Kıbrıs’ta Barışın Önündeki En Büyük Engel: Statükolar ve Konformizm
Ağustos sonu, Eylül başı…
Yine bir Işık Kitabevi’nin kitap fuarı zamanındayız. Her yıl bir tema belirlenir ve bu yılın teması “Çıkış”
Peki, nereden çıkış?
“No Way Out” diye bir film vardı, Tom Cruise’un başrolde olduğu. Bu yılın teması bana o filmi hatırlattı.
İzleyenler hatırlayacaktır; “No Way Out” filminde siyasi entrikalar ve kişisel ihanetlerle dolu bir dünyada karmaşık ve tehlikeli durumdan kaçmaya çalışırken, sürekli olarak bir çıkış yolu arayan ancak her seferinde daha da derin bir karmaşaya sürüklenen karakterlerin en etrafında dönen, zor durumlarla başa çıkma mücadelesini ve bu süreçte yaşadıkları dönüşümleri işleyen bir hikayeydi.
Benzer şekilde, Kıbrıs sorunu da uzun yıllardır çözülemeyen, karmaşık bir siyasi ve etnik çatışmadır.
Kıbrıs’ta, Türk ve Rum toplumları arasında 60 yıldır süren anlaşmazlıklara çözüm bulmak için yıllardır süren barış görüşmelerinde bir türlü çözüme ulaşılamamıştır.
Bu süreçte, nesiller değişmiş, ayrılık ve bölünmüşlük kemikleşmiş hem dünya hem de yerel koşullar dönüşmüştür.
İçinde yaşadığımız düzenden, içinden geçtiğimiz süreçten çıkış var mı? Nasıl çıkabiliriz?
Bu sorulara cevap aramayı seçmiş bu yıl Işık Kitabevi; sevgili dostlar Nahide ve Hürrem.
“Mülkiyet mi? Gelecek mi?”, “Kıbrıs Medyasının İçinde Bulunduğu Çıkmaz ve Çıkış”, “Kıbrıs’ta Çıkmaz ve Arayışlar”, “Yolunda Olmayan Ekonomide Çıkış Arayışları” ve birçok farklı başlık altında irdelendi konular.
Bir şehir plancısı ve uzun yıllardır bu ülkede yaratılan mülkiyet rejimini takip eden biri olarak, “Mülkiyet mi? Gelecek mi?”, tam da ilgi alanım olmasına rağmen bu tartışmayı kaçırdım yazık ki.
Aslında tahmin edebiliyorum neler konuşulduğunu. Tartışmalı mülkler üzerinde rant sağlamaya dayalı “yatırım” modelinin bu topraklarda çevreyi, doğayı, depremi, taşkını hiç umursamadan daha büyük, daha çok, daha yüksek inşaat yapmayı ekonomik kalkınma sanan bir zihniyet, sonradan görmelerinin statükosunu yarattı kuzey ada yarısında.
Bu sonradan görme statükoya karşı, terk edilmiş tartışmalı mülklerin sahiplerinin, bu durumun daha da ileri gitmesini önlemeye yönelik ciddi engelleme çabaları ile karşı karşıyayız!
Bir yandan çözümsüzlük ve belirsizlik, öte yandan yaşamı sürdürebilmek için ekonomik, sosyal, kültürel gereksinimler, her geçen gün daha hissedilen çevresel sorunlar, bunlarla baş edememe gerçeği, ganimetci rant ekonomisine dönüşen, insan simsarlığına kadar varan mafyalaşmış bir düzen, kendi kendini yönetebilme iradesini bile yitirmekte olan, edilgenleşen bir toplum…
Ülkesine, değerlerine, her geçen gün daha da yabancılaşan, her geçen gün özne olmaktan uzaklaşan, ekonomik ve kültürel yönden yok olma sorunu ile karşı karşıya olan, sürekli hayal kırıklığı yaşayan, umutları, güven duygusu erozyona uğramış, kendini çıkmazda hisseden bir Kıbrıs Türk toplumu gerçeği!
Yüzleşilmesi gereken acı gerçekler bunlar, kuzey ada yarısında.
