Etik, Ahlak ve Hukuk
Etik; iyi ve kötü, doğru ve yanlış, adalet ve adaletsizlik gibi kavramların tanımını yapmaya, davranışlarımıza yön veren kuralları ve normları içerir.
İnsan hakları, kimlik, adalet, meslek etiği, iş etiği ve çevre gibi birçok konu dâhildir bu etik kurallara.
Etik kurallar ahlaki bir pusula sağlarlar, devlet yönetiminde, devletlerarası ilişkilerde, siyasette, meslek uygulamalarında, iş yaşamında ve yaşamın birçok başka alanında.
Malum son günlerde, Cumhuriyet Meclisi’nde yaşanan başkanlık seçimi meselesi ile meşgul kamuoyu, ülkede onca sorun çözüm beklerken, gündem onca konu ile çalkalanırken…
Kuvvetler ayrılığı yani yasama, yürütme ve yargının birbirini denetlemesine dayalı anayasal düzenin şasisi kaçmış, yasama, yürütme birbirinin içine girmiş durumda.
Veciz sözler dolanıyor ortada!
Vatandaş için uyulması istenen, geçerli oy ile ilgili kurallar, yasama organında halkın vekili durumdaki bazıları tarafından kendilerinin seçimi konu olunca görmezden gelinebildiğine tanık oluyoruz.
E işte şimdi sormazlar mı, nerede siyasi etik, nerede siyasi ahlak, nerede hukuk, diye!
***
Mihrimah bebeğin devlet hastanesinde ihmaller zinciri sonucunda daha ana kucağına kavuşamadan yaşamını yitirmesi, 6 bebeğimizin de yoğun bakımlık olması ile yaşanan isyan, öfke ve infial, sağlık sisteminin ne kadar da vahim durumda olduğunu şamar gibi yüzümüze çarptı!
Böylesi vahim bir durumda, hangi birine kahrolsun insan!
Ailelere durumun bildirilmemesi, polisin kovuşturmayı geciktirmesi, bakanlığın zamanında sağlıklı açıklama yapmaması, meslek örgütlerinin konuya gerektiği gibi yaklaşmaması! Bunlar hep basında yer alan haberlerden!
Peki nerede meslek etiği, meslek ahlakı!
Tamam, anladık hasta hakları hukukunun yerleşmesi için yıllardır ayak sürüyor ilgili taraflar. Hasta Hakları Derneği tek başına habire bu konuda farkındalık ve bilinçlendirme için uğraşıyor yıllardır!
E be kardeşim bu çağda hiç mi önemli değil hasta hakları, hiç mi meslek etiği, meslek ahlakı geçerli olmaz? Hiç mi siyasi etik, siyasi ahlak diye bir değerler manzumesinden haberdar değilsiniz?
Doğu toplumlarında hele Japonya’daki gibi harakiri yapın demiyor kimse size!
Mihrimah bebeğin yaşam hakkının elinden alınması, diğer bebeklerin ciddi sağlık sorunları olasılığı ile karşı karşıya kalması, ailelerin yaşadığı ağır travma ya sizin başınıza gelseydi ne yapardınız?
Nerede siyasi ahlak, hukuk?
Sadece beş hemşire mi bu ihmaller zincirinin müsebbibi?
Bu ihmaller zincirinde sorumluluğu olan herkesin, doktorlar dahil herkesin hesap vermesi, bedel ödemesi şart!
Bebeklerin, ailelerin haklarını savunacak yürekli ve cesur avukatlara ve baroya, ihmaller zincirinde rolü olan kifayetsiz sağlık çalışanlarının kamu görevinden, meslekten ihraçı da dahil her türlü bedelin ödetilmesi için
Tabipler Birliği’ne ve Hemşireler Birliği’ne büyük görev düşünüyor!
Meslek etiği, meslek ahlakı, hukuk bunu gerektiriyor!
