Silikon Vadisi Şifreleri

Paldır küldür, ne olduğunu anlayamadan güncelin peşinde yuvarlanıp duruyoruz… Ama galiba esas kurcalanması gereken 21. yüzyılın ne olduğu ve nereye doğru gittiği.
21. yüzyıl deyince de ilk adres Silikon Vadisi.
Epeydir Silikon Vadisi ile ilgili haber ve yorumlara daha büyük bir dikkatle bakma gayreti içindeyim.
Bu haber ve yorumlardan ortaya son gelişmelerden oluşan bir kolaj çıksın istedim.
İşte yaşadıklarımızın şifrelerini çözme çabası içindeki kolajdan çıkan resim:
“Liberteryen ütopyalar” ile “muhafazakâr değerler” arasındaki boşluğu kapatan yeni bir ideolojik akımın etkisi gözler önüne seriliyormuş.
Ne oluyormuş? Neden söz ediyorlar?
Donald Trump‘ın ABD başkanlığına yeniden seçilmesinde Elon Musk başta olmak üzere Silikon Vadisi milyarderlerinin oynadığı rolden söz ediyorlar.
Silikon Vadisi milyarderleri… Neyin nesidir bu insanlar, ona da bakalım.
Bölgenin ekonomisinin ve nüfusunun sağlığını 1995’ten bu yana ölçen “Silikon Vadisi Endeksi”ne göre San Francisco ve San Jose arasında, 80 kilometre boyunca uzanan bir yarımada olan Silikon Vadisi, 56 milyardere ve 145 bin milyonere ev sahipliği yapıyor.
Ancak milyonerler arasında da her yıl şekil değiştiren bir servet skalası var.
En zengin yüzde 1’lik kesim veya yaklaşık 9 bin hane, toplam servetin yüzde 42’sine, yani 421 milyar dolara sahip.
En zengin yüzde 10’luk kesim ise toplam servetin yüzde 71’ini elinde tutuyor. Bu oran, 2023’e kıyasla 1 puanlık bir artış göstermiş. 1995’ten bu yana servet yoğunlaşması hiçbir zaman bu kadar belirgin olmamış.
Sadece en zengin dokuz milyarderin (150 milyar dolar) nakit parası, bölge nüfusunun yarısının (447 bin hanenin 10 milyar doları) nakit parasından on beş kat daha fazla.
Listede Mark Zuckerberg (Meta), Laurene Powell Jobs (hayırsever ve Apple’ın CEO’su Steve Jobs’un eşi), Larry Page ve Sergey Brin (Google’ın kurucuları), Jensen Huang (Nvidia), Eric Schmidt (eski Google CEO’su), Jan Koum (WhatsApp’ın kurucu ortağı), finansçı George Roberts ve Robert Pera (Ubiquiti Networks) yer alıyor.
Tabii bir de vadinin geri kalanları var.
Vadide kişi başına düşen yıllık ortalama gelir 157.100 dolar olup, bu rakam ABD’nin tamamındaki (70.000 dolar) veya Kaliforniya’daki (81.000 dolar) gelirin yaklaşık iki katı.
Hanelerin yüzde 30’u ise ancak dışarıdan yardıma bağımlı kalmayacak kadar para kazanıyor.
Gene hanelerin yaklaşık %10,1’inin geçinmek için harcayacağı para 5.000 doların altında ve çocukların %37’si gıda güvensizliği riski altında olan bu hanelerde yaşıyor.
Bölgede 12.500 evsiz var (San Francisco’daki 8.000’i saymazsak), bu on yılda %50’lik bir artışı temsil ediyor.
Bu garip adaletsiz durum eski teorileri de tartışma masasına getirmekte.
Cumhuriyetçilerin en yüksek gelirli kesimlere yönelik vergi kesintilerini meşrulaştırmak için sıklıkla öne sürdükleri “zenginliğin aşağıya doğru sızması” teorisi ıskartaya çıkıyor.
Halbuki bu teori, “yükselen bir gelgitin tüm tekneleri kaldıracağı” varsayımına dayanarak ekonomik büyümenin herkes için iyi olduğu öngörüsüne sahipti.
Silikon Vadisi’nde mevcut durum tam tersi.
Buradaki refah patlaması, adeta sadece birkaç kişinin işine yarıyor. Bu durum, kimi iktisatçılara göre “servetin maaşlarla değil yatırımlarla yaratıldığı risk sermayesi modeline dayanan teknoloji ekonomisinin kendine özgü yapısından” kaynaklanmakta…
Başa dönelim… “Liberteryen ütopyalar ile muhafazakâr değerler arasındaki boşluğu kapatan yeni bir ideolojik akım” tespitine.
Yeni Trump Döneminin simgesi haline gelen Musk 2020 yılında kendini nasıl tanımlıyordu?
“Ben sosyal açıdan çok liberalim. Ve ekonomik olarak, belki de merkezin sağındayım ya da merkezdeyim. Bilmiyorum.”
Kendi açıklamasına göre Musk 2020’de, “değerleri ülkenin tam ortasında yankılanan, normal, sağduyulu bir insan.”
Dünyanın en zengin adamının Trump yanlısı bir aktiviste dönüşmesi ise yakın zamanda gerçekleşti.
Musk tanınmaz bir hale geldi.
Şimdi, gece gündüz, sosyal ağ X’te işgalci göçmenler, trans bireyler ve insan medeniyetini tehdit eden “uyanık virüs” hakkındaki karanlık düşüncelerini paylaşıyor.
Trump‘ın yeniden seçilmesi için çok çalıştı; muazzam servetini, küresel iletişim platformunu ve girişimci dehasının havasını onun için kullandı.
Seçilen başkan da yeniden seçilmesinin ertesi günü Musk için yaptığı uzun bir övgü konuşmasında coşkuyla şunları söyledi:
“O bir süper dahi, onları korumamız lazım, çok fazla yok bizde”
Elon Musk‘ın siyasi dönüşümü, geleneksel olarak Demokratlara eğilimli olan Silikon Vadisi’ndeki aşırı sağa doğru yaşanan genel değişimin çarpıcı bir yansıması.
Birçok sanayi devi, farklı derecelerde de olsa, aynı politik dönüşümü benimsedi.
Demokrat Parti’nin eski bağışçıları arasında olan yatırımcı David Sacks, kendi adlarını taşıyan dünyanın en büyük yatırım fonunun kurucuları Marc Andressen ve Ben Horowitz, Facebook’u kendilerinin kurduğunu iddia ettikleri için David Fincher‘ın 2010 yapımı Sosyal Ağ filmiyle ünlenen ikizler Tyler ve Cameron Winklevoss da aynı yolu izledi.
Bunlara, Facebook’a yaptığı yatırımla muazzam bir servet kazanan PayPal ve Palantir Technologies’in kurucusu Peter Thiel de katıldı.
Ancak “ahlaki kayma” olarak nitelenen bu dalgaya kapılmayanlar da var.
Silikon Vadisi’ndeki yaklaşık 70 milyarderden yalnızca 20’si ABD’nin 47. başkanını destekliyor.
“Ancak bu yirmi kişi, küresel kamusal medya alanına doğrudan erişime sahipler ve onu kendileri yeniden oluşturuyorlar”
İletişim çağında küresel iletişim kanallarını elinde tutan 20 kişiden söz ediyoruz.
“Carnegie’ler ve Rockefeller’lar da siyasetle uğraşıyorlardı ve medya kuruluşlarının sahibiydiler.
Carnegie’ler ve Rockefeller’lar Ay’ı, hatta Mars’ı hedeflemiyorlardı ve bir para birimi dayatmak istemiyorlardı; Küçük Amerikalılar üzerlerinde kendi resimlerinin olduğu tişörtler giymiyorlardı. Ruslara karşı Ukrayna’nın askeri operasyonunu engelleme yetenekleri yoktu, küresel bir silahlanma yarışına dahil değillerdi ve demokrasinin insanlığın gelişmesinin önünde bir engel olduğuna inanmıyorlardı.
Ne ki yenileri başka bir gezegenden gelmiş gibiler…
Bu yeni teknoloji milyarderlerinin ellerindeki güç yoğunluğu, teknolojiye erişimleri ve inandıkları şeyleri uygulamaya koyma yetenekleri benzeri görülmemiş düzeyde.
Silikon Vadisi’nde azınlıklar ancak onlar, Silikon Vadisi’nin geri kalanının olmadığı bir şekilde siyasi savaşçılar.”
1960’larda internet öncülerinin ütopyası, her şeyin iletişim etrafında örgütleneceği bir dünyaydı.
Kuralların olmadığı bir gelecek hayal ediliyordu.
Politikacılar yozlaşmış, teknoloji ise daha iyi bir dünyanın vaadi olarak görülüyordu. Azami bireysel özgürlüğü ve devletin sınırlı bir rol oynamasını savunan politik doktrin olan liberteryenlik vaaz ediliyordu.
Bir gün teknoloji siyasi ayrılıkları ortadan kaldıracaktı.
1990’lara ve 2000’lere kadar hiçbir tartışma yoktu: Teknoloji, insanların kendilerini bilgilendirmelerine, yenilik yapmalarına, tekelleri kırarak ve otoriter rejimleri devirerek yaratmalarına olanak tanıyan ilerici bir güç olarak görülüyordu.
Teknoloji dünyası çok uzun süre siyasetten uzak durdu.
Ancak bu liberteryen, özgürlükçü yaklaşım, federal hükümetin sektörün patlamasını sağlayan ekosistemdeki ve finansman sağlamadaki kritik rolünü hep göz ardı etti.
Zamanla…
Uber veya Airbnb gibi yeni bir tür girişim ortaya çıktı.
Politikacıların uzun zamandır düzenlemeyi kendi sorumlulukları olarak gördükleri sektörler altüst oldu.
Özellikle yeni teknolojiler, dezenformasyon, mahremiyet ihlali, siber güvenlik riskleri veya çevrim içi dolandırıcılıkla eş anlamlı hale geldi…
Donald Trump‘ın ilk seçim kampanyasında, on milyonlarca kullanıcının verilerini çalmak için kullandığı İngiliz şirketi Cambridge Analytıca’nın adını taşıyan skandal, yeni yapının zarar verme boyutlarını gözler önüne serdi.
Teknoloji sektörünün politika ile halvet olması, hayati önem kazanmasıyla birlikte teknolojinin hükümet tarafından düzenlenmesine yönelik kamuoyu talebi arttı.
Özgürlükçü liberteryenlerin gözünde tahammül edilemez hale gelen Covid-19 salgını ve buna bağlı düzenlemeler, Joe Biden’ın Gafam’ın (Google, Amazon, Facebook, Apple ve Microsoft) her şeye kadirliğini sınırlamayı ve muhtemelen Google’ın dağılmasına yol açmayı amaçlayan antitröst politikası ve yapay zekanın (YZ) geliştirilmesi ve kullanımına ilişkin düzenlemelerin uygulamaya konulması, bazı girişimcileri karşı kampa itti.
Kimilerine göre “Eski Sovyet şakasında söylendiği gibi, ‘Siz siyasetle ilgilenmiyor olabilirsiniz, ama siyaset sizinle ilgileniyor.’”
Böyle düşünenler için yenilikçi libertenyenlerin “başka seçenekleri” yoktu.
Öncelikle Biden yönetiminin kripto endüstrilerine yönelik “acımasız saldırısını” not ettiler.
Biden, kripto endüstrisine Çin’in öncülük etmesine izin vererek “teknolojinin geleceğini ve Amerika’nın geleceğini” tehdit eden bir saldırıda bulundu.
Bu grubun göç veya kürtaj konusundaki radikal pozisyonları bir yana, onlar için “en duygusal konu” kripto paralar oldu.
Etkili oldular.
Kripto para sektörünün siyasal kampanyalarda bağışladığı para, toplamın yarısını oluşturdu.
Bu bağışlar meyvelerini veriyor: Trump, göreve geri döndüğünde petrol ve gaz sektöründen olumlu enerji politikaları karşılığında 1 milyar dolar talep ettiği gibi, kısa sürede Bitcoin karşıtı olmaktan Bitcoin yanlısı olmaya, elektrikli araç karşıtı olmaktan elektrikli araç yanlısı olmaya geçti.
Örneğin ağustos ayındaki bir mitingde “Ben elektrikli otomobillerden yanayım, bunu ancak Elon’un bana güçlü desteği sayesinde yapabiliyorum” demişti.
Çağın peşine düşünce, o çağı belirleyen ekonomik sektörlerin peşine düşmek gerekiyor.
Çünkü…
Çağı belirleyen ekonomik sektör, toplumu, hayatı ve siyaseti de belirliyor.
Bu açıdan Silikon Vadisi ve özellikle de şifreleri önem taşımakta.