InstagramKöşe Yazarlarımız

Umut






Crans Montana’dan bu yana, federal bir çözüm yerine iki devletli bir çözüm söylemi yerleşti politik gündeme.
2020 yılından yapılan Kıbrıs Türk toplum liderinin seçimlerinden bu yana.

Kimi zaman “egemen eşitlik” kimi zaman “eşit egemenlik” söyle mi dile getiriliyor.

Bir yandan iki devletli bir çözüm savunulurken, aynı çevreler öte yandan uluslarasın tanınmanın gerçekçi olmadığına dair açıklamalar yapıyor. İyi de istenen ne?

Murat edilen, artık federal bir çözümün mümkün olamayacağı, iki toplumun ayrı ayrı egemenlik hakkının bulunduğu ve bu iki egemenlik hakkının eşit olduğu, o yüzden de AB’deki gibi ayrı ayrı egemenlikleri olan iki devletin birliğinden oluşan AB altında bir Kıbrıs Devletleri Birliği mi?

Yoksa, Amerika Birleşik Devletleri’nde olduğu gibi eşit iki toplumun oluşturacağı, iki ayrı özerk devletin oluşturduğu tek egemenliği olan Kıbrıs Birleşik Devletleri model mi istenen?

Yoksa acaba, İsviçre modeli gibi tek egemenliğe dayalı iki devletten oluşan konfederasyon mu murat edilen?

Bir Türk tezi olarak ileri sürülen, uluslararası topluluğun da benimsediği federal model yerine, iki devletli bir modele dayalı bir çözümün savunulmasını, asıl niyetin ne olduğunu anlamakta güçlük çekiyorum.

Önemli olan Kıbrıs’ın iki ana toplumunun ve tabi ki tüm Kıbrıslıların ortak çıkarına olan, bölgede özellikle de Türk Yunan dengesini güçlendiren, Kıbrıs’ın hiç bir şekilde bölünemez toprak bütünlüğünü güvence altına alan, güvensizliğin ve korkunun değil, ortak yurtta ait olma duygusuna bağlı olarak dayanışma, iş birliği ruhunun yerleştiği, olası çatışma risklerini önleyen, çok kültürlü, demokrasiye, çoğulculuğa, hukukun üstünlüğüne dayanan, insan haklarının, doğanın ve gelecek nesillerin haklarının, kültürel çeşitliliğin ve zenginliğin korunduğu, refahı yaratabilecek, işleyebilir ve sürdürülebilir bir çözüm, böyle bir çözüm modeliyle gerçek barışın inşa edilmesi değil mi?

Çok mu romantik bir hayal mi sizce? Ben öyle görmüyorum açıkçası.

Uluslararası ilişkiler uzmanı veya bu konuda deneyim sahibi birisi değilim.

Çatışmaların içine doğmuş, ömrü Kıbrıs meselesi denilen herkesin kendine göre tarif ettiği, çoğunlukla da suçlama, mağdur, kurban retoriğine dayalı olarak hikâye edilen bu sorunun içinde çocukluğunu, gençliğini yaşamış, savaşı görmüş, torunları olan artık yaşamının son çeyreğinde bulunan sıradan bir insan olarak, bir çözümü, barışı görmek istiyorum, aklım başımdayken, elim ayağım tutarken.

Öyle bir çözüm modeli ki, kendimi, çocuklarımı, torunlarımı “öteki ” hissetmeyeceğim, hangi kökenden, hangi din ve inanıştan olursa olsun, hangi dili konuşuyorsa konuşsun tüm Kıbrıslıların ortak yurttaşlık bilinci ile yaşayacakları bu ortak yurtta birbirleriyle dayanışacağı, iş birliği, güç birliği yapacakları, kaynakları adil olarak paylaşacakları, çok kültürlü bir ülkede yaşamanın özlemini çekiyorum.

Evimizden çıktığımda, barikatlara takılmadan yurdumun her köşesine korkusuzca, özgürce gidebilmeyi istiyorum.

Kimsenin, sırf ebeveynlerinden birisi Kıbrıslı değildir diye, o ya da bu mazeret gösterilerek yurttaşlık hakkından mahrum olmasını istemiyorum.

Çocuklarımızın, torunlarımızın, okudukları okullarda, bu ülkenin dillerini, konuşup yazabilecek kadar öğrenmesini istiyorum. Okullarda “Türk işgali“, “Rum mezalimi” gibi ayrılıkçı düşmanlaştırışı bir tarih eğitimi yerine günahıyla sevabıyla, gerçeklerle yüzleşmeyi, özür dileme affetme kültürünün yerleşmesini sağlayacak bir gelecek özlüyorum.

