Hizbullah Tehdidinden Sonra Kıbrıs İçin Olası Senaryolar
Geçtiğimiz haftaki yazımda, 2023’ün Ekim ayından yani İsrail-Filistin savaşı başladığından beridir, adamızdaki İngiliz üsleri tarafından İsrail’e nasıl yardım gönderildiğini ve bunlara karşı Kıbrıslıların ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin nasıl hukuksal önlemler alabileceğinden, antiemperyalist bir mobilizasyon hareketinin öneminden bahsetmiştim.
Bu hafta ise, bu konu hakkındaki olası senaryoları, karşılaştırmalı bir şekilde, kendi yorumumu katarak inceleyeceğim.
İlk olarak, benim fikrimce en olası ve iyimser senaryodan bahsedeceğim: Hizbullah, Kıbrıs’a saldırmayacak.
Sebepleri ise şu şekilde sıralanabilir:
1. Her şeyden önce, Kıbrıs Cumhuriyeti AB üyesi olan bir ülkedir. AB’nin, Avrupa Birliği Antlaşması’nın 42(7) Maddesinde belirtilen bir kolektif savunma maddesi vardır.
Bu madde, bir üye devletin topraklarında silahlı saldırıya uğraması durumunda, diğer AB üye devletlerinin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 51. Maddesine uygun olarak, güçleri dahilindeki tüm yollarla yardım ve destek sağlama yükümlülüğüne sahip olduğunu belirtir.
Dolayısıyla, Kıbrıs’a karşı bir saldırı olursa, bu tüm AB’nin savaşa dahil olabileceği anlamına gelir.
Kıbrıs AB üyesi olmasına rağmen, NATO üyesi değildir. AB’nin kolektif savunma maddesinin de NATO’nun 5. Maddesi kadar bağlayıcı veya otomatik olmadığını belirtmek önemlidir, üye devletler nasıl katkı yapacakları konusunda daha fazla serbest bırakılmışlardır. Ancak AB ise, savunma konusunda NATO’ya önemli ölçüde güvenmektedir. Muhtemelen Kıbrıs, NATO üyesi olmasa da AB’nin savunması, NATO desteğini içerecektir.
Ama ayrıca, Kıbrıs kendisi NATO üyesi olmadığı için, NATO’nun savaşa dahil olmaması gibi bir ihtimal de olduğu söyleniyor. NATO Genel Sekreteri geçtiğimiz günlerde, Kıbrıs saldırıya uğrarsa NATO’nun Kıbrıs’ı savunmayacağını, bunun yerine diplomatik önlemler üzerinde çalışacağını söyledi. Ama bence bu, Kıbrıs’ın NATO üyeliğini gündeme getirmek için söylenmiş bir sözden ötesi değil.
Ancak, NATO üyesi olmak için toprak bütünlüğüne sahip olmanız gerekiyor ve Kıbrıs bildiğiniz gibi toprak bütünlüğüne sahip değil. Eğer Kıbrıs’ın NATO’ya katılmasını konuşacak olursak, ‘işgali’ de konuşmamız gerekecek.
Eğer Kıbrıs hala ‘işgal altındayken’ NATO üyesi olmasını konuşacak olursak, bu mevcut statükoyu güçlendirecek ve işgali ‘meşrulaştıracak’ olaylar serisinin önünü açabilir. Ve Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı Christodoulides’in bir süre önce söylediği gibi, bu ve birka. Diğer sebepten dolayı, Kıbrıs’ın NATO üyeliğini yakın zamanda konuşulması olası bir durum değil.
Bunları size anlatıyorum; çünkü muhtemelen “NATO saldırı durumunda Kıbrıs’a yardım etmeyecek,” gibi şeyler duyacaksınız. Kıbrıs bir AB ülkesi olduğu için, elbette AB, Kıbrıs için kolektif savunma mekanizmalarını çalıştıracak ve bu da NATO’nun yüksek bir olasılıkla, resmi olmadan, tıpkı Ukrayna-Rusya savaşındaki gibi olaya dahil olacağı anlamına gelmektedir.
2. Kıbrıs, ayrıca NATO üyesi olan devletlerin, Yunanistan, Türkiye ve İngiltere’nin garantörlükleri ile savunma alanında desteklenmektedir. Kıbrıs bir saldırıya maruz kalırsa, bu devletler, kendi aralarındaki karmaşık ilişkilere rağmen, bölgedeki taahhütleri ve çıkarları nedeniyle bu devletler, olası bir saldırıya yanıt vermek zorunda kalacaktır.
Dolayısıyla, Kıbrıs’a yönelik önemli bir tehdit, bu üç NATO ülkesinin müdahalesini tetikleyerek dolaylı olarak NATO’nun çatışmaya dahil olmasına yol açacaktır. Bu iki maddede açıkladığım birbirine bağlı savunma durumunun, Kıbrıs’ın jeopolitik önemini ve güvenliğinde daha geniş uluslararası katılım potansiyelini göstermektedir.
3. Ayrıca hem kuzeyde hem de Kıbrıs Cumhuriyeti’nde, Ortadoğu’dan gelen çok sayıda nüfusun olduğunu biliyorsunuz. Ve Kıbrıs, zaten halihazırda aşırı sağın göçmen karşıtı politikalarıyla mücadele ediyor. Böyle bir hamle, Kıbrıs’taki aşırı sağın fazlasıyla güçlenmesine yol açabilir ve Kıbrıs içinde iç çatışmalara da sebep olabilir.
Örneğin, aşırı sağcılar Hizbullah’ın saldırması nedeniyle Kıbrıs’taki Ortadoğu kökenli nüfusa saldırabilir, Ortadoğu ve göçmen karşıtı söylemler ve eylemler daha da tetiklenebilir. Ortadoğu’daki devletler, kendi vatandaşlarına bir saldırı olmaması için, Kıbrıs Cumhuriyeti de iç karışıklık çıkmaması için gerekli önlemleri alacaktır.
Çok büyük olasılıkla Hizbullah, NATO’yu ve AB’yi karşısına alacağı bu kadar büyük çaplı bir savaşın ortasında kendisini bulmak istemeyecektir. Tabi ki tüm bunları Batı ve Hizbullah’ın olası bir danışıklı dövüş içerisinde bulunmadığını göz önünde bulundurarak kaleme alıyorum…
Peki, ya Hizbullah, Batı ile gizli bir antlaşma içerisindeyse? Kıbrıs’a olacak bir saldırı, Batı’nın İsrail-Filistin savaşına aktif olarak katılabilmesi için bir ‘pazarlık kozu’ olarak kullanılacaksa? O zaman ne olacak? Senaryoların devamı ve karşılaştırmalarını kaleme almaya önümüzdeki hafta devam edeceğim.