***
Alın size bir başka konu: Başbakanlık görevini yürütmekten sorumlu olan bir siyasetçinin sağlık sorunları nedeniyle kamusal sağlık hizmeti yerine özel sağlık hizmetlerini tercih etme meselesi! Bu konu da gündemde günlerdir…
Başbakanlık makamında görev yapan üst düzey bir siyasi kamu görevlisi de olsa bir birey olarak Ünal Bey, Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’ne ya da devletin sağlık hizmetlerine güvenmeyebilir.
Özelde daha iyi bir tedavi ve hizmet alacağını düşünebilir. Özeli tercih edebilir. Bu bir güven meselesi. Sonuçta yıllardır meslek icra etmese de kendisi de bir tıp mensubu!
Başbakan da olsa, Ünal Bey dahil herkes istediği özel hastanede tedavi olmada özgür seçim hakkına sahiptir elbette.
Lakin kamu hastanesinin verebileceği bir sağlık hizmeti için Ünal Beye özel sevk uygulaması yapılması, bunun devlete ödetilmeye kalkışılması, bazı doktorların da buna alet olması kesinlikle kabul edilebilir değildir.
Birçok emekli, sağlık sorunlarının çözümü için sevk alamazken, birikimleriyle veya borçlanarak tedavisini özel sektörden, Kıbrıs’ın güneyindeki sağlık kurumlarından ya da yurtdışından almak zorunda kalırken, kamu hizmetlerinin herkes için erişilebilir ve kaliteli olmasını sağlayacak koşulları oluşturmaktan sorumlu konumdaki bir siyasetçinin kendi tercihi ile gittiği özel sağlık kurumuna kolayca sevk alması adil mi?
Hiç şüphesiz ki, eşit ve adil bir yaklaşım değildir!
Peki siyasi etik, siyasi ahlaka ne kadar uygun? Tedavi hizmeti almayı tercih etmediği o sağlık kurumlarının herkese kaliteli ve etkin sağlık hizmet vermesini sağlamaktan sorumlu kişilerin bu kurumları kullanmaktan kaçınması tuhaf değil mi?
İster parasıyla ister beleşe!
Tuhaf görünüyor elbette! “Yönettiği” devletin kurumlarının işleyişinin, verdiği hizmetlerin kalitesinin göstergesi olarak algılanmaz mı o siyasi yöneticinin tercihleri?
Hadi diyelim ki sağlık sorunu ciddi, can çok tatlı hepimizin ki gibi, daha üst düzey bir müdahaleyi tercih etmek en doğal haklardan birisi, bir insan için. Bari parasını devlete ödettirmeseydi!
Görüyoruz ki, siyasi etik, siyasi ahlak, hukuk, adalet, bu meselede de yok!
***
Etik, ahlak hukuk meselesi daha birçok başka konularda da çıkıyor karşımıza.
Örneğin basında da yer alan, Gülseren Gölet’i Özel Çevre Koruma Alanı ile ilgili girişimler! Burada da mesleki etik konusu var!
Bu gibi doğa koruma alanlarının korunması ve kullanımına yönelik planlama ve proje hazırlama, özel mesleki bilgiyi, hassasiyeti ve deneyimi gerektirir.
Ekoloji, kentsel tasarım, doğa planlaması, Özel Çevre Koruma Alanı planlaması konularında ihtisaslaşmış bir uzmanlık ve ekip çalışması gerekir.
Meslekler ihtisaslaşmıştır artık! Kentsel tasarımcılar, doğa plancıları var, mimarlığın çok çok ötesindedir bu ihtisaslaşmış uzmanlık alanları.
Burada da mesleki yetki sınırları ve meslek etiği gelir gündeme.
Daha niceleri var, her gün yaşadığımız, karşılaştığımız ya da gündeme düşen konulardaki etik, ahlak meselesi ile ilgili.
Neresinden tutsak yaşamı, nereye çevirirsek yüzümüzü, yüzleşiyoruz mesleki etik, iş ahlakı ve hukuk gerçeğiyle!
Bu köşe yazısı dar geldi nicelerini konuşmak için. Bir tanesi var ki, henüz daha pek gündem de yer almadı. Onu gelecek haftaki konuşmamıza bırakıyorum.