Kıbrıs Türk Esnaf ve Zanaatkarlar Odası (KTEZO), Türkiye‘de yaşanan depremlerin, Kıbrıs‘ın kuzeyindeki vurdumduymazlığın getirisi olan çürümüşlükle yüzleşmeyi sağladığını belirterek, KTEZO’nun sadece sızlanmakla ve acıları ifade etmekle kalmayacağını söyledi
KTEZO: Bu acı; yeni bir başlangıç yapmamız için yeterince öğretici olmalıydı
“Sadece acıları ifade etmekle olmayacak” başlıklı yazılı açıklama yapan Oda, Türkiye’de yaşanan 6 Şubat depremi ile düşen ateşin sadece düştüğü yeri yakmadığını, halkın tümünde derin acılara sebep olduğunu ve Kıbrıs’tan da çoğunluğu genç olan insanları yitirmenin de doğal olarak acıları daha da katladığını belirtti.
Açıklamada, “Türkiye’de resmi olarak ilan edilen 50 bin üzerinde kayıp ve Kıbrıs’tan 49 insanı yitirmemiz yeni bir başlangıç yapmamız için yeterince öğretici olmalıydı. Eskisi gibi umursamazlığı bir yana koymak için ders alınmalıydı” denildi.
“Dayanışma eğilimi üretim coşkusuna dönüştü”
Açıklama şöyle devam etti;
“Türkiye’de yaşanan deprem başlangıçta toplumun neredeyse tamamına ‘Ne yapabiliriz?‘ sorusunu sordurdu. Uzun süredir unuttuğumuz ve bir yerlerde saklı olan vicdanları harekete geçirdi.
Büyük bir dayanışmaya neden oldu. İnsanlarımız elinden gelen her türlü katkı ile gösterilen yerlere akın ederek tırları doldurdu. Belediyeler, iş çevreleri araçları ile yıkım altında kalan insanların yardımına koştular.
Ardından zaman geçirmeksizin Toplumsal Dayanışma Platformu aracılığı ile toplumun dayanışma sembolü haline gelen prefabrik ‘Yaşam Evleri‘ için harekete geçildi. Pek çok meslek grubu emeği ve maddi desteğiyle katkıda bulundu. Dayanışma eğilimi üretim coşkusuna dönüştü.
Odamız tüm gövdesi ve mesleki grupları ile tüm süreç ve detayların içinde an ve an yer aldı. Her ferdimiz gerek emeği gerek organizasyonda gerekse maddi katkıları ile dayanışma ve üretim sorumluluğunu yerine getirmek için seferber oldu.
“Umursamazlığının yarattığı çürümüşlükle yüzleşmek ancak bu şekilde olabilirdi”
Bunları yaparken bildiğimiz ve hafızamızda tuttuğumuz bir şey daha vardı;
Ülkemizde de deprem gerçeği ile yüzleşmek kaçınılmaz olmalıydı. Bu nedenle öncelikle okullar ve hastanelerden başlayarak derhal çalışmalara girişilmeli, toplumun tüm bireyleri, kurum ve kuruluşları güçleri oranında sürece dahil olmalıydı.
Yılların ihmali, vurdumduymazlığı ve umursamazlığının yarattığı bir çürümüşlükle yüzleşmek ancak bu şekilde olabilirdi. Aynı zamanda tüm bu çürümüşlüğün giderilmesinin kendi üretim kapasitemizin harekete geçirilmesi ile aşılabileceğinin farkında olmalıydık.
Nitekim KTMMOB yaptığı araştırmalar ve bilimsel çalışmalar sonucunda gelen raporlarla panik daha da büyümeye devam etti. İçinde okul ve hastanelerin de olduğu pek çok yapının gözden geçirilmesi, ve bazılarının yıkılıp yerine yenilerinin yapılması gerektiği ortaya çıktı.
“Yaptık mı? Yapabildik mi? Bir araya geldik mi?”
Önümüzde duran gerçek devasa boyuttaydı ve beklenenin çok da üstündeydi! Bir araya gelmeli, örgütlenmeli, omuz omuza el birliği ile yol haritası belirlenmeliydi. Aslında bu raporlarında ışığında her şey çok açıktı… Yol belliydi, çözüm de belliydi.
Yaptık mı? Yapabildik mi? Bir araya geldik mi? Belli olan yol haritasını takvimlendirebildik mi? Deprem acısından sonra ne yazıktır ki bir çok acıda olduğu gibi neredeyse sorumluluklarımızı unutarak yine geçiştirme, yine yatıştırma, yine bir yerlere havale etme noktasına geldik.
Sorunun büyüklüğünü neredeyse bir kenara koyarak bir kaşık suda boğulmaya başladık. Yüz bin gerekçenin arkasına sığındık.
“Odamız sadece sızlanmakla ve acıları ifade etmekle kalmayacak”
Bir çok taze acının üzerine tüy dikerek, konforumuzdan milim şaşmadan, çadırı reva gördük çocuklarımıza. Bir günahın ardına saklanarak, geçmişte olduğu gibi binlerce günah işlemeye devam ettik. Halimize ağlarken çözecek gücün bizde olduğunu unuttuk.
Deprem doğal bir olaydır. Felakete dönüşmesinin sebebi bilimden uzak anlayıştır, alınmayan önlemlerdir, yapılmayanlardır, ranttır.
Odamız sadece sızlanmakla ve acıları ifade etmekle kalmayacak, depremlerin felaketle sonuçlanmaması için sorumluluk almaktan ve bedel ödemekten bugün olduğu gibi yarın da kaçınmayacaktır”