InstagramKöşe Yazarlarımız

Quo Vadimus: Kıbrıs ve Türkiye İnsanının Kesişen Yazgısı






Günlerdir içimde bir fırtına hem de nasıl! Neyi düşüneceğimi şaşırmış durumdayım!

Bir yandan Kıbrıs’ta barış için Cenevre 5+1’den bir umut, belki bir sonuç çıkabilir diye beklerken, yalnızca birkaç güven artırıcı önlemden ibaret olan sonucu anlamaya ve hazmetmeye çabalıyorum.

Öte yanda Kıbrıs’ın kuzeyinde, küçücük çocukların başını kapatmasının önünü açan disiplin tüzüğünde yapılan değişikliğinin yarattığı karmaşanın ardındaki gerçeği anlamaya çalışıyorum.

En nihayet 16 milyon insanın oyu ile hem de üç kez seçilebilmiş bir belediye başkanının, İstanbul Belediye Başkanı İmamoğlu’nun, önce 30 küsur yıl önce Kıbrıs’tan bir üniversiteden İstanbul Üniversitesi gibi köklü bir üniversiteye yatay geçişinin usulsüz olduğu gerekçesiyle diplomasının iptal edilmesi; ardından tutuklanmasının yarattığı depremin sonuçlarını merak ediyorum.

Bunların tümü birbiriyle ilişkili.

Türkiye’de olanlar, Kıbrıs’ın kuzeyinde de olacakların habercisidir. Bunun için o kadar çok işaret var ki!

Alın size koskocaman bir cami etrafında dizilmiş Meclis, Cumhurbaşkanlığı binaları ve aynı bölgede yapılacak olan Yüksek Mahkeme binasından oluşan külliye. Siyasi niyetin mekândaki en devasa mührüdür bu külliye.

Sesimiz gür çıktı mı bu konuda? Engelleyebildik mi? Hayır!

Kuvvetler ayrılığına, laikliğe dayalı anayasal düzenle uyumlu olmasını sağlayabildik mi? Hayır!

Peki, yasalarımıza uygun olarak yapılmasını sağlayabildik mi? Hayır!
Sindik, izliyoruz!

Şimdi de her şey olup bittikten sonra geriye dönük yasa çıkarılarak yasaların gereklerinden muaf tutulmasının önü açılıyor!

Çocuklarımızın başını kapatmasının önünü açmaya girişildi ansızın!

Sanki eğitimdeki en önemli ihtiyaç buymuş gibi. Neyse ki geri çekildi bu tüzük değişikliği.

Tabii gerçekten çekilip çekilmediğini, başörtüsü hikâyesinden vazgeçilip geçilmediğini zaman gösterecek.

Yaratılan karmaşa hala devam ediyor. Zarar gören kim?

Özgür düşünceli bireyler olarak yetişmesini istediğimiz çocuklarımız! Çocuklarımız arasında ayrışmaya, onların öz benlikleri üzerinde travma yaratmaya yol açabilecek işler bunlar.

Ardındaki asıl niyet malum! Peki, bu asıl niyete karşı güçlü, topyekûn bir mücadele var mı? Hayır.

Aman “fincancı katırlarını” ürkütmeyelim!

Sırada ne var acaba? Sustukça sıra başkalarına da gelecektir.

Ya Türkiye’de yaşananlar! On gündür uzaktan endişeyle izliyoruz yaşananları!

İmamoğlu olayı, ardından İstanbul Barosu’na yapılanlar, gençlerin, gazetecilerin tutuklanması. Sistemin çarkları düzene karşı sesleri susturmaya çalışıyor.

Aynı “Sarı Öküz” hikâyesinde olduğu gibi, her hamlede bir başka kişi, Cumhuriyet Türkiye’sinin bir başka parçası daha koparılıyor.

Orada olan her şey burayı ağır şekilde etkiliyor. Kıbrıs’ın kuzeyi de nasibini alacaktır, bu gelişmelerden.

Sarı öküzle” ilgili bir çıkarılabilecek çok dersler var. Türkiye’de de Kıbrıs’ta da…

Kıbrıs’ın kuzeyinde 2020 Ekim’de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Mustafa AkıncıSusmayın arkadaşlar bir gün sizin de başınıza gelecek” demişti.

O zaman susanlar şimdi daha da derin sorunlarla karşı karşıya!

