Kıbrıslı Türkler Siyasi Olarak Tehlike Altında

Kıbrıslı Türkler belki de tarihleri içinde çok tehlikeli bir süreçten geçiyor.
Ülkedeki bozulan ekonomi, eğitim, sağlık ve güvenlik, zaten bir süredir umutsuzluğu iliklerine kadar yaşayan Kıbrıslı Türkleri daha da derin bir kuyunun içinde gönderiyor.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi dört buçuk yıldır halk birde kendini temsil etmeyen atanmış bir Cumhurbaşkanı’nın kendilerini toplum olarak uçuruma sürüklemesine maruz kalıyor.
Göreve getirildiği günden beridir Kıbrıslı Türklerin tek bir yararına adım atmayan Ersin Bey, üzerine birde toplumu yeniden kuzey sınırlarına hapsetmek, kazandığı tüm özgürlüklerini elinden alarak yok etmeye çalışıyor.
Göreve getirildiği ilk gün BM kararları olan federasyonun artık öldüğünü açıklayıp, artık iki devletli çözüm görüşeceklerini söyleyerek, aslında Kıbrıs Sorununda çıkmazı daha da derinleştirmiş oldu.
Ama tabi ki bu Kıbrıslı Türklerin yararına değil, aksine zararına olan bir süreçti.
Sürekli savunduğu ayrılıkçı iki devletli çözüm de yavaş yavaş Kıbrıslı Türkler aleyhine meyvelerini yemeye başladı.
Taşınmaz Mal Komisyonu’nda biriken davalar da bu ayrılıkçı sisteme eklenince tabi ki Kıbrıs Cumhuriyeti’nden bir hamle geldi ve zaten yasada olan Rum mallarının satışı ve üzerinde yapılan konutların durdurulması için düğmeye bastılar.
Ersin beyin “yapın da korkmayın, ben arkanızdayım” cümlesini canlı dinleyenlerdenim.
Tanınmamış bir bölgede yaşamanın avantajlarını sonuna kadar kullanmak ve kullandırmak istiyordu Ersin Bey ama pervasızlığın uluslararası hukuk karşısında bir bedeli olduğunu düşünememişti. Ya da umursamamıştı!
Bu imarı bir günde açıp, ara emri gelene kadar yüzlerce imar izni vermeye benzemiyordu.
O izin verdiği iş adamlarının birkaçı güneyde tutuklandı önce!
Sonra gelen uluslararası tutuklama kararları ve giriş yasakları ile aslında “Yapın da gorkmayın, ben arkanızdayım” dediği iş adamlarını Kıbrıs’ın Kuzeyine hapsetmişti!
Şimdi Rum mallarını alanların da satanların da tutuklanacağı haberi herkeste bir panik havası yarattı. Halbuki bu yeni bir şey değildi ki! Zaten yasada buda vardı.
Yani Ersin Bey tanınmamışlığı bir avantaj olarak düşünürken uluslararası hukuku atlamıştı ve artık hükümetle birlikte kendi yarattıkları nur topu gibi bir kaosları daha vardı…
Peki bu kaos nasıl çözülebilirdi?
Masada müzakereler ve iletişimle.
Bunu da beceremedi! Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin atadığı şahsi danışmanı Holguin’e tutuklamaları geriye alana kadar kesinlikle görüşmeyeceği beyanını verdi.
Halbuki Kıbrıslı Türkler müzakere bekliyordu, yeni geçiş kapıları bekliyordu, güven yaratıcı önlemler konusunda ilerlemeler ve en son 2026 yılında Shengen bölgesine dahil olacak Kıbrıs Cumhuriyeti’nde evlilik yolu ile güneye geçebilen ve karma evliliklerden doğan çocukların güneye geçişini engelleyecek sorunların masada müzakere etmesini bekliyordu.
Ama bunlar Ersin beyin umurunda bile değildi! Tek gerçek vardı, kendi yarattığı kaos da boğulan sermayesini kurtarmak!
Oysa o kaosun çözümü de masadaydı. Yeniden başlayacak BM zeminindeki Federal çözümle mümkün olabilirdi!
Geldiğimiz noktada Kıbrıslı Türkler uluslararası toplumdan her gün daha da uzaklaştırılıyor ve yalnızlaştırılıyor!
Tabiri caizse Kıbrıs’ın Kuzeyine oluşturulan yeni parmaklıklarla hapsediliyor!
Ama önümüzde bir şans var. Ekim 2025 seçimleri.
Yeniden BM zeminine dönmek!
Umarım Kıbrıslı Türkler dersini Ersin Tatar sınavı ile almıştır!
Çünkü Kıbrıslı Türklerin kaybedilecek bir başka 5 yılı yok!
Bu uçurumdan önceki son viraj!