Gençler YazıyorInstagram

Bir Çözüm mü, Yoksa Büyük Bir Yanılsama mı?






Bir Çözüm mü, Yoksa Büyük Bir Yanılsama mı: Güncel Karma Evlilik Problemi Davaları

Karma evlilikler meselesi, siyasi ve hukuki tartışmaların süregeldiği bir konu olmaya devam etmektedir.

Ancak, Anayasa Mahkemesi’nde görülen son davalar, özellikle adanın kuzey kesiminde karma evliliklerden doğan çocuklar için kimlik kartı ve pasaport verilmesinin önündeki engellerin kalkacağı yönünde bir algı yaratmıştır.

Bu algının gerçekliği yansıtıp yansıtmadığı ya da yalnızca yapay bir iyimserlik olup olmadığı, davanın hukuki temellerinin eleştirel bir analiziyle değerlendirilmeye muhtaçtır.

Temyiz mahkemelerinin, yalnızca ilk derece mahkemesinde sunulan delil ve hukuki argümanları incelemekle yetindiği gerçeği göz önünde bulundurulmalıdır.

Bu nedenle, temyiz sürecinin başarısı, başvuranın avukatının ilk derece mahkemesinde öne sürdüğü argümanların sağlamlığına bağlıdır.

1978 yılında Lefkoşa’da bir Kıbrıslı Türk anne ve Türk kökenli bir babanın çocuğu olarak doğan başvuran, 2004 yılında Kıbrıs vatandaşlığı için başvuruda bulunmuştur.

Ancak, Bakanlar Kurulu’nun 2007 yılında belirlediği kriterlere uymadığı gerekçesiyle başvurusu 2015 yılında reddedilmiştir.

Başvuranın avukatı, ret kararının hukuka aykırı, ayrımcı ve eşitlik ilkesine aykırı olduğunu savunmuştur. Kriterlerin yayımlanmadığını ve keyfi olduğunu, kararın yeterli inceleme ve gerekçelendirme olmaksızın yetkisiz bir organ tarafından alındığını ileri sürmüştür.

Ayrıca, özel ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini, etnik ayrımcılık yapıldığını ve başvuranın AB vatandaşlığından mahrum bırakıldığını iddia etmiştir.

Ancak mahkemenin değerlendirmesi, başvuranın hukuki argümanlarında önemli eksiklikler olduğunu ortaya koymuştur.

Özellikle, başvuran, ebeveynlerinin ülkeye giriş ve ikametlerinin yasallığını tartışmamıştır, oysa bu husus vatandaşlık başvurusunun değerlendirilmesinde temel bir unsurdur.

Eşitsizlik ve etnik ayrımcılık iddiaları öne sürülmesine rağmen, ilgili yasal düzenlemenin anayasaya aykırılığı doğrudan sorgulanmamıştır.

Benzer şekilde, 141(I)/2002 sayılı Yasa’nın 109. maddesinin ihlal edildiği iddiası açık bir gerekçelendirme ile desteklenmemiştir.

Başvuranın davası, Bakanlar Kurulu kriterlerine uymasa da neden bir istisna yapılması gerektiğine dair ikna edici bir argüman sunulmamıştır.

Mahkeme, yasanın yasa dışı giriş veya ikameti bulunan kişilerin vatandaşlığa alınmasını açıkça dışladığını ve başvuranın bu noktaya itiraz etmediğini vurgulamıştır.

Sonuç olarak, mahkeme, kararın hukuka uygun, makul ve doğru olduğu kanaatine varmış ve başvuranın AB vatandaşlığından mahrum bırakıldığı iddiasını reddetmiştir.

Mahkeme, AB vatandaşlığının ulusal vatandaşlığa bağlı türev bir hak olduğunun altını çizmiştir. Bir AB ülkesinin yerel vatandaşlığına sahip olmadan AB haklarından bahsedilemeyeceğini belirtmiştir.

Özetle, temyize götürülen alt mahkeme kararı, başvuranın avukatının hukuki olarak yetersiz ve temelsiz argümanlarına dayandığı için olumsuz sonuçlanmıştır.

Haklı olmak” kavramı ile sağlam hukuki temellere dayalı argümanlar inşa etmenin pratik gerekliliği arasında ayrım yapmak elzemdir.

Hazırlıksız ve eksik argümanlarla açılan davalar, haklı olsanız da ilerlemenizi engelleyebilir. Mahkemeler tarafından reddedilen bu tür davalar, gerçekten hak sahibi olan bireylerin gelecekteki başvurularını olumsuz etkileyebilecek yargı içtihatları oluşturacaktır.

Buna karşın, sağlam hukuki argümanlarla açılan davalar, bağlayıcı içtihatlar oluşturarak gelecekteki başvurular için yol açıcı olabilir.

İlk derece mahkemesindeki eksiklikler göz önüne alındığında, üzülerek belirtmeliyim ki kendi fikrimce temyiz başvurusunun başarılı olma ihtimali çok düşüktür.

Başarılı bir temyiz, yalnızca anayasaya aykırılık iddialarının açık ve somut argümanlarla desteklenmesi ve Bakanlar Kurulu kriterlerinin yanlış uygulanmasının detaylı bir şekilde açıklanmasıyla mümkündür.

Hukuki strateji kadar kamuoyu bilinci de kritik öneme sahiptir. Gerçekçi beklentiler oluşturmak ve yanlış umutların yayılmasını önlemek için doğru bilgilendirme yapılmalıdır.

Bu nedenle, hukuki süreçle titizlikle ve bilinçli bir şekilde ilgilenmek gerekmektedir. Hukuki mücadeleler, başarılı olmak için sağlam hukuki prensiplere dayanmalıdır.

Önümüzdeki aylarda temyiz kararının gelişimi takip edilecek ve kamuoyunun doğru bilgiye erişimini sağlamak amacıyla tam çevirisi yayımlanacaktır.

Başvuranın avukatlarının, iç hukuk yollarını tüketerek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurma eğiliminde olabileceği gözlemlenmektedir. Bu eğilim ve muhtemel sonuçları, ilerleyen analizlerde ele alınacaktır.













Başa dön tuşu