Tabağınızdaki Sağlık

Ne Yersen Osun






Merhaba sevgili okurlarımız. Çiçeği burnunda gazetemizde sizlere mesleki tecrübe ve bilgilerimi paylaşma imkanı bulmanın mutluluğu içerisindeyim. İlk sayımızda size biz diyetisyenlerin sıkça kullandığı “Dengeli Beslenme”  kavramını biraz detaylandırmaya çalışacağım.

Hepimizin bildiği gibi yemek yemek günlük yaşantımızın büyük bir bölümünü kapsayan, olmazsa olmaz bir ihtiyacımız ve kimi zaman da hobimizdir. Sağlıklı bir bedene sahip olmak ve sağlığı sürdürebilmek için bedenimizin ihtiyacı olan tüm besin öğelerini bedenimize sunmamız hayati bir gerekliliktir.  Yemek yeme eylemi ile beslenme tanımının ayrımı da bu noktada ortaya çıkıyor. Karnımızı doyurmak ile bedenimizin gereksinimlerini karşılamak her daim mümkün olmuyor ne yazık ki. Çünkü tabağımıza giren her yiyecek besin öğelerinden zengin olmayabildiği gibi, kimi zaman boş kalori kaynağı ve besleyiciliği olmayan gıdalardan da oluşabiliyor. Sağlıklı olduğunu düşündüğümüz bir yiyecek bile tabağa gelene kadar geçirdiği işlemlerle ciddi besin kayıplarına da uğrayabiliyor. Örneğin bir sebzenin tarladan tabağa ulaşıncaya kadar geçirdiği yolculuk, o gıdanın bedenimizde yaratacağı etki ve yararda çok büyük farklar yaratmaktadır.  Ürünün yetiştirildiği toprak, sulandığı suya, kullanılan zirai ilaçlar veya gıda takviyeleri, hasat edilme koşulları, içerisine katılan katkı maddeleri, ambalajı, markette bekleme süresi ve saklanma koşulları, evimizdeki saklama koşulları, pişirme yöntemleri ve hatta pişmiş yemeğin muhafazası gibi sayısız etmen bir yiyeceğin besleyiciliğini etkileyen çok önemli değişkenlerdir.

Diğer taraftan her bireyin enerji ve vitamin mineral gibi besin öğesi ihtiyaçları da kişiden kişiye inanılmaz boyutta farklılıklar gösterebiliyor. Kişinin yaşı, cinsiyeti, ağırlığı, kas ve yağ oranı, metabolizma hızı, genetiği, aktivite düzeyi, sağlık durumu, yaşadığı ülke, mesleği, alkol ve sigara kullanım durumu gibi birçok faktör ise bizim günlük ihtiyaçlarımızı ciddi ölçüde değiştirmekte. Yani aynı yaş, cinsiyet ve ağırlığa sahip iki kişinin bile enerji ve besin öğesi ihtiyaçları çok büyük farklılıklar gösterebiliyor. Tüm bu detaylar göz önünde bulundurulduğunda  “beslenme”  teriminin tanımı daha bir karmaşık bir hal almıyor mu?

Halbuki beslenme hepimizin iyi kötü fikir sahibi olduğu bir konu ve rahatlıkla dost sohbetlerinde bile yakınlarımıza çeşitli beslenme tavsiyesi ve bilgi paylaşımında bulunabiliyoruz. Fakat bunu yaparken, bir beslenme programının veya bir yiyeceği kendi bedenimizde tecrübe edindiğimiz olumlu etkisinin, başka bir bedende çok olumsuz bir etkiye dönüşebileceğini çoğu zaman hesap etmiyoruz. Hepimizin parmak izi birbirinden farklı olduğu gibi, bedenimizin farklı yiyeceklere ve beslenme programlarına vereceği tepkiler de bambaşka olabiliyor. İşte tam da bu noktada “kişiye özel beslenme” önem kazanıyor. Basit bir örnek verecek olursak, soframıza seçeceğimiz ekmeğin türü bile kişiden kişiye değişiyor. Diyabetik bir hastanın kan şekeri kontrolü için tam tahıllı ve kepekli ekmekler tüketmesi gerekirken, böbrek hastası bir bireyin beyaz ekmek tüketmesi, demir eksikliği olan bir kişinin sürekli kepekli ürün kullanımından kaçınması, gluten hassasiyeti olan bir kişinin ise glüten içermeyen özel ürünler tüketmesi gerekebilir. Kısacası basit bir ekmek seçimi bile bireye göre bu kadar değişim gösteriyorken, besin seçimlerini yaparken ne kadar dikkatli olmamız gerektiğini tahmin edersiniz.

Özetle, günlük hayatımda bizi gideceğimiz yere taşıyan aracımızda kullanacağımız yakıtın dahi tipine özen gösterirken, sizi ömrünüzün sonuna kadar taşıyacak olan bedeninize sunduğunuz yakıtın kalitesine kat ve kat özen göstermemiz gerektiğini unutmamalıyız. Yemek seçimlerinizin hayat kaliteniz, ben ve ruh sağlığınızla bire bir ilişkili olduğunu da sizlere hatırlatır, günleriniz ve tabağınızdaki yiyeceklerinizin rengarenk olmasını dilerim.  

               

               









Başa dön tuşu