Tüm Toplumlar Hak Ettiği Kaderi Yaşar
Nereden başlayacağımı bilmiyorum. Şu an ufacık umut tanelerini birleştirerek devam edecek motivasyon bulmaya çalışıyorum.
Üzgünüm ve kızgınım.
Bu senaryonun olabileceği ihtimalini öngörebiliyor; ama olmaması için emek harcıyor, hep pozitif kalmaya çalışıyordum. Ama artık yapamıyorum…
Yerelden başlayalım…
Oy kullanabilecek 100 bini aşkın Kıbrıslıtürk varken, sadece yaklaşık 5 bin 600 kişi oy kullanmış. Yüzde beş gibi bir orana denk geliyor bu.
Sadece yüzde beşlik bu kısım, uluslararası arenadaki sesimize sahip çıkmak istemiş…
Geri kalan yüzde doksan beşlik kısım ise, Ersin Tatar’ı memnun etmek istermişçesine gidip oy kullanmamış.
“Gördünüz mü, Kıbrıslıtürkler sırtını AB’ye değil, Türkiye’ye dayamak istiyor” diye bir argüman duyarsanız, sakın şaşırmayın…
Bizi temsil eden Kıbrıslıtürk lideri zaten kendimiz seçemiyorduk, adanın kuzeyindeki irademizi müdahaleler sayesinde kaybetmiştik.
Katılabileceğimiz belki de tek müdahalesiz seçim olan AB seçimlerine de katılmayarak, Avrupa Parlamentosu’ndaki Kıbrıslı seslerden en azından birini bile seçebilmeyi, bizi temsil edecek adayları oraya gönderme şansını da önümüzdeki beş sene boyunca kaybettik.
Gün geçtikçe sesimiz daha da kısılmaya devam ediyor, uluslararası görünürlüğümüzü kaybediyoruz…
Seçim günü, tüm gün boyunca Lokmacı kapısında çalıştım, arkadaşlarım ise diğer kapılardaydı. Bu yüzden kimlerin seçime katıldığını gözlemleme fırsatı buldum.
Seçime katılan Kıbrıslıtürkler, genelde orta yaşlı ya da yaşlı kesimden oluşuyordu, Kıbrıslıtürk genç kesimin katılımı çok düşüktü.
Oysa ben gençliğin, Avrupa Birliği’ne sahip çıkacağını düşünüyordum. Onlara Avrupa Birliği’nden gelen desteğin karşılığını, vatandaşlık görevlerini yerine getirerek, seçime katılarak vereceklerini düşünüyordum.
Ama olmadı. Bizim adımıza başkaları karar verdi…
Bu da hem Kıbrıs’ta hem de Avrupa Birliği’nde aşırı sağın yükselmesine sebep oldu.
Muhafazakarlaşan AB’nin içine kapanacağını aşikâr. Bu da AB vatandaşı olmayanlara ve AB kontrolündeki olmayan bölgelere yardımların azalacağını işaret ediyor.
Kıbrıslıtürkler, AB vatandaşı olmalarına rağmen, AB’nin etkin kontrolü altında olmayan bölgelerde yaşadıkları için AB tarafından altyapı projelerine ve STÖlere yapılan maddi yardım ve burs miktarları azalabilir.
Bunun yanı sıra, Kıbrıs Cumhuriyeti’nde yerel seçimlerin de olmasına rağmen, seçimlere katılım yüzde elliyi ancak buldu.
Aralarında hiç kadın bulunmayan, iki DISY, bir AKEL, bir ELAM, bir DIKO ve bir de bağımsız ‘Youtuber’ aday Fidias, Kıbrıs’ı Avrupa Parlamentosu’nda temsil edecek adaylar oldu.
Aşırı sağ, tüm Avrupa’da olduğu gibi Kıbrıs Cumhuriyeti’nde de bir koltuk kazanmayı başardı. Sol, bir koltuk kaybetti.
Ama bunların arasında en önemlisi ise, siyasetten anlamadığını iddia eden bir ‘Youtuber’ çocuğun, ‘siyasilere tepki’ adında tam 72 bin oy alarak, üçüncü sıradan AP’ye girmiş olmasıydı…
Sistemin ne kadar bozulmuş olduğunu gösteren bu hamlenin ‘doğru’ bir hamle olduğunu düşünüyor Kıbrıslırumların çoğu.
Siyasi elitlere tepki çekmek, onlara mesaj vermek, genç adayların onları temsil etmesini istiyorlarmış…
Ama Avrupa Parlamentosu düzeyinde siyaset yapmak, belirli bir birikim, bir eğitim istemez mi sizce? ‘Youtuber’ olması ve sosyal medyada aktif olması, bu yükü kaldırabileceğini gösterir mi?
Toplumu ilgilendiren herhangi bir konuda tutumunu belirtmeden kampanya yürüten Fidias adlı siyasi kimliği bilinmeyen bir gencin Avrupa Parlamentosu’na göndermesi, basitçe bir ‘intikam oyu’ olarak açıklanabilir mi?
Bunun yanında genç aktivistlerin, eskiyen siyasi söylemlere artık ‘dur’ diyebilmek için yeni bir kurduğu bir parti de vardı; ‘Volt’.
Neden bu oylar hem siyasi birikimi olan hem de şu anki siyasi düzene tepki olarak kurulan bu partiye değil de Fidias’a gitti peki?
Yine de Volt’un altı aylık parti olmasına rağmen gösterdiği başarı, Kıbrıs siyasetinde kalıcı olduğunu gösteriyor; ancak bu tepkilerin neden başkalarına değil de Fidias’a gittiğini birileri açıklamalı…
Acaba bunun altında daha ciddi şeyler yatıyor olabilir mi? Acaba Fidias, sadece basit bir ‘Youtuber’ olmaktan daha da fazlası olabilir mi? İlerleyen zamanlarda hep birlikte göreceğiz…
Hangisine daha çok üzüleceğimi bilmiyorum…
Kıbrıslıtürklerin katılımının bu kadar az olmasına mı, Kıbrıslıtürk gençlerin neredeyse hiç katılım göstermemesine mi, Kıbrıslıtürkler olarak uluslararası arenadaki son sesimizi kaybettiğimize mi, solun bir sandalye kaybetmesine mi, ELAM’ın AP’ye girmesine mi, AB’de genel olarak yükselen aşırı sağa mı yoksa siyaset bilmeyen birini siyasi arenada Kıbrıslıları temsil etmeye yollamamıza mı üzüleyim…
Söyleyin bana, bir Kıbrıslı genç olarak, bu noktadan sonra bu adadan ne kadar umutlu olmalı?