Satmak Sizin İşiniz

Kıbrıs’ın kuzeyinden bir grup sendika, 2010 yılının sonunda, Erdoğan-AKP Hükümeti’nin dayattığı, kamuya yeni girecek olanların maaşlarını yüzde 40 oranında düşürecek, kamu çalışanlarının haklarını budayacak olan “Göç Yasası”nı anlatmak, Kıbrıs sorunu konusunda görüş alışverişinde bulunmak ve Orta Doğu’daki merkezi Ankara’da olan Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (ILO) Türkiye’yi yazılı şikâyet etmek için Türkiye’ye bir ziyaret yapmıştık.
Ankara’da birçok sendika ve örgüte yaptığımız ziyaretlerde, çalışma hayatı ile ilgili Erdoğan–AKP Hükümeti’nin tutumunun farklı olmadığını, özelleştirme adı altında her şeyi peşkeş çekip sattıklarını yerinde öğrendik.
Ziyaret ettiğimiz partiler arasında Kıbrıs sorunu ile ilgili yaptığımız görüşmede en ilginç görüşleri Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Cumhuriyet Halk Partisi’nden (CHP) aldık.
HDP ile yaptığımız görüşmeye Eş Başkan Selahattin Demirtaş katıldı ve bizi ilgi ile dinledi.
Yaptığı konuşmada, onlara yapılanların bizden farksız olmadığını ve Kıbrıs sorunu çözüm yaklaşımında da ise “Kıbrıs konusunda Kıbrıslılar karar vermelidir” diyerek bizi en iyi anlayanın HDP’nin olduğunu gözlemledik.
CHP’ye yaptığımız ziyarette ise randevulu olmamıza rağmen, Başkan Kemal Kılıçdaroğlu genel kurul toplantısı olduğu bahanesi ile katılmadı. Yerine başkan yardımcılarının olduğu kalabalık bir ekibi, bizimle görüşmek üzere görevlendirdi.
Toplantıda yaşadığımız sıkıntıları anlattıktan sonra, Kıbrıs sorununun çözümü konusunu gündeme getirdik.
Bizi ilgiyle dinleyen başkan yardımcısı, söze girerek “Gördünüz mü arkadaşlar AKP Kıbrıs’ı satıyor” diyerek sözü ele aldı ve “aldık bizimdir” olarak özetleyeceğimiz resmi tezlerini bir kez daha tekrarladı.
Kıbrıslıların özne olması gerektiği üzerinden başlattığımız karşılıklı sözlü tartışma ile toplantıyı bitirdik.
Kıbrıs’ın satılma öyküsü Arslan Yürekli Richard’ın adayı Tapınak Şövalyelerine satışı ile başlar.
Katolik şövalyelerin, adalı Ortodoksluklardan ödedikleri parayı çıkarmak için yaptıkları baskılar isyana neden olur.
Adayı ellerinde tutamayacaklarını anlayan şövalyeler, bu defa Kıbrıs’ı Kudüs Kralı Guy De Lousignan’a satarlar.
Tarihteki satışlar bir defa olmasına rağmen, Osmanlı adayı 1878’de önce kiralamış ardından da Lozan Antlaşması ile tapusunu İngiltere’ye devretmiştir.
İngilizlerin desteği ve Kıbrıslı Türklerin talebiyle, Kıbrıs oyununa tekrardan dahil olan Türkiye, 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti üzerinden elde ettiği garantörlük sorumluluğu çerçevesinde, Kıbrıslı Türkleri kullanarak bu satışlara devam etmiştir.
4 Mart 1964’te Birleşmiş Milletler’in kabul ettiği 186 sayılı karara Türkiye onay vererek, Kıbrıslı Rumların yönetiminde olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni resmi olarak tanıyarak, Kıbrıslı Türkleri devletsiz bırakarak, satmıştır.
1995 yılında, Türkiye’de Tansu Çiller’in başbakan olduğu dönemde, Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği Antlaşması karşılığında, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yöneten Rumların Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne tam üye olması için görüşmelerin başlatılmasına Türkiye onay verdi.
Kıbrıslı Türkler bir kez daha Türkiye tarafından, Rumların Avrupa mahkemelerinde açtıkları davalara katılımları engellendiği ve Gümrük Birliği Antlaşması karşılığı satıldıkları için ekonomik olarak çok büyük zarar gördüler.
Bunlara sebep olanlar ise “Rumlar ambargo, izolasyon uyguluyorlar” diye yaygara koparmaya devam etmektedirler.
Bülent Ecevit’in başbakan olduğu 1999 yılında, Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’ye Avrupa Birliği’ne aday statüsü verilmesi karşılığında, Kıbrıs’ta çözüm olmasa bile Avrupa Birliği’ne girme hakkı verilmesi Türkiye tarafından kabul edildi.
Bu satış karşılığı, Türkiye payını alırken, Kıbrıslı Türkler hem Kıbrıs Cumhuriyeti çatısının hem de Avrupa Birliği’nin onlara kazandırdığı toplumsal hakların dışında bırakıldılar.
2003 tarihinde Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün Türkiye adına katıldığı Atina’da yapılan AB Zirvesi’nde, tüm Kıbrıs Avrupa Birliği toprağı olasına rağmen imzalanan antlaşmalara koyulan 10. Protokol ile adamızın kuzeyinde Avrupa Birliği mevzuatının uygulanmamasına ve Kıbrıslı Türklerin bunun dışında bırakılmasına Türkiye onay verdi.
2004 Annan Çözüm Planı referandumunun sonucunda, Rumların hayır diyeceğini kestirmesine ve tüm uyarılara rağmen, Türkiye’nin referandumun yapılmasında ısrarcı olması yetmezmiş gibi Rumların hayır demesi için Rusya’yı bile devreye sokmuştur.
Referandum sonucunda, Kıbrıslı Türkler arafta kalırken, Türkiye “Biz evet dedik, Rumlar hayır dedi. Rumlar çözüm istemez” söylemini uluslararası her alanda kullandı.
Annan Planı’ndaki mülkiyet düzenlemelerini kullanarak, adamızın kuzeyindeki Rum mülkleri üzerinde inşaat furyası başlatarak korkunç bir rant düzeni oluşturdu.
Bu da yetmezmiş gibi adanın kuzeyinin Türkiye tarafından uluslararası hukukun dışında bırakılmasının yarattığı boşluktan yararlanan Erdoğan–AKP iktidarı, adanın kuzeyine yıllık 100 milyar dolarlara varan kara para aklama mekanizmaları kurdu.
Türkiye’de siyasi rant için birileri yine “Kıbrıs satılıyor” diye çığırtkanlık yapıyor. Bir malı satmak için önce ona sahip olmanız gerekiyor.
Kıbrıs’ın, Türkiye’nin malı olmadığı gerçeği ortada dururken, bu söylemi yapanların tarihe bakmalarında yarar vardır.
Satılan bir şey varsa o da Türkiye tarafından siyasi rehine olarak tutulan Kıbrıslı Türklerin toplumsal haklarıdır.