InstagramKöşe Yazarlarımız

Akıncı, Federasyon ve Kıbrıs Milliyetçileri






12 Şubat tarihinde önümüze düşen bir haberde Kıbrıs Cumhuriyeti eski başkanı Nikos Anastasiadis’in açıklamalarını okuduk. Katıldığı bir kitap tanıtım etkinliğinde konuşan Anastasiadis, “Ankara izin verseydi, Akıncı ile Kıbrıs sorununu çözerdik” diyordu.

Bu haber kuzeyde hızla yayılırken, “çözüm güçleri” içerisinden yayılan birçok köşe yazısı ve haberle de desteklendi. Bunun üzerine Mustafa Akıncı da bir açıklama yaparak, Anastasiadis’e görüşmelerin çökmesindeki kendi sorumluluğunu hatırlatma gereği duydu.

Ne yazık ki Anastasiadis’in fol yok yumurta yokken yaptığı açıklamaları memnuniyetle karşılayan Kıbrıs milliyetçileri, Akıncı’nın tamamen yanıt niteliğindeki sözlerine tepki göstermek için yarışmaya başladılar.

Görünen odur ki; MİT’ten ölüm tehdidi alan, seçim sürecinde tüm TC bürokrasisine karşı mücadele eden, Tayyip Erdoğan’ın kişisel tepkisini üzerine çeken ve TC müdahaleleri karşısında sözünü sakınmayan Mustafa Akıncı bile -söz konusu olan tapındıkları Kıbrıs Cumhuriyeti olunca- Kıbrıs milliyetçilerinden linç yemekten muaf değildir.

***

Karşılıklı açıklamaları uzun uzun analiz edecek değilim. İsteyen açıp okuyabilir. Ancak söylenenlerin özü çok açıktır. Anastasiadis’e göre Akıncı iyi niyetliydi ama çözüm olabilmesi için Ankara’nın izin vermesi gerekiyordu!

Haberlerde öne çıkarılan da buydu; “Ankara izin verseydi, Akıncı ile Kıbrıs sorununu çözerdik” diyordu Anastasiadis.

Oysa madem Akıncı iyi niyetliydi ve madem tek sorun Ankara’ydı, cümlenin şöyle olması gerekmez miydi: “Biz Akıncı ile Kıbrıs sorununu çözdük ama Ankara izin vermedi!” İşte Akıncı’nın açıklamasında tam da bu noktaya işaret ediliyordu.

Ne diyordu Akıncı? “Dilerdim ki Anastasiadis de Kıbrıslı Türklerin kaygıları konusunda hassasiyet gösterebilsindi

Her zamanki kibar ve diplomatik üslubuna rağmen, anlamak isteyen için Akıncı’nın dediği çok nettir: Sen başkasının gözündeki çöpü konuşacağına, kendi gözündeki mertekten haber ver! Üstelik de bunu, “Türkiye yönetimi ile ilişkilerim iyi olmamasına rağmen” ifadesi ile dile getiriyordu.

***

Tüm farklılıklarımıza rağmen Akıncı’ya duyduğum saygının temelinde, işte hakikate olan bu bağlılığı ve kendini solcu sayan birçok insandan farklı olarak “düşmanımın düşmanı dostumdur” ucuzluğuna tevessül etmemesi vardır.

Oysa “denize düşüp Anastasiadis’e sarılan” birçok sözde aydın, sırf Türkiye’nin Kıbrıs sorunundaki rolünden duydukları rahatsızlık nedeniyle, gerçekleri rafa kaldırabiliyorlar.

Federasyon isteyen güçler olarak, henüz vakit varken, bu iki yüzlü ve onursuz tutumla hesaplaşmak zorundayız. Bunu yapmadığımız her gün biraz daha zehirleneceğiz ve bizim yapmadığımızı, bir gün gelecek, onlar yapacak!

Ne demek mi istiyorum? İzah edeyim!

