylara ve yıllara ayırdık zamanı, oysa öyle bir şey yok.

Evet, gün batımı ve gün doğumu vardır, gündüz ve gece vardır, ama Pazartesi, Salı, Çarşamba gibi günler, Ocak, Şubat, Mart gibi aylar yoktur, hepsi bizim uydurmamız, kurgumuz.

Çocukluğunuzu hatırlayın, zaman kimin umurundaydı, sadece mevsimler ve gündüz gece vardı… Zaman diye bir şey yok, döngü var, akış var. Akışın ve döngünün yarattığı değişim dönüşüm var. Zaman yok, doğum ve ölüm var.

İnsanların uydurduğu bir şeydir zaman. En başından beri gelişmenin ve ilerlemenin simgesi haline geldi ve kültürün ta kendisi oldu.

Öyle bir duruma geldi ki, kendi kurguladığımız bir şey yönetiyor, daha da kötüsü hasta ediyor bizi (Burada durup soruyorum, zaman dediğimiz şey tanrı mıdır yoksa?) Bu bakımdan zaman ile ilişkimiz en büyük çelişkimiz.

Yaşamamız pamuk ipliğine bağlıyken, ne kadar gelecek planı yapabiliriz ki? Ne kadar az gelecek planı yaparsak o kadar iyi odaklanabiliriz şimdiye.

Gelecek henüz yok, belki de hiç olmayacak, sadece şimdi var elimizde ve şimdi sahip olduğumuz en değerli şey. (Kişisel gelişim kitaplarındaki cümlelere benzedi bu)

(Çocukların ve gençlerin evden çıkmak istememesinin, bilgisayar ve telefonlarına bu kadar bağlı olmalarının bir nedeni de, geçmişte neler olduğunu bilmeleri ve geleceğe olan güvenlerini yitirmeleri olarak yorumlayamaz mıyız?)

Ne kadar kuvvetli olsa da kollarımız, küreklerimiz, hep galip geliyor akıntı. Akıntıya karşı duramayız. Peki, ne yapabiliriz? Yavaşlatabiliriz bu akıntıyı ve kutlayabiliriz. Sona hazır olmanın en güzel yolu kutlama.

Sanat ve edebiyat eserleri, aşkın, tutkunun, güzelliğin, sevginin, sevişmenin, hayal gücünün ve fantezinin kısacası yaşamın harikulade birer kutlaması değil mi zaten?

Benim kendi yaşam felsefeme göre “zaman” (ya da döngü veya akış deyin adına) sorunsal bir olgu değil, kutlanması gereken bir şeydir. Çevremizdeki bütün olumsuzluklara karşın kutlayacak çok şeyimiz var gündelik hayatta.

Gün doğumunu kutladığımız gibi, gün batımını da kutlamamız lazım. Aynı şekilde ay doğumu ve batımını da.

Yaşamın anlamı işte biraz da bu kutlamaların içinde gizli bana kalırsa.

O gün hiçbir ağrım yoksa eğer bir kutlama sebebi olarak görüyorum bunu ve kutluyorum. İlla ki alkol içmek veya ot çekmek, davul çalmak veya dans etmek değil kutlamak, daha çok bir ruh halidir, bilinç halidir, duygu halidir, yaşama sevicidir.

Bize sevgiyle ve şefkatle, öyküyle ve şiirle gelen özel insanlarla karşılaşmalar, tanışmalar ve buluşmalar, sıra dışı birer kutlama değil de nedir?









Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu