Anayasal Hakların İhlali ve Toplumsal Direniş İhtiyacı

Son dönemde yaşanan olaylar, toplumumuzun temel hak ve özgürlüklerinin ihlali anlamında ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
“İrade bizde” pankartıyla yapılan gösterilere, yasal eylem hakkı çerçevesinde bile tahammül gösterilmemesi, ülkemizdeki demokratik değerlerin ne kadar zayıfladığını gözler önüne sermektedir.
Eylem sırasında, polis güçlerinin göstericilere karşı kullandığı şiddet ve beş arkadaşımızın tutuklanması, bu sürecin yalnızca bir parçasıdır.
Tutuklama, bireylerin özgürlüklerinin haksız yere kısıtlanması anlamına gelirken, saatlerce gözaltında kalmak, bu durumun insan onuruna, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne aykırı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Anayasa, tüm bireylerin haklarını koruma altına alırken, bu tür baskıcı uygulamalar, Anayasal suç olarak değerlendirilmelidir.
Polis gücü, Anayasa’da belirtilen hakları ihlal ederek, kendi üzerlerine düşen görevi yerine getirmek bir yana, tamamen yanlış bir yönde hareket etmektedir. Bu noktada, toplum olarak “kendi evimizin sahibi bizleriz” demenin suç sayılması, zirveye ulaşan bir haksızlığı işaret etmektedir.
Bu işgalin ya da kolonizasyonun kesinlikle karşısında durmalı ve dayanışma içerisinde olmalıyız. Eğer bugün beş arkadaşımızın hakkı için mücadele vermezsek, yarın daha büyük haksızlıklarla karşılaşacağımızın bilincinde olmalıyız.
Toplum olarak, bireylerin haklarını savunmak, toplumsal direnişin bir gerekliliğidir.
Sessiz kalmak ve tepkisiz kalmak, mevcut durumu kabullenmek anlamına gelirken, bu kabul, geleceğimizi sorgulama fırsatımızı da elimizden alabilir.
Bize düşen, bireysel ve toplumsal anlamda hak arama mücadelesini yükseltmek, yaşadığımız coğrafyanın, özellikle de Kuzey bölgesindeki yaşam alanının savunulmasıdır.
Toplum olarak, bu alanın ve hakların korunması, varlığımızı sürdürebilmemiz için elzemdir. Bu bağlamda, her bir bireyin üzerindeki sorumluluk da artmaktadır.
Yaşam hakkımızı savunmak, yalnızca güncel bir durum değil, aynı zamanda tarihsel bir zorunluluktur.
Kendimize gelelim!
Başka bir yaşam alanımız, başka bir vatanımız yok.
Bu topraklarda barış, adalet ve özgürlük mücadelesi vermek zorundayız.
Her bireyin bu sağlamaya çalıştığı hak ve özgürlükler için sesini yükseltmesi, bu sesi desteklemesi ve bir araya gelmesi gerekiyor.
Direniş, bir ayrışma değil, aksine birleşme ve dayanışma mücadelesidir.
İşte tam da bu noktada, beş arkadaşımızın mücadelesi, hepimizin ortak mücadelesi olmalıdır.
Sonuç olarak, bu tür haksız uygulamalar karşısında sessiz kalmamak, haklarımızı aramak ve desteklemek temin etmemiz gereken bir zorunluluktur.
Herkesin yaşama hakkının ihlaline karşı durmak ve bu hakları savunmak, özgürlüğümüze ve onurumuza duyduğumuz bir borçtur.
Birlikte hareket ederek, bu baskıcı dönemleri aşabilir ve bir daha böyle haksızlıklarla karşılaşmamak adına tarih yazabiliriz.
Toplum olarak uyanmalıyız; bu ülkenin gerçek sahipleri olarak sesimizi duyurmalıyız. Mücadelemiz süreklilik arz etmeli ve bu uğurda gereken dayanışmayı her alanda göstermeliyiz.