Nerede O Eski Günler?
Yıllardan beri toplum olarak bir mücadelenin içindeyiz. Kâh savaş alanlarında, kâh sosyal ve siyasal alanda. Neden?
Hep özgür olarak, demokratik kurallar içinde, kendi kendimizi yönetebilecek bir düzeye ulaşmak için.
1963 olaylarından sonra çeşitli badirelerden geçildi.
Kimsenin idaresine girmemek, ortak federal bir yönetimde, tüm haklarını koruyarak ve de elbette güvenlik içinde bir yaşama kavuşmak için.
Geçici Türk Yönetiminden tutun da Kıbrıs Türk Yönetimi, 1974’ten sonra Kıbrıs Türk Federe Devleti, 1983’te de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti hep bu amaç içindi.
Hatta KKTC kurulduktan sonra o dönemki Cumhurbaşkanı verdiği beyanatlarla yapılanın sadece bir isim değişikliği olduğunu söyleyerek tepkilerin azalmasını sağlamaya çalışmıştır. Zaten Bağımsızlık Bildirgesi’nde de amacın federal çözüm olduğu belirtilmektedir.
1983’ten bu yana 41 yıl geçmiştir.
O zamandan bu zamana yönetime gelenler birkaç dönem hariç hedefe ulaşmak için herhangi bir şey yaptılar mı?
Bana göre hayır!
Bu arada Sayın Mustafa Akıncı’nın konu ile ilgili büyük çabalarını inkar edemeyiz.
Sayın Akıncı toplumunu bu hedefe ulaştırmak için elinden geleni fazlasıyla yapmıştır.
Bunun dışındakiler tam tersine statükonun devamından büyük kazanımlar elde edenlere, statükonun devam etmesi ve kazançlarını zirveye taşımak isteyenlere adeta çanak tuttular.
Memleketin haline bir bakın lütfen. Kaçak işçi çalıştıran büyük inşaat firmaları, geceleri şehir ve köy sokaklarında guruplar halinde dolaşan ne ve kim oldukları nerelerde kaldıkları belli olmayan insanlar.
Sokak duvarlarında kümeleşip içki içen kimseler.
Yol kenarlarına çişlerini yapan insanlar, İş araçlarından adeta şantiye alanına dönmüş ancak çalışanlar arasında tek Kıbrıslının dahi bulunmadığı bir ülke.
Sahte diplomalı insanların önemli görevlere getirildiği bir memleket.
İş cinayetlerinin hemen hergün yaşandığı bir yer.
Öte yandan bir meclis başkanını bile seçmekten aciz, iktidarını devam ettirmek için çeşitli entrikalara başvuran bir hükümet.
Oturdukları koltukları kendi mallarıymış zanneden ve bırakmak istemeyen, neredeyse bıraksalar alıp evlerine götürecek insanlar…
Dün akşam, yıllar önce kader birliği yaptığımız ve o zamandan beri görüşme fırsatı bulamadığımız bir arkadaşımla karşılaştık.
Bana o eski, mücadeleler içinde geçen yıllarımızı arar olduğunu, şimdiki olaylardan çok şikayetçi olduğunu anlattı.
Öyle şeyler anlattı ki ona hak vermemek mümkün değildi. Uzun uzun dertleştik ve göz yaşlarımızı tutamadık. Bütün bu gerçekler ortada dururken atanmış Sayın Ersin Tatar, hala daha eşit egemen devlet tezinden vazgeçmeyeceğini, bu kabul edilmezse de görüşmelere oturmayacağını söyleyebiliyor.
Şu anda eşit egemen devletinizde size vekalet eden biri yok Ersin Bey.
Ne oldu? Hiçbir şey.
Zaten siz yapmanız gereken görevlerinizi yapıyor muydunuz?
Boş zamanlarınızda uğradığınız Kuzey Kıbrıs’ta, size söylenenleri papağan gibi tekrarlayarak, köpeciğinizle sabah yürüyüşü yaparak, festivallere katılarak, evleri gezip çektiğiniz fotoğrafları sosyal medyada paylaşarak yaptığınız işleri, emin olun sizden çok daha iyi yapanlar vardır.
Önemli olan halkınızı mutluluğa götürecek adımları atabilmektir. Onu da sizde görmek mümkün değildir.