Niki Marangu’yu Hatırlamak
1999 yılında İsveç’te tanıştığımdan beri kişiliğine, sanatına, tutkusuna, nostaljiyi neşeyle karıştırmasına ve geçicilik içinde bulduğu dinginliğe hayrandım Niki’nin.
Doğu ile batı tarzını böylesine zarif bir şekilde birleştiren başka bir sanatçıyla hiç tanışmadım bugüne kadar.
2002 yılında illegal olarak sınırı geçtiğimizde (Jenan’la birlikte) o zamanlar çalıştırdığı Kochalis kitabevinde görüşmüştük sonra.
Kitap hediye etmişti bize.
Stockholm’da, Paris’te, Londra’da, İstanbul’da ve sayısını hatırlamadığım kadar çok defa Lefkoşa’da birlikte şiir okuduk.
Surlar içinde dolaştık, eski Lefkoşa’yı anlattı bana. Kaç kez evinde, pişirdiği harika yemeklerden yedim. Şiir, doğa, şarap, kitaplar, yemekler ve uzak şehirler hakkında sohbet ettik.
Bu süreçte, 12 şiirini çevirdim Türkçeye. En çok da bu şiirleri okuyan sesi dönüp duruyor kafamın içinde.
Güller, Yarın, Gece Bahçeleri, Diyonizos’a Mektup, Ölü Bölge, Kuzey’deki Arkadaşlarıma gibi şiirleri daima yol gösterecek bana. Çalışkanlığı, üretkenliği, titizliği örnek olacak.
Ne olduğunu ne istediğini ve ne yaptığını çok iyi bilen bir şairdi Niki. Kütüphanemde en çok kitabı olan Kıbrıslırum şair, yazardır.
Ayrıca, Lefkoşa denilince ilk aklıma gelen şairdir Niki. Şiirleri, yazıları, insanlarla kurduğu öteki-siz ilişkiler ve sevgisiyle Lefkoşa’yı birleştiren şair olduğuna inandım hep.
Bu coğrafyadaki bütün çiçeklerin adını bilirdi Niki. Şiiri, buralarda yazılan ölüme en uzak şiirdi belki de. Batan güneşlerin, doğan dolunayların, eski ve otantik olanın, yeni keşiflerin peşinde koşardı. Gerçek bir şairin nasıl yaşaması gerekiyorsa öyle yaşadı Niki.
***
Kıbrıs edebiyatındaki iki büyük kırılmayı (1974 ve 2003) yaşadı Niki.
Günümüzde yazılan pürüzsüz yüzey şiirinin aksine derinliği olan bir şiirdir onun şiiri; incitir ve yaralar okuyucuyu…
Birçok şiiri hangi dile çevrilse gücünden pek bir şey kaybetmez; evrensel anlatıma ulaşmış bir şair olduğunun göstergesidir bu. Hareket düşünceye öncelik ediyordu onun sanatında. Şiirlerindeki yer, şehir ve ülke isimleri bunun kanıtı.
İşgali ve bölünmüşlüğü hiçbir zaman kanıksamadı Niki, bundan rahatsızlık duydu, gündelik bir sorun olarak gördü bunu.
Yakın arkadaşları Andreas Karayan ve Stavros Karayanni’ye göre ölümünden önceki dönemde mutsuz ve huzursuzdu.
Belki de bunun için yerinde duramıyordu, sık sık seyahate çıkıyordu son yıllarda, tehlikeli yerlerde dolaşıyordu. Son dönemdeki şiir ve resimlerine karanlık bir hava hükmediyordu.
Niki Marangou, Kıbrıs’tan sonra en sevdiği ülke olan Mısır’da, en sevdiği şair olan K. Kavafis’in yaşayıp öldüğü yerde geçirdiği trafik kazası nedeniyle 2013 yılında öldü.
Doğum gününde, ölüm yıl-dönümünde veya onu özleyince yaptığım gibi, dönüp şiirlerine, öykülerine, mektuplarına, fotoğraflarına baktım yine. Zarafetiyle, sesiyle, bilgeliğiyle, girişkenliği ve kabına sığmazlığıyla hatırladım, andım onu.
Ölümünden iki yıl önce, Nazif Bozatlı’nın İngilizceden çevirdiği Magosa’dan Viyana’ya adlı anı-romanı 2011 yılında İstanbul’da yayımlanmıştı.
2021 yılında, ona olan borcumuzu birazcık olsun ödeyebilmek ve şiirlerini Türkçede de dolaşıma sokabilmek için Karşı Kıyıya Geçenler adıyla Seçme Şiirlerini yayınlamıştık (Işık Kitabevi Yayınları) Ahmet Yıkık ile birlikte.
Geçen yıl yayınladığım yedinci şiir kitabım Arzu Kılavuzu’nu da Niki’ye adadım. Ortak arkadaşlarımızla yaptığımız her sohbette mutlaka onun adını da doluyoruz dilimize, kulaklarını çınlatıyoruz.
Lefkoşa’daki buluşmalarımızı özledim. Gittiği ülkelerden attığı kartpostalları özledim. Geçmişi, eski kitapları, belgeleri, fotoğrafları karıştıra karıştıra bulduklarını bizimle paylaşmasını özledim…
Özledim seni Niki!