InstagramKöşe Yazarlarımız

Pandoranın Kutusu: Taşınmaz Mal Krizi Meselesi!


İskelegrad
Prof. Dr. Ahmet Sözen hoca takmış bu ismi İskele bölgesine; Rus, Ukraynalı nüfusun bölgede hızla artması nedeniyle.

Geçtiğimiz Salı günü İnşaat Mühendisleri Odası’nın “Taşınmaz Mal Krizinin İnşaat Sektörüne Etkisi” konulu paneli vardı… Oradaydım ben de birçok ilgilenen gibi…

İnşaat sektörü, patladı. Tarım arazilerinin yağması var. Kaçak işçi mi çalıştırıyor? Binlerce daire, artışı var, bu kadara ihtiyaç var mı bu küçük adada? Bölgede denize giremiyoruz, kokudan geçemiyoruz, asıl insan hakkı ihlal budur” diye ifade etti bölge yaşayan birisi olarak, bölgedeki sıkıntıların boyutlarını Ahmet Sözen hoca.

Haksız mı?

“Taşınmaz Mal Krizi”nin etkileri konusuna sadece inşaata sektör olarak bakarak ekonomik etkiler ışığında değerlendirmek eksik kalır. Birçok boyutu var. En önemlisi de siyasal, sosyal ve çevresel boyuttur.

Mülksüzleşme, sosyal ayrışma&çatışma, yabancılaşma, Kıbrıs sorununda en çetrefilli başlıklardan birisi olan mülkiyet konusunu daha da karmaşık hale getirme, verimli tarım topraklarının tüketilmesi, kıyıların yağmalanması, deprem, taşkın gibi çevresel afet riskleri hiç bir şekilde kale bile alınmadan altyapısız, çok yüksek, yoğunlukta yaşam alanları oluşması ve benzeri birçok yakıcı boyutu ile ele alınmalı konu!

Bu gidişatın sürdürülemez olduğu çok açık!

Sürdürülebilir olmayan hiç bir insan faaliyeti ekonomik olarak zaten bir yarar sağlamaz!

Panelde çok değerli ve çarpıcı bilgi ve görüşler belirtildi, kendi alanlarında bilgili ve deneyimli olan konuşmacılar tarafından.

Daha çok siyasi ve hukuksal boyutu ile ele alındı, konuşmacıların uzmanlık alanları nedeniyle.

Lakin her şeyin insan için değil aslında her şeyin yaşam için olduğunun, bu gezegende insandan başka canlıların da yaşadığının ve yaşamın parçası olduğunun bilincinde olanlar tarafından çok çarpıcı sorgulamalar da yapıldı panelde.

İnşaat sektörünün, haksız bir algı ile saldırı altında olduğunu iddia ederek, mağduru oynamaya çabalayanlara inat, örneğin sevgili İpek Borman, Birleşmiş Milletler’in “Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri“nden söz etti, barışın, çevrenin, kirliliğin, temiz suyun, toplumsal cinsiyet eşitliğinin, ekonomiden ayrı düşünülemeyeceğinin altını çizerek.

Onca inşaat yapılırken kanalizasyonu ve gerekli birçok altyapıyı neden düşünülmeden aç gözlülükle inşaat yapıldığını sorgulayanlara cevaben, “Alt yapısı niye devlet belediyeler yapmıyorlar?” diye beklenti ifade etti konuşmacı olan sektör temsilcisi sevgili Özalp Nailer, izleyici sektör temsilcilerinin alkışları arasında!

Ahmet Sözen hocanın orada belirttiği gibi “Asıl insan hakkı ihlali, bölgede denize girilememesi, kokudan geçilememesidir” oysa.

Özalp Nailer’in paylaştığı çok değerli istatistiki bilgilerden anlaşıldığına göre, sektördeki 9 büyük oyuncu toplam inşaatların yüzde 75’ini temsil ediyor.

2021-24 yılları arasında 17 bin726 konut piyasaya sunulmuş. Yüzde yüzlük tahmine göre, inşa edilen toplam konut âdeti ise 23 bin 635.

