Unutulmayan Acılar
![](https://ozgurgazetekibris.com/wp-content/uploads/2025/02/ozgur_gazete_kibris_layik_topcan.jpg)
Unutulmayan Acılar, İki Yılın Ardından Çıkarılmayan Dersler: Kalkınma Planının Zafiyetleri
Geçtiğimiz gün 6 Şubat’tı.
On binlerce insanın, bizim çocuklarımız ve canlarımızın İSİAS denen iskambil kağıdından yapılmış “lüks” bir otelin altında kaldığı Maraş depreminin üzerinden iki yıl geçti.
Hala acısı yüreğimizde. Adalet arayışı devam ediyor hala.
Çünkü dava sürecinin ilk aşaması hiç de adil olmayan bir şekilde tamamlandı. Ne ceza verilirse verilsin acıyı dindirmeye yetmez. Belki biraz su serper yüreklerine. Asıl önemlisi; müstahak olur o aç gözlü insanlara, sistemin değişmesine.
Afetlere hazırlıklı hale gelinebilmesi için bir şeyler öğretir belki diye umut edip, diliyor insan…
Lakin aradan gecen 2 yıllık sürede pek ders alınmış gibi görünmüyor! Ne orada ne burada.
Evet belki atılan bazı adımlar var. Ne var ki yapılamayan daha çok. Üstelik bu yapılmayanlar en can alıcı olanlar.
Hala okulların, kamu binalarının güçlendirilmesi için bir arpa boyu gidilmemiş!
Hala yapılaşmış bölgelerdeki yapı stokunun olası bir depreme veya bir başka doğal afete karşı dayanıklılığını arttıracak ya da yeni gelişen bölgelerdeki yaşam alanlarının olası her türlü afete karşı, dirençli, dayanıklı olmasını sağlayacak bir düşünsel, zihniyet dönüşümünü başlatabilecek herhangi bir adım atılmamış.
Tüm olumsuzlukların arasında umut veren sevindirici adımlar var. Ülkemizin karasal alanındaki diri fay haritasını oluşturma projesini başlatılması, deprem denetleme bölümünü faaliyete konulma konusunda yapılan çalışmaları önemsiyorum.
Meteoroloji Dairesi’nde de var bir sismoloji bölümü.
Jeoloji ve Maden Dairesi ile Türkiye Cumhuriyeti AFAD arasındaki iş birliği protokolü kapsamında oluşturulan yeni merkezin, Meteoroloji Dairesi’ndeki bölümle bağlantılı olması hatta belki de tümünün bir çatı altında örgütlenmesi sağlanırsa çok daha etkili bir afet izlemesi yapılabilmesini sağlanacaktır. Türkiye’de AFAD’ın bir de arama kurtarma misyonu var.
Burada, Sivil Savunma örgütünün görevi bu.
İşte tam da bu yüzden, Jeoloji ve Maden Dairesi’nde AFAD iş birliği ile Deprem İzleme ve Değerlendirme Merkezi oluşturulması adımı, umarım ve dilerim ki, afet öncesi planlama, izleme, afet sırası kriz yönetimi ve afet sonrası rehabilitasyon için bir adım olur, gerisi de gelir.
Dilek ve öneri bu. Bu konuda niyet ne, planlama ne?
Gecen hafta yazmıştım, “Kalkınma Planı” meselemiz var diye. “Söylenecek, dikkat çekilecek çok konu var taslakla ilgili” demiştim.
Peşine düştüm açıkçası, “bu taslak nasıl hazırlandı” diye.
Anladığım, güvensizlik o kadar derin ki, asıl söz sahibi olması gereken yetkin ve yetkili paydaşların birçoğu, bilgi ve deneyim sahibi birçok kişi okumamış, bakmamış bile dokümana.
Çünkü nüfusu bilinmeyen bir ülkenin kalkınma planından bahsetmek, en hafif yaklaşım ile gülünç geliyor.
Ağlanacak halimize gülüyoruz.
Hiç de gülerek geçiştirilebilecek bir konu değil bu Kalkınma Planı olma iddiası ile hazırlanmış doküman.
Öyle bir doküman ki bu, yürürlüğe gireli on olmasına karşın Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma 2030 Küresel Hedefleri’ne referans yer almıyor!
Yirmi yıldır, Kıbrıs Türk toplumunun Avrupa Birliği Müktesebatı ve Politikalarına uyumu için yapılmış ciltlerce çalışma, Bakanlar Kurulu tarafından onaylanmış Programları, Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakatı, döngüsel ekonomi gerekleri, Dünya Bankası tarafından hazırlanmış onlarca rapor hiçbir şekilde dikkate alınmamış.
Daha nice çalışma, araştırma, hazırlanmış rapor var, Böyle bir planlamaya ışık tutabilir bunlar.
Yürürlüğe gireli on yıl olan Ülkesel Fizik Planı’nın adı bir yerde, sadece “Ülkesel Fizik Plan” politikalarına uygun olarak yeni imar planları yapılacak, mevcut planların da uygulanırlığı artırılacaktır” diye geçiyor.
Yedi cilt, yaklaşık 700 sayfadan oluşan Ülkesel Fizik Plan’ın, ekonomik, sosyal, çevresel konulardaki tüm sektörlere ilişkin hedef ve politikaları, mekânsal stratejileri, uygulama eylem planı ve mekânsal planların hazırlanmasına yönelik genel bütçesi hiç mi okunup incelenmedi ya da dikkate alınmadı ?
