InstagramKöşe Yazarlarımız

“Mış” Gibi Yaşamak






Şehircilik; mekânsal planlama, insanların sağlıklı, güvenli, estetik olan, kendilerini ait hissedebilecekleri, ekonomik yaşamlarını adil koşullarda kazanabilecekleri, trafiğinin düzgün aktığı, yollarda zaman kaybı olmaksızın bir yerden öteki yere rahatça gidilebilen, okulları, sağlık hizmetleri olan, parkları, yeşil alanlar bulunan, güvenli bir biçimde alışveriş yapılabilen çarşılarının bulunduğu yaşam alanlarının ve şehirlerin oluşturulabilmesi için vardır.

***

Kıbrıs adasında şehircilik ve planlamanın geçmişi İngiliz dönemine dayanır.

1960’lı yılarda Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetleri, Birleşik Krallık Notthingham Üniversitesi’nden aldığı uzmanlık hizmeti ile tüm adanın bölgelerinin ve tüm kaza (ilçe) merkezlerinin mekânsal gelişme planlarını hazırlanmıştı.

İlk Kent ve Ülke Planlaması Yasası 1971 yılında yasalaştırıldı adada.

Ne var ki; bu düzenlemelerin hiçbiri, 1963- 1974 dönemi arasında yapılan tüm diğer çalışmalar ve düzenlemeler gibi uygulamaya koyulmadı Kıbrıs Türklerinin yönetim bölgelerinde!

1979 yılında daha savaşın acıları küllenmemişken, Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında başlatılan Nicosia Master Plan / Lefkoşa Master Planı, bu ada için bir ilk adım oldu. Başlı başına araştırılması ve incelenerek yazılması gereken bir süreçtir Nicosia Master Plan süreci.

Çıkarılacak epeyce dersler var bugüne ve geleceğe ışık tutacak…

***

Nicosia Master Plan süreci kuzey ada yarısında İmar Yasası’nı doğurdu. 1989 yılında ilk kez İmar Yasası yürürlüğe girdi kuzey ada yarısında, uzun yıllar süren çalışmaların ardından.

Ve işte o zaman başladı her şey!

Önce Girne’nin planlama hikâyesi başladı. Bu hikâye, Girne’nin bugünkü vahim ve acıklı durumuna gelinceye kadar yaşanan olumlu ve olumsuz birçok yaşanmışlığı içerir. Ne var ki Girne’nin hikâyesi de bir başka yazının konusu…

1989 yılında tamamlanan, Lefkoşa’nın her iki tarafının mekânsal gelişme strateji ve politikalarını kapsayan Nicosia Master Planı’nın, kuzey Lefkoşa ile ilgili kısmının yürürlüğe girmesi de ayrı bir macera! Ancak 2001 yılında mümkün olabildi Lefkoşa İmar Planı’nın yürürlüğe girmesi!

İlan edilmiş ilk Özel Çevre Koruma Alanı olan Alagadi için Alagadi Koruma Planı 1999-2001 döneminde yürürlüğe girdi.

55/1989 İmar Yasası, iki yıl içinde bir Ülkesel Fizik Plan hazırlanması öngörüyordu!

Ülkesel Fizik Plan, Avrupa Birliği’nin uzman ve kısıtlı da olsa bir bütçe sağlaması ile ancak 2010 yılında başlatılabildi ve beş yıl süren, bin bir zorluk yaşanan süreci sonunda, 2015 yılında yürürlüğe girebildi!

Yıllar sonra, Girne-Çatalköy İmar Planı, Mehmetcik İmar Planı, Beyarmudu İmar Planı ve en nihayet 4 yıllık sancılı sürecin sonunda, 2023 de Mağusa-İskele-Yeniboğaziçi İmar Planı yürürlüğe girdi.

Ülkenin hala yüzde 50’sinde bir planlama yok!

Planlama olan bölgelerde de arzu edildiği gibi gitmiyor işler!
Çünkü planlamaya saygı yok, planlamaya göre hareket eden yok, planlara doğru dürüst riayet eden yok! Tek motivasyon var; o da RANT VE ÇIKAR!

***

Lefkoşa İmar Planı’nın Başına Gelenler

Onlarca uzman desteğiyle bin bir emekle hazırlanmış olan Lefkoşa İmar Planı, yazık ki 2012 yılında yapılan değişikliklerle rayından çıkarıldı.

Planın vizyonu, hedefleri, ana stratejisi berhava edildi.

Toparlanma ve Yoğunlaşma” stratejisi ve politikalarına aykırı olarak, kentin ana damarları konumundaki dört şeritli bölünmüş yollar üzerindeki araziler bile ticari iş yerlerine açıldı!

Artık kimlerin mülklerine, neyin karşılığı bu imtiyazlar verildi, büyük bir bilinmezlik!

Meslek etiği gerekleri, kamu yararı gerekleri, çıkar çatışmaları, değişikliklerden nemalananlar, değişiklikleri yapanlarla nemalananların arasındaki ilişkiler, tümü sorgulanmalı!

Meslek ahlakı, meslek etiği, seçilmiş ya da atanmış kamu görevlilerinin görev icra erme kuralları ve etik esasları yazık ki bu kuzey ada yarısında, her gün pervasızca çiğnenmekte, ancak “beni sokmayan yılan bin yaşasın” ataleti ve nemelazımcılığı nedeniyle kimseler sesini çıkarmamaktadır.

Planlama, çevre koruma, tarihi ve kültürel değerlerimizi koruma ancak kendi mülkiyetimiz üzerinde olmadığı sürece kabul edilebilirdir ve mübahtır!

Yatırım, kalkınmayı engelleyici olarak görülmekte mülkiyet haklarına tecavüz olarak nitelenmektedir.

En acısı da doğrular adına bir şeyler yapmaya çalışanlar adeta çarmıha gerilmektedir. “Huysuz“, “aykırı“, “marjinal”, “anlaşması zor“, “yatırım düşmanı” denilerek yaftalamakta, dışlanmaktadır!

Değişen iktidarlara rağmen her nasılsa hep “iktidardan” yana olmayı becerebilen, o iktidardan gidince ardından söylemediğini bırakmayıp gelen iktidarla kol kola girenlerin kılıfına uydurma yaklaşımları genel geçer olmaktadır!

MIŞ” gibi yapıyoruz planlamayı da her şeyi “MIŞ” gibi yaptığımız gibi!

Hâsılı yıllardır, “planlamaya karşı olmadığımızı, çevreye önem verdiğimizi” söyleye söyleye ama “sümme haşa” kendi mülklerimiz üzerine kısıtlama getirilmesine hep karşı çıktığımız bir düzen kurduk kendimize bu kuzey ada yarısında!

Bilmem ki ahval ve vaziyetimizi özetleyebildim mi?

Özel çıkarlar, sermayenin çıkarları ile kamu yararının dengelenmesini sağlayacak araçlara ihtiyaç var, her zamankinden çok!

Aslında bunlar yıllardır raporlarda var! Yenileri de geliştirildi. Lakin bu topraklardaki asıl izolasyon beyinlerde!

Kamu yararı ve kentli haklarının korunması için düzenleyici araçlar geliştirilmelidir.

Bu araçlar, kentlerin sürdürülebilir ve adil bir şekilde gelişmesini sağlamalıdır.

Beyinlerdeki izolasyonu kırarak, yenilikçi çözümler ve katılımcı planlama süreçleri ile kentlerin geleceğini birlikte şekillendirebiliriz.









Başa dön tuşu