Ezenin ve ezilenin olmadığı, doğanın, çevrenin talan edilmediği, ortak kültürel mirasın korunduğu, hakça bir düzende yaşamak istiyorum.

Çok mu zor bunların gerçekleşebilmesi?

Kıbrıs’ın geleceği için sizin hayalinizdeki çözüm modeli ne?

Benim için en ideal ve gerçekçi çözüm federal çözüm. Mümkün olan, her iki toplumu ortak çıkarlarına uygun olan,

Kıbrıs’ın toprak bütünlüğünü garanti eden yegane model federal çözüm modelidir.

Tabii ki federal çözümün de çeşitli türleri vardır. Yarım yüzyılı aşkın bir süre geçmişi olan, derinleşmiş kronikleşmiş bir sorun Kıbrıs sorunu.

Ayrışmış, birbirini ötekileştirmiş, düşmanlaştırılmış, birbirine karşı güvensizliğin derinleştiği, birbirine her geçen gün daha çok yabancılaşmakta olan iki ana toplumunun yaşadığı bir yer Kıbrıs.

Kolay değil geceden sabaha hemen barışa ulaşmak, bir siyasi çözüme kavuşulsa da. Gerçek barışı inşa edebilmek için, zamana ihtiyaç var.

O yüzden de belki de İsviçre modeli bir federal modeli dikkate almak en akılcı yol olabilir. İsviçre modeli gibi konfederasyonla başlayıp takvimlenmiş bir süre içinde federasyona evirilebilen bir model tüm tarafların çıkarlarına, ihtiyaçlarına ve beklentilerine cevap verebilir.

Güç dengelerinin yeniden şekillendiği, yeni bir dünya düzenine doğru dönüşümün sürecinin içinden geçildiği karmaşık koşullarda, bu yıllanmış Kıbrıs sorunun çözümün yolu açılabilir mi?

Şimdi önümüzde yeni bir dönemeç var. 17-18 Mart’ta 5+1 toplantısı olacak Cenevre’de. Bir sonuç çıkacağına dair pek umudum olduğunu söyleyemem…

Yine de değişen uluslararası konjonktürü düşününce, acaba olabilir mi diye de düşünmeden edemiyorum. Umut işte!

2017 de Crans- Montana BM Genel Sekreterini Guterres’in ortaya koyduğu ve o zamandan bu yana “Guterres Çerçevesi” olarak anılan belgenin teyidi ve bir kapsamlı çözüm anlaşmasının temeli olduğu taraflarca bir kez daha kabulü olumlu bir hava yaratılmasını, tıkanıklığının önünü açarak müzakerelerin yeniden başlamasını sağlayabilir.

Daha da öte “Guterres Çerçevesine” dayanarak, bir stratejik çerçeve anlaşmasının zemini hazırlayarak, siyasi bir çözümün yolunu açılabilir.

Evet Nikos Hristodulidis, Crans-Montana’da masanın devrilmesinde etkili rolü olan bir siyasetçidir, söylemlerinde samimi olmayabilir.

Ersin Tatar, bulunduğu mevkiinin ve üstlendiği rolün gereği olarak kendisinden beklendiği gibi iki devletli bir çözümü, nerdeyse kişisel siyasi egoyla savunuyor olabilir.

Lakin sorun bu iki kişinin kişisel ya da parçası oldukları siyasi güç merkezlerinin tercihlerinden ötedir. O yüzden her şeye rağmen küçücük de olsa bir umudum var, tıkanıklığın giderilebileceğine dair.

Özellikle son dönemde Türkiye’deki Kürt meselesi ile ilgili atılan adımları, “bebek katili” diye anılan ve yıllardır hapiste olan birisinin en radikal sağdaki bir siyasetçi tarafından mecliste yer alması, konuşma yapması çağrısının yarattığı iklimi, Trump yönetimindeki ABD’nin yeni pozisyonunu, bunun Avrupa üzerinde yarattığı güvenlik endişesini, Çin‘in yükselişini, yeni bölgesel güç dengelerini, Türk Yunan ilişkilerindeki olumlu gibi görünen havayı düşününce acaba bize de ikbalden iyi bir sonuç çıkabilir mi diye umutlanmadan edemiyorum.

Hade hayırlısı diyelim!

Umarım ve dilerim ki 5+1 Cenevre görüşmesi, Kıbrıs’ın geleceği için bir çözüm yolunu açabilmek bir fırsat olarak değerlendirilebilir.

Umarım ve dilerim ki yakın bir zamanda, Kıbrıs, Kıbrıslıların bölünemez bir bütün olarak, bir arada, iş birliği, dayanışma ve barış içinde yaşayabileceği, çevre, doğa, barış köprüsü olan, kültür zenginliğine dayalı refah içinde bir ada olarak, bölgenin İsviçre’si olur.













Başa dön tuşu