Büyük açmaz içindeyiz. Çıkış Ne?
İşte dün gece Niyazi Kızılyürek’in “Kıbrıs’ta Çıkmaz ve Arayışlar”, başlığı altındaki sohbetinin konusu da tam olarak buydu.
“Herkes haklı ve mağdur olduğu ancak Ötekinin hikâyesinin dinleme alışkanlığını bir türlü geliştirilemediği, Kendi açısından haklı olanların birbirini yok ettikleri bir trajedi” olarak tanımladı Kıbrıs’ı Niyazi Kızılyürek.
Bu topraklarda ebedi barışın tesisini engelleyenin statükoyla özdeşleşmiş konformizm olduğunu belirtti.
Güneydeki Kıbrıs Türk toplumunu kucaklamayan, “ortak bir yurt ve birlikte yönetim” idealinden daha da uzaklaşan, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni elde tutma milliyetçiliğinin yerleşmeye başladığı Kıbrıs Rum toplumunun “devlet milliyetçiliğine dayalı konformistliğinin” ve kuzeydeki, 1974 sonrası akıllarının alamayacakları kadar olanaklara kavuşan Kıbrıs Türk toplumunda hakim olan “sonradan görmelerin konformizmi” diye tanımladığı statükonun bizi sürükleyeceği çifte enosis olasılığını anlattı, çarpıcı, net ve bir o kadar da yalın bir biçimde.
Çok etkileyici, düşündürücü ve ürkütücüydü söyledikleri. Beni en çok etkiyen ise çifte enosise sürükleniyor olma olasılığıdır.
Çifte enosis, kuzeydeki statüko için kabul edilebilir olabilir. Ancak bu, Kıbrıs Türk varlığının özne olabilme kabiliyetini yitirmesi anlamına gelmeyecek mi?
Yarım yüzyılı aşkın bir süredir mücadelesi sürdürülen Kıbrıs Türk varlığının ve özne olabilme durumunun ortadan kalkması demek olmayacak mı?
Çıkış için de ütopik bir umut var görünüyor aslında ufukta.
Nasıl bir gelecek arzuluyoruz bu topraklarda?
Başka Türkçe konuşan Kıbrıslılar olarak bizler ve Rumca konuşan Kıbrıslılar olmak üzere, adada yaşayan tüm Kıbrıslıların silkinmesi gerekir artık.
Yarım anlatılmış bir tarihe göre doktrine olmuş, birbirine düşmanlaştırılmış, ötekileştirilmiş, tahakküm kurma üzerine dayalı bir zihniyetin hâkim olduğu insanlar topluluğu olarak, “Benim yaşadıklarım, çektiklerim, senin yaşadıklarından daha fazladır, daha acıdır” diye acıların yarıştırılmasına, bu adada yapılanların yarıştırılmasından vazgeçme zamanı gelmedi mi hala?
Çıkış, kimin kime tahakküm kuracağı güç savaşları ya da mülkiyet üzerinden kavga değil, ebedi barışta sürdürülebilir bir gelecek için ortak mücadeledir.
Çıkış yolu, Niyazi Kızılyürek ’in de dediği gibi, Kıbrıslıların ortak bir vizyon etrafında birleşmesi sadece kendi etnik toplumlarına karşı değil, ortak siyaset üretmesindir.
Çıkış yolu her iki toplum arasında diyalog ve anlayışın geliştirilmesidir. Karşı tarafın hikayesini dinlemek ve anlamak, empati geliştirmek için önemlidir. Önyargıları kırar ve ortak bir zeminde buluşmayı kolaylaştırır.
Çözüm sürecine katkıda bulunmak, bireysel çabalarla başlayıp toplumsal bir harekete dönüşebilir.
Her bir adım, barışa giden yolda önemli bir adımdır. Unutmayın, barış sadece bir ideal değil, birlikte çalışarak ulaşılabilecek bir hedeftir. Bu hedefe ulaşmak için herkesin katkısı önemlidir.
“Federalizm ebedi bir barış projesidir”