Hane halkı büyüklüğünü, yani, hane başına düşen kişi sayısını ortalama 3-4 kişi olarak alırsak yaklaşık 71 bin ile 96 bin arasında değişebilecek ilave nüfus demek.

Son üç yılda 9 bin 804 konut satıldığını, bunun yüzde 47’sinin, yani yaklaşık 4 bin 608 konutun İskele bölgesinde olduğunu anlıyoruz, Özalp Nailer’in sunumundan.

Bu da İskele’nin nüfusuna yaklaşık ortalama 13-14 bin ilave yabancı nüfus demek!

2018-2023 döneminde Mağusa, İskele, Yeniboğaziçi İmar Planı’nın yürürlüğe konmasını engelleyebilmek için ya da kendi çıkarlarına uygun hayallerindeki İskele’nin, Mağusa’nın, Yeniboğaziçi’nin yaratılmasını sağlayabilecek bir planı yürürlüğe koydurmak için bin bir çeşit manevrayı sahneye koyanların yarattığı sonucun bu olması pek de şaşırtıcı değil sanırım.

En çarpıcı bilgilerden birisi; yabancıları satılan konutlarla ilgili.

Özetle anlaşılan şu; konutların yaklaşık yüzde 30’u KKTC ve TC vatandaşlarına, yüzde 70‘i ise, çeşitli ülkelerden yabancılara satılmış.

Biraz daha açalım isterseniz;

KKTC ve TC toplamı içinde, KKTC vatandaşı olmayan TC vatandaşı yabancılarına satılan konutlar yüzde 18.

Yani aslında konutların yüzde 88’nin KKTC olmayan yabancılara satılmış olduğunu görürüz.

Peki, KKTC vatandaşlığı verilmiş olanlara satılmış konutlar ne kadar acaba, yüzde 11 olan KKTC vatandaşlarına satılmış konutlar içinde?

Bu konuda bilgi yok, henüz!

Bir başka çarpıcı veri ise satılan konutların yüzde 70’inin stüdyo ve 1+1 dairelerden oluşması.

İçinde sürekli yaşama değil, yatırım, dolaylı şekilde airbnb-geçici konut olarak turizm amaçlı kullanılabilecek nitelikte olması.

Görüyorsunuz, inşaat sektörümüz, elbise, kitap defter, ayakkabı araba gibi, konutu bir meta olarak üretip satıyor maşallah!

Peki, yaşamlarını geleceğini bu topraklarda gören, bu küçücük adayı yurt olarak kabul eden halkın konut gereksiniminin yüzde kaçını inşa ediyorlar acaba?

Toplumun farklı kesimlerinden insanların gelirleri ile orantılı olarak bedelini ödeyebileceği kaç konut üretiliyor bu ülkede?

Yani Kıbrıslının piyasada üretilen konutlara erişimi satın alabilme gücünü aşıyor belli ki. Oysa barınma hakkı, sağlıklı bir konut temel insan haklarından birisi.

Peki, nerde okullar, yeşil alanlar, hastane, parklar ve benzeri diğer hizmetler ve altyapılar? Kim karşılayacak bunun maliyetini ve külfetini?

Burada oturmayacak, yaşamayacak olan yabancılar mı? Yoksa sınırlı sayıdaki vatandaş mı? Yoksa belediyeler mi?

Nerede bunca inşaatı yapanlar?

Hiç mi sorumlulukları yok, bu yaratılan karmaşa, yaşanamaz çevre koşulları ile ilgili?

Yoksa sadece kendi yarattıkları kapalı sistem, güvenlikli sitelerle mi sınırlı sorumluluk ve yükümlülükleri?

Ve bazıları ve inşaatla uğraşan büyük oyun kurucu inşaatçılar serzenişte bulunuyorlar, bir algıyla sektörlerinin haksız bir saldırı altındadır diye, saldırılan kıyı, dağ, tepe, orman, dere, tarım topraklarını göz ardı ederek!

Durum algıdan çok çok öte, oysa!
Bunu da daha sonra konuşalım. Haftaya mesela!











Başa dön tuşu