Kıbrıslı Türkleri olarak, her geçen gün daha çok sıkışmış hale gelerek adeta tostaki kaşar peyniri gibi eriyoruz.
Lâkin hâlâ bir temkinlilik hâli var…

Çare ne? Birçok çare üretilebilir elbet bu sıkışmışlığı hafifletmek ve tükeninceye kadar erimeyi durdurmak için!

Yaratıcılık, cesaret, dayanışma ve güçlü bir irade gerekir bunun için.

En kesin çıkış yolu hiç şüphesiz Kıbrıs’ta çözüm ve barış! Bir ara, ne yalan söyleyeyim, bir umudum vardı. Lâkin artık umudum tükendi, Türkiye’de yaşanan son gelişmelerden dolayı!

Umudum tükendi çünkü orada olan her şey burayı doğrudan etkiliyor!

Çünkü demokratik, çoğulcu, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir Türkiye’nin çözümün ve barışın önünü açması çok daha yüksek bir olasılık. Ancak böyle bir Türkiye’ye ne zaman dönüşebilecek şimdiki Türkiye?

Türkiye’de yaşanan gelişmeyle ilgili, “Orası başka bir ülke, iç işlerine karışılmaz” diyerek arkamızı dönmek, görmezden gelmek, sadece gerçeklerden kaçmaktır.

Daha zor günlere gebe bu günler!

Sanılmasın ki bu durum sadece Kıbrıslı Türklerin meselesidir. Kıbrıslı Rumları, tüm Kıbrıslıları da doğrudan ilgilendirir.

Ne ilgisi var demeyin!
Kıbrıs’ın “sarı öküzü” aslında Kıbrıslı Türkler değil mi?

Kıbrıslı Rumlar, Rumca konuşan Kıbrıslılar kendi konfor alanlarında dünyanın bir parçası olmanın avantajlarını yaşarken, Türkçe konuşan Kıbrıslı yurttaşların yarım yüzyılı aşkın süredir yaşadığı sorunlarla ilgili nasıl bir dayanışma gösterdiler?

Türkiye’ye bağımlılığının her geçen gün artmasını, kültürel kimliğini, kurumlarını, iradesini kaybetmesini, yok olmalarını önlemek; onların Kıbrıs’ın ayrılamaz bir parçası olduğunu hissetmelerini sağlamak için ne yaptılar? “Sarı Öküz Meselesi” işte bu soruların cevaplarında gizli…

Türkiye’de hukuk devletinin çöküşü hiç şüphesiz önce Kıbrıslı Türkler için bir felaket yaratır! Oraya bağımlı çünkü. Ardından Kıbrıslı Rumlar için de bir kâbusa dönüşmesi kaçınılmaz!

Sarı Öküz” olan Kıbrıslı Türklerin verilmesiyle kalmayacaktır bu iş! Aslanın o ilk sarı öküzü aldıktan sonra sırayla yavaş yavaş sürünün geri kalanını da aldığı gibi burada da benzer şekilde yaşanacaktır.

İşte bu yüzdendir ki, topyekûn bir mücadeleye, dayanışmaya ihtiyaç var. Kıbrıslı ve Türkiyeli demokrasi, barış hukuk, adalet, özgürlük savunucularının güç birliğine ihtiyaç var.

Böyle bir mücadele Kıbrıslı Türkler için yaşamsaldır.

Kıbrıslı Rumlar için de yaşamsaldır. Adanın toprak bütünlüğü için yaşamsaldır. Demokrasi, hukuk adalet ve barış için yaşamsaldır.

Çünkü demokrasi, hukuk, adalet ve barış herkesin hakkıdır.

Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi geliyor sürekli aklıma. Tamam da böyle günleri işaret ediyor. Mustafa Kemal o günlerden bu günleri nasıl da öngörebilmiş!

Türkiye insanı, gençliği sokaklarda. Sadece Türkiye’de değil, yaşadıkları dünyanın her köşesinde sokaklardadırlar.

Nelson Mandela’nın söylediğini hatırlayalım: “Cesaret, korkunun yokluğu değil; korkuya rağmen harekete geçme yeteneğidir

Haydi biz de hem de hep birlikte topyekûn.

Sarı Öküz,” Kıbrıslı Türkler de kırsın artık bu mandıranın kapılarını. Kıbrıslı Rumlar da kuma gömdükleri o başlarını kumdan çıkarıp gerçeği görsünler artık! Türkiye aydınları, demokrasi savunucuları, hade!

Haydi cesaret! Korkmayın! Korkmayalım!
Ya hep beraber ya hiçbirimiz!













Başa dön tuşu