Rejime mi muhalif, iktidara mı?
Baskıcı, keyfi rejimi değiştirmeyi mi hedefliyorsun yoksa bu çürümüş yapı aynı kalsın ama ‘sen git, ben geleyim’ kavgası mı yapıyorsun?
Siyasal turnusol kağıdını böyle belirleyince toplumun gözü CHP üzerinde sabitleniyor. Hakkari‘ye kayyım atanmasından, Anayasa Mahkemesi’nin mevcut rejimin üst düzey atamalarının 6 yıldır anayasaya aykırı olduğuna karar vermesine…
Düne kadar muhalif gibi duran bir siyasetçinin Beştepe‘de arzı endam eylemesine… Erken seçim beyanlarından, Erdoğan’ın bu haftaki CHP Genel Merkezi ziyaretine…
Tam bir Arap saçı.
Karmakarışık bir durum.
xxxxx
Ancak bir de hiç değişmeyen yaşam gerçekleri var.
Çay üreticisinden buğday üreticisine, işsizinden emeklisine insanların sefaletin pençesinde kıvranması…
Yargıtay savcılarının dosyadaki AİHM Kararı’nı yok sayarak çekinmeden mütalaa yazacağı kadar yargının hukuku ve anayasal düzeni boğmaya devam etmesi.
xxxxx
Peki iktidar ne yapıyor?
Biz nasıl yönetiliyoruz?
Anayasa Mahkemesi’nin son iptal kararı, nasıl yönetildiğimizi ortaya koyuyor.
Devletteki üst kademe yöneticilerin atanma usul ve esaslarının Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenmesini öngören 703 sayılı KHK anayasaya aykırıymış.
6 yıldır en hayati atamalar anayasaya aykırı yapılmış.
xxxxx
Siyasal iktidarın bu gerçeği bile bile yasaları TBMM’den çıkarmak yerine 15 Temmuz sonrası hükümete KHK çıkarma yetkisi vererek sürüsüne bereket KHK çıkarması.. Yönetenlerin anayasal düzenin ardından dolanması…
Ülkenin rejimi ve onu yönetenlerin resmi bu.
Resim bu olmasa yargının anayasal düzene uyumunu gözetmekle yükümlü olan HSK’nın üyeleri, anayasayı yok sayan “hakimi” Yargıtay’a atayabilir miydi?
xxxxx
Bir de, “muhalif” gibi gözüküp, yargının hukuku boğduğu, yolsuzluğun, vurgunun şaha kalktığı, uyuşturucudan insan kaçakçılığına suçun patladığı, siyasal cinayetlerin katilinin bulunmasını talep etmenin neredeyse müebbetlik suç sayıldığı bu çürümüş yapıyı demokratik bir alternatif için değiştirmek yerine bunun yönetimini ele geçirmeye çalışan bir duruş var.
“Rejim kalsın ama başına ben geçeyim” siyaseti.
Devletin çürümesine boş verip devlet yönetimi ve devlet gücünü kullanma yetkisi peşinde koşma…
Kısacası iktidar kavgası yapmak.
xxxxx
Bu acıklı karmaşanın içinden çıkmayı sağlayacak ve kimin ne olduğunu belirleyecek temel soru şudur:
Bu baskıcı keyfi rejimi değiştirmeyi mi hedefliyorsun yoksa bu çürümüş yapı aynı kalsın ama “sen git, ben geleyim” kavgası mı yapıyorsun?
Optiğe bu soru konduğu zaman herkesin durduğu yer netleşiyor.
Yapılan her hamle bir anlam kazanıyor.
xxxxx
Siyasal turnusol kağıdını böyle belirleyince toplumun gözü CHP üzerinde sabitleniyor.
Ne yapmak istiyorlar, hedef yeni demokratik bir rejim inşası mı yoksa iktidarı ele geçirmek mi?
Belediyelerden gelen eski alışkanlık sinyalleri de umudu değil, ne yazık ki tereddüdü azdırıyor.
xxxxx
Ancak geçenlerde, nefes almak, özgürlük ve refah içinde yaşamak, evrensel hukukun egemen olduğu bir toplumda huzura kavuşmak isteyenlerin ısrarla sahip çıkması gereken bir gelişme oldu.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Halk Tv’de İsmail Küçükkaya’nın programında:
“En önemli vaadimiz AB’dir.
Biz geldiğimizde Türkiye AB yolculuğuna hızla devam edecektir” dedi…
Bu çok umut verici bir açıklamaydı.
xxxxx
Bunlar bugüne kadar çok söylendi ama yapılmadı, bunu biliyoruz… Ama şimdi CHP’nin elinde samimiyetini ispat edecek çok etkileyici bir imkan bulunuyor, kazandığı belediyeler.
Belediyeler, AB üyesi ülkeler gibi hukuka uygun yönetilebilir.
Ayrca önünde hiçbir engel olmayan ama siyasal iktidarın rant için yok saydığı AB ile müzakere dosyaları kamuoyuna mal edilerek, siyasal iktidara baskı yapılır, toplumun bir çıkış reçetesine şahit olması sağlanır.
İcraat, vaadin ciddiyetini kanıtlar.
xxxxx
Devlet içi çatışmalardan, slalom yarışını andıran zigzaklardan, birbiriyle çelişen gelişmelerden çok bunaldıysanız ama ne olup bittiğini de anlamak istiyorsanız çözüm formülü hazır:
Gelişmeler, rejimi demokratikleştirmeye mi yoksa siyasetçiler arasındaki kayık kavgasına mı uygun, ona bakın.
Çürümüş bu siyasal yapıyı AB standartlarında demokratik bir rejimle değiştirmeyi samimiyetle istemeyen gevezeliklere pabuç bırakmayın, zaman harcamayın…
Göreceksiniz kayıkçı kavgası peşindeki siyaset sizi kandıramayacaktır.