InstagramKöşe Yazarlarımız

UBP’nin Propaganda Analizi ve Muhalif Partiler İçin Alternatifler






Son günlerde “Hannah Arendtin-Totaliterizmin Kaynakları” adlı kitabını okurken, UBP‘nin propaganda faaliyetlerine farklı bir açıdan bakma fırsatı buldum.

Arendtin, totaliter rejimlerin nasıl kendi gerçekliklerini yarattığına dair analizi, UBP’nin siyasi stratejilerini anlamak açısından da oldukça aydınlatıcı.

Kendi yarattığın oyunda başarılı olmak elbette kolaydır; çünkü bu oyun, senin değerlerini, düşünce sistemini ve çıkarlarını besler.

Ancak bu yapının zamanla toplumu tehlikeli ölçüde ayrıştıran ve kutuplaştıran bir dinamiğe dönüşebileceği unutulmamalıdır.

Bugüne kadar Kıbrıs’taki muhalif çevreler, UBP’nin kamusal işlevini kaybettiğini ifade ederken, aslında farkında olmadan UBP’nin bir işlevi olduğunu vurgulamış oldular.

Örneğin UBP, Türkiye ile kurduğu asimetrik ilişki üzerine inşa edilmiştir. Bu ilişki, partiye bir güç kaynağı sağlarken, politika üretme kabiliyetini köreltmiştir.

Bu durum, muhalif çevreler tarafından UBP’nin “kamusal işlevini kaybettiği şeklinde yorumlanırken, UBP destekçileri ve bazı kesimler açısından tam tersine bir etki yaratmaktadır.

Çünkü UBP’nin Türkiye ile olan asimetrik ve bağımlı ilişkisi, onun varlık nedenidir. Özellikle UBP’nin Türkiye ile olan çarpık ilişkisini bir “işlev olarak gören kesimler, muhalefetin eleştirilerini etkisiz hale getirebiliyor.

Muhalifler, UBP’yi “Türkiye’nin uzantısı” veya “kukla” olarak nitelendirerek eleştiriyor. Ancak bu söylem, UBP destekçileri tarafından “Türkiye düşmanlığı” olarak algılanıyor.

Bunun nedeni, belirli bir kimliğe ve kültüre sahip grupların bu eleştirileri kendi varlıklarına bir tehdit olarak görmesidir.

Dolayısıyla muhalefetin mevcut söylemi, UBP’nin işlevsizliğini değil, tam tersine işlevini vurguluyor: “UBP bizi koruyor, muhalefet ise Türkiye’yi hedef alıyor!

Bu durum, toplumda işlevselliğini sürdüren bir grubun gerçekleştirdiği ayrıştırmaların ve hak ihlallerinin, toplum tarafından kolayca göz ardı edilebileceğinin veya tolere edilebileceğinin mükemmel bir göstergesidir.

Çünkü baskı ve sömürü tek başına hoşnutsuzluk yaratmaz; asıl tahammül edilemez olan, işlevsiz ve gerekçesiz bir gücün ve servetin varlığıdır. İnsanlar, bu gücün neden var olması gerektiğini sorgulamaya başladığında, onun meşruiyeti de sarsılmaya başlar.

Bu nedenle, yalnızca belirli bir kesim için işlevsiz görünen durumlara odaklanmak yerine, toplumun genelini ilgilendiren sorunları merkeze almak gerekmektedir.

Alternatif bir söylem olarak, UBP’nin Türkiye’ye bağımlılığının yalnızca küçük bir kesim için konfor alanı yaratırken, toplumun genelinde işlevsizlik yarattığı vurgulanabilir.

Örneğin, kırsal kesimlerin ve genç nüfusun göz ardı edilmesi, çok-kültürlü kimliğin aşınması gibi sorunlar, UBP’nin kamusal işlevini kaybettiğinin açık göstergeleridir.

Bu göstergeler vurgulandığında, görünür bir işlevi olmayan güç, artık daha fazla tolere edilemez hale gelecek ve somut bir hoşnutsuzluğun temel kaynağı olacaktır.

Bunu doğru kullanmak, toplumun genel çıkarlarını gözeten bir siyasi söylem geliştirmekten geçmektedir.

Afiyetle kalın.











Başa dön tuşu