Geçtiğimiz Çarşamba günü İş Kadınları Derneği’nin düzenlediği “İş’te KADIN Ekonomi” panelini izledik.
Akademisyen ve emekli kamu görevlisi çok değerli konuşmacılar, önemli saptamalar yaptılar ve öneriler getirdiler.
Onların da değerlendirmesi, hazırlanmış dokümanın, bir kalkınma planı niteliği olmadığı yönünde. Nüfus, demografik yapı ile ilgili bilgi ve veri yok.
Lakin, dilek ve temenniler manzumesi gibi, insana, topluma dair bol bol “cek, çak” var.
İyi de kaç nüfusa, hangi sosyal, kültürel grupların, hangi ihtiyacını karşılamak için ne gibi, ekonomik, sosyal, kültürel hedefler var, bu hedeflere ulaşmak için nasıl bir strateji izlenecek, hangi politikalar uygulanacak?
Örneğin, yabancı nüfus akışı var adanın kuzey yarısına. Nasıl bir nüfus politikası öngörülüyor? Hangi alanlarda, ne kadar yabancı iş gücüne ihtiyaç var?
Bu insanların barınma, gıda, eğitim, sağlık, sosyal, kültürel, güvenlik haklarının karşılanabilmesi, topluma entegrasyonu için hedefler ve politikalar ne?
Tüm bu politikaların yaşama geçirilmesi için nasıl bir zamanlama, takvim öngörülüyor? Ekonomik, sosyal, kültürel ve çevresel sektörel politikaların yaşama geçirtilmesinin mali boyutu ne? Cevap yok bunlara taslakta.
Büyüteç koyup biraz daha ayrıntılı bakalım.
Örneğin, insan yerleşmeleri, kent ve ülke planlaması/mekânsal planlama, dirençli kentler, doğa ve çevre koruma, toplumsal cinsiyet, eğitim, sağlık konularında ne gibi hedefler ve politikalar var taslakta?
“Yaşanabilir Mekanlar, Sürdürülebilir Çevre” ve “İnşaat ve Gayrı Menkul“ başlığı altında ele alınmış mekânsal planlama ve çevreyle ilişkili konular.
Ne kadar acıdır ki, inşaat ve gayrı menkul faaliyetlerinin, ülkenin doğasını, kıyılarını, dağlarını, ovalarını, verimli tarım topraklarını nasıl tükettiği ortadayken, hala bu faaliyetlerin “Öncelikli Gelişme Alanları” başlığı altında bir sektör olarak ele alınmış olması bir aymazlık değil de nedir?
Bu konuda ki hedef ve politikalara bakıldığında, enerji verimliği dışında doğa, çevre ile ilgili bir hiç kayda değer sürdürülebilirlik kaygısı görünmüyor taslakta.
“Yaşanabilir Mekanlar, Sürdürülebilir Çevre” başlığı altında yer alan düzenlemeler, mekânsal planlama, dirençli kentler, çevre, afet yönetimi konusunda, adanın kuzey yarısında, çağdaş düzenlemelerden, uluslararası kabul görmüş sürdürülebilir kalkınma afetlere dirençli kentler ve insan yerleşmeleri ile ilgili gelişmelerden, politikalardan ne kadarda uzak olunduğunu gösteriyor.
Oysa, 2016 yılında Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilmiş bir “Sürdürülebilir Mekânsal Planlama Politika Çerçevesi“ var,
Ya “Çevre” başlığı altındaki düzenlemeler için ne demeli? Paris Antlaşması’ndan söz edilmiş, iklim değişikliyle ilişkili bazı düzenlemeler var.
Lakin, ne kadar acı veriyor, Çevre Koruma ile ilgili 2029 kadar olan dönem için belirlenmiş hedeflerin sadece atık ve kirlilikle sınırlı tutulmuş olması!
Oysa çevre konusunda Avrupa Birliği uzman desteği ile hazırlanmış sayfalar dolusu hedef ve politikalar var, 2007 yılında Bakanlar Kurulunda kabul edilmiş bir “Çevre Politika Çerçevesi” var.
Afet Yönetimi başlığına bakıyorum. Sadece Sivil Savunma teşkilatının afet sonrası faaliyetleriyle ilgili düzenlemeler var. Afet, sadece doğal afetlerle sınırı olarak ele alınmış .
Oysa ekonomik, sosyal, çevresel bir çok afet türü var, hazırlıklı olunması gereken.
Covid-19 salgını da bir afetti örneğin? Hazır mıyız? Herhangi bir afet öncesi planımız var mı? Keşke Ülkesel Fizik Plan’ın ilgili bölümü bir karıştırılsaydı da yararlanılmış olunsaydı .
Sağlık başlığı altında “Hasta Hakları“nın bırakınız hedef ve politikalar kapsamında yer almasını adı bile yok!
“Toplumsal Cinsiyet”in adı bile geçmiyor taslakta. “Kadın ve Çocuk” diye başlık var. Toplumsal cinsiyet konusu sadece kadınla ilgili değil ki. Kadını çocukla birlikte almak zaten sorunlu. Çocuk, tamamen ayrı bir başlık. LGBTİ bireylere karşı kör bu taslak.
Bu eksikliklerle nasıl yol haritası olabilir böyle bir doküman?