***

Kıbrıs sorununun çözümüne dair ortaya konulan çözüm önerileri içerisinde federasyon modelinin karşısında konumlanan tek tutum “iki devletlilik” değildir!

Evet “iki devlet” tezi, gerçekçi olmadığı gibi, Kıbrıs sorununun iki önemli unsurundan birisi olan “bölünmüşlüğü” de ortadan kaldırmayan, bu nedenle de istenir olmayan bir modeldir.

Dahası Türkiye egemenleri, bu tezi bir manivela olarak kullanarak, Kıbrıslı Türklerin varlık, kimlik ve iradesini aşındırmaktadırlar.

Tüm bu nedenlerle “iki devletlilik”, karşısında mücadele edilmesi gereken zararlı bir tezdir.

Yukarıda saydıklarım federasyonu savunan herkesin paylaştığı olguların bir özeti.

Ancak işlerin bulanıklaştığı nokta, federasyoncuların arasında “biz de çözüm istiyoruz” diyerek dolaşan ama her fırsatta çubuğun ucunu “Kıbrıs Cumhuriyeti”ne doğru büken, bindirilmiş kıtalardır.

En az “iki devlet” kadar, Kıbrıslı Türklerin azınlık konumunda bulunacağı bir “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüş” de gerçekçi değildir.

Üstelik Kıbrıs sorununun ikinci önemli unsuru olan “siyasal eşitlik” meselesine çözüm üretmemektedir. Ve Türkiye egemenlerinin “iki devletliliği” kullandıkları gibi, Kıbrıs Cumhuriyeti egemenleri de “dönüş” tezini Kıbrıslı Türklerin varlık, kimlik ve iradesini aşındırmak için kullanmaktadırlar.

İş bugünlerde, Akıncı’nın “Kıbrıslı Türk” diye yazdığını, “Kıbrıslıtürk” diye haberleştirmeye kadar varmıştır.

Çünkü Kıbrıs Cumhuriyeti’nin uzantılarına göre Kıbrıslı Türk diye bir şey yoktur! Haliyle var olmayan insanların siyasal eşitliği de olamaz! Ankara’nın bizi yok saymasından ne farkı vardır bu tutumun? Öyle de yokuz, böyle de yokuz!

Tam da bu nedenle eğer samimiyetle federasyonu (yani adanın siyasal eşitlik temelinde birleştirilmesini) savunuyorsanız, “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüş” de en az “iki devletlilik” kadar zararlı ve karşısında mücadele edilmesi gereken bir tezdir!

***

Anastasiadis ve Akıncı’nın açıklamalarını, bu gözle bir kez daha okuyun!

Akıncı “Federal hükümet ortaklık demektir. Bir ortaklıkta ise kararlar ancak iki tarafın onayı ile alınabilir” diyerek, “en azından bir Kıbrıslı Türk bakanın onayının aranması ilkesini” vurguluyor, yani siyasal eşitliği!

Oysa Anastasiadis bunun “Ankara tarafından kontrol edilen siyasiler tarafından devletin tamamen felç etmesine olanak sağlayacağını” iddia ediyor.

Yani Anastasiadis’e göre; Kıbrıslı Türk barış güçleri, dört bakanın birini dahi seçebilecek durumda değildir! Sadece Tatar ve avanesi değil, Kıbrıslı Türklerin ezici bir çoğunluğu Türkiye’nin dümen suyundadır!

Zaten “Ankara izin verseydi, Akıncı ile Kıbrıs sorununu çözerdik” diyerek, buna Akıncı’yı da dahil etmiş, kendine muhatap olarak Kıbrıslı Türkleri değil Ankara’yı seçmiştir. Her iki devlet de KC de TC de Kıbrıslı Türkleri yok saymaktadır. Kıbrıslı Türklerin var olmasının yegâne yolu siyasal eşitlik temelinde federal bir Kıbrıs’ın ortağı olmaktır!

KC’den kaçıp TC’ye koşanlar da TC’den kaçıp KC’ye koşanlar da, yok oluşa koşmaktadırlar!













Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu