Gençler YazıyorInstagram

AB Seçimlerine Çeyrek Kala: Doğru Bilinen Yanlışları Düzeltmenin ‘Zamanı Geldi’

Avrupa Parlamentosu seçimlerine bir hafta…

İlk kez üç tane Kıbrıslıtürk adayın, farklı partilerden yarıştığı bu seçim kampanyası dönemi oldukça çekişmeli geçiyor. Ancak rekabet her zaman ‘dozunda’ ilerlemiyor.

Çünkü bazıları, kendi politikalarını öne sürmekten çok rakibini kötülemekle uğraşıyor. Sırf bir ‘koltuk’ kazanmak için yaptıkları bu hamlelerin geleceğimiz için zararlı olabileceği göz ardı ediliyor…

Öncelikle, AB seçimlerinde oy verdiğinizde, yerel partinizin yanında, AB’deki siyasi gruplamalara oy verdiğinizi hatırlatmak istiyorum. Kısacası, yerelde desteklediğiniz adayın ya da partinin, siyasi grubunu araştırmanız oldukça önemli.

Çünkü adayınız seçim döneminde farklı bir propaganda ile karşınızda olabilir; ancak seçildikten sonra farklı davranıp sizi şaşırtabilir. Kıbrıs’taki siyasette en sık başımıza gelen olaylardan biri de bu zaten, değil mi?

Bugün, en çok tartışılan konu olan savunma politikalarından bahsedeceğim.

İki siyasi grup dışında tamamının, örneğin EPP (Hristiyan Demokratlar), S&D (Sosyalistler ve Demokratlar), Yeşiller ve ECR (Muhafazakarlar) manifestolarında, “NATO ile işbirliği” maddesinin yazılı olduğunu görebilirsiniz.

NATO’ya karşı olan gruplar ise ID (Kimlik ve Demokrasi) denilen aşırı sağ partilerin oluşturduğu grup ile sosyal konulardaki başarısını kanıtlamış; ancak savunma politikaları konusunda benim fikrimce zayıf kalan Left (Sol).

Hem NATO’ya karşılar hem AB’nin kendi ordusu olmasına. Tabii ki bu tutum Avrupa şüpheciliğinden kaynaklanıyor.

Ancak Avrupa kıtasının hemen dibinde, devam eden Ukrayna-Rusya ile Filistin-İsrail çatışmalarında AB’nin güçlü bir savunmaya sahip olmaması, şu anda pek mantıklı değil gibi görünüyor.

Bunların yanında, “AB’nin kendi ordusuna sahip olması” diye bir seçenek var önümüzde. Bu madde ise Kıbrıs’ta ‘NATOcu’ etiketi yapıştırılan Volt’un manifestosunda yer alıyor, ne kadar da ironik ama!

Volt, Avrupa’nın ilk ‘sınırötesi’ partisi ve AP’de kendi gruplarını kurma hedefleri var. Savunma politikaları ise ancak AB’nin geleceğine ilişkin vizyonları çerçevesinde değerlendirilebilir. AB’nin, şu an bulunduğu pozisyonunda işlevsiz olduğunun farkındayız.

Konsensus ilkesinden dolayı küresel olaylara tepki verebilme konusunda yavaş, bürokrasinin içerisinde boğulduğu için mevzuat değişiklikleri süreci oldukça uzun ve yorucu. Yani önümüzde, kaçınılması mümkün olmayan bir ‘reform’ süreci var. Birliğimizi derinleştirmeli ve güçlendirmeli miyiz yoksa onu parçalara ayırıp dağıtmalı mıyız?

Volt, vatandaşlarına karşı doğrudan sorumlu olan federal ve entegre bir Avrupa’ya inanıyor. Avrupa’nın askerî açıdan özerk olması gerektiğini ve vatandaşlarının güvenliğinin Atlantik ötesinde, NATO gibi ittifaklar tarafından alınan kararlara bağlı olmaması gerektiğini söylüyor.

Bu özerklik, AB’nin kendi değerleri doğrultusunda hareket etmesini ve ortak hedeflerine hizmet etmeyen çatışmalara girmesini önler.

Örneğin, Filistin konusunda bazı Avrupa ülkeleri bağımsız bir duruş sergileyerek Filistin’i tanıma kararı almışlardır. Avrupa, kendi ordusuna sahip olursa, dış politikada daha özgür hareket edebilir ve bu tür konularda ABD’nin ve NATO’nun etkisini azaltarak, silah yardımını durdurmak gibi adımlar atabilir.

Dahası, bir Avrupa ordusunun kurulması, Kıbrıs gibi kendisini savunabilecek sağlam bir askeri güce sahip olmayan, küçük topraklara sahip olan devletleri koruyabilecek bir savunma yapısı yaratacaktır.

Bu ordu, etnik ya da kolonyal bağları olan garantörlere ihtiyaç duymadan güvenliği sağlayacaktır ki bu, bölgemizi şekillendiren tarihi olaylar göz önüne alındığında özellikle önemlidir.

Bu yüzden Kıbrıs, bir Avrupa ordusunun neden gerekli olduğunun en iyi örneğidir. Şu anda Kıbrıs koruma için iki etnik bağları, bir kolonyal bağları olan garantörler adamızda mevcuttur.

Ancak bu düzenleme, sıklıkla dış etki ve müdahaleye yol açarak Kıbrıs’ın güvenlik durumunu ve egemenliğini karmaşık hale getirmektedir.

Yunanistan’ı ve daha sonra Türkiye’yi adamıza getiren ve bugünkü bölünmeye sebebiyet veren bu garantörlük sistemiydi.

Kıbrıs, kendi ordusunu kurabilecek ve kendini etkili savunabilecek bir donanıma sahip değildi. Bu yüzden Annan Planı, bu garantörlük sistemlerinin korunmasını öngörüyordu. Ancak bu plana, Kıbrıs Cumhuriyeti’nden “hayır” çıkmasının başlıca nedenlerinden biri, etnik ve kolonyal köklere dayalı bu garantörlük sisteminin devamını içermesiydi; çünkü Kıbrıslıların çoğu geçmişten gelen bu etnik garantörleri istemiyor, geçmişin acılarını tekrardan yaşamak istemiyordu.

Avrupa ordusunun kurulması, Kıbrıs’ın savunması için artık bu garantör devletlere bağımlı olmasını gerekmeyecektir.

Bu, Kıbrıs’ın tarihsel bağımlılıkların ve siyasi karmaşıklıkların ötesine geçmesine olanak tanıyacaktır. Kısacası Volt’un bu fikrinin ve Avrupa’nın Kıbrıs’a savunma konusunda nasıl yardımcı olabileceğini görmek, çok fazla hayal gücü gerektirmiyor…

Bu yüzden, 9 Haziran’da hepimiz sandıklardayız. Çünkü modası geçmiş fikirleri kenara bırakmanın, Kıbrıs’ımızın geleceğini aydınlatmanın ‘zamanı geldi’.











Başa dön tuşu