Çıplaklıklar
“Sıcaklar basınca, ne güzel soyunur, açılır saçılır, hafifler herkes. Ortaya çıkar hatlar ve oranlar. Pembeleşir tenler, kızarır. Hiç açılmayan pencereler bile açılır. Silinmese bile zayıflar sınırlar” diye yazmıştım, ‘Dağ, Orman ve Biraz Bulut’ başlıklı yazımda.
Buradan devam ediyorum.
Evet, açılmaya, soyunmaya zorluyor bizi yaz ayları. İki kat giyilmez bu sıcakta. Hatta tek kat bile. En ince örtü bile fazladır bu havada, tamamen soyunmak gerek serinleyebilmek için.
Her ne kadar bozulmaya ve çürümeye yazgılı olsa da çıplaklıkla tanımlıyorum ben bedenimi (bırakın onlar giysileriyle tanımlasınlar).
Benim için çıplaklık, örtüsüzlük, maskesizlik, sahicilik, kısacası kendin olmaktır.
Bir şair olarak poetikam ‘çıplaklık’ olarak özetlenebilir. Çıplak bir dille yazıyorum. Gündelik yaşamda olduğu gibi, şiirde ve sanatta da doğallık, açıklık, içtenlik, dürüstlük, şeffaflık, kısacası özgürlük demektir benim için çıplaklık.
Özgürlüğün en güzel simgesidir çıplaklık.
İster klasik, isterse post modern açıdan yaklaşın Esin Perisi çıplaktır. Her yerde ve her zaman esinleyicidir çıplaklığı.
Çıplak sarılmak ister size. Ve istediğinizi verebilmesi için, sizin de çıplak olmanızı talep eder tatlılıkla.
Yazmak soyunmaktır. Kendini çırılçıplak ortaya koymaktır. Yazarların, şairlerin, günlüklerini ve mektuplarını okumayı çok severim çünkü yazarların, şairlerin en çıplak, en doğal halini bulurum orada.
James Joyce’un Nora’ya Mektuplar’ı ve Anais Nin’in Günlükler’i mükemmel birer örnektir buna.
Çıplaklık en doğal ve gerçek halimiz, ama çıplaklık ile barışık olmayan bir kültürde yaşıyoruz maalesef.
Tahammül edemiyorlar çıplaklığa. Hatta bazıları çıplaklığa resmen düşman veya çıplaklık fobileri var. Böylesi kültürlerde çıplaklık politiktir artık. Çıplaklığın her türlüsü başkaldırı ve protestodur.
Duyuyoruz, görüyoruz çıplak protestolar her zaman yapılıyor Batı ülkelerinde, ama baştan çıkarma kültürü değil de sansür ve duygusal sömürü kültürü olan TC kültürünün baskın hale geldiği adamızda, sonu linç bile olabilir bunun.
Doğadan ve doğallıktan uzaklaşıyoruz, her şeyin kökeninde yatan en büyük sorun bu aslında. Çıplak olmaktan utanan, bunu sorunsallaştıran tek hayvan biziz.
Bu belayı başımıza açanın Âdem ve Havva olduğunu söylüyorlar. (Oysa çok iyi biliyoruz ki bunun sorumlusu onlar değil, tek tanrılı dinler)
Çirkin çıplaklık yoktur. Yaşı veya cinsiyeti, kilosu veya ölçüsü ne olursa olsun sevindirir beni çıplak birisini görmek.
İlk haline, çocukluğuna geri döner çünkü soyunan. Çıplak olan rahatsız etmez beni.
Teşhirci değilim, giyinmek, örtünmek istemiyorum sadece, özellikle de yaz aylarında. İklimle uyumlu yaşamak istiyorum.
Yarı çıplak veya tam çıplağım evde, denizde, ormanda veya dağda.
Çıplaklığın doğal ve normal olduğu bir kabiledenim ben.
Ve yazdığım şiirlerde, öykülerde çıplaklıkla kışkırtmaya, ürkütmeye veya rahatsız etmeye çalışıyorum çıplaklıktan korkanları.