Post-Modern Pantolon Darbesi…
Eylem kararına KESK içinde de özellikle erkeklerden dirençler oldu. Bir kısmının gerekçesi “türban özgürlüğünün önünü açacak” olmasıydı
Geçen haftaki “Vatan bir armut mudur?” başlıklı yazımdaki Çetin Altan‘ın “Vatanla armut arasında hiçbir fark yoktur. İkisini de rahat rahat soyarsın” tespitine okurlardan büyük katkılar geldi.
Onlardan biri şöyleydi:
“Çok güzel bir yazı. Yaşananları hatırladık. Yolsuzluktan yargılananlar arasında Mesut Yılmaz ve Cumhur Ersümer de vardı. Yılmaz, Türkbank ihalesinden yargılandı.
Görevi suiistimalden suçlu bulundu ama erteleme yasasından yararlandığı için hükmün açıklanması geri bırakıldı.
Ersümer’in neyle suçlandığını tam hatırlamasam da Beyaz Enerji adı altında bir operasyon yürütüldü. Ondan olabilir.
O da Yüce Divan’da mahkûm oldu. Bir de Mataracı ve Hilmi İşgüzar var, Ecevit onların yolsuzluk yapacağını bile bile transfer edip bakan yapmıştı. Yani Türkiye her devirde ülke armut gibi soyuldu.”
Görülen ve anlaşılan o ki vatanı “armut” gibi görenlerin yaptığı büyük soygunlar ve bunların basına yansıması başlı başına bir konu…
Şimdilik bunu bir not olarak düşmekle yetinelim.
***
Epeydir “haftaya 2002’yle devam etmek üzere…” diyor ama araya giren güncel hatırlatmalar nedeniyle devam edemiyorduk.
Ama şimdi 2002 yılının günceliyle, 2022’nin güncelinin çakıştığı bir gündemle karşılaştık.
2002 yılının olaylarını ve basına yansımalarını incelerken, 20 yıl önce yılın hemen ilk başında kadınların giyimi, kuşamı, kıyafetiyle ilgili bir gelişmeye rastladım…
20 yıl sonra gene kadınların giyimi siyasal gündemin cici maması haline geldiği için habere daha da yoğunlaştım.
***
20 yıl önceki bir haberi aktarıyorum:
“Türkiye’de 12 Eylül darbesinden sonra, 25 Ekim 1982 tarih ve 17849 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Kılık Kıyafet Yönetmeliği ile kamu emekçisi kadınların pantolon giymesi yasaklanmış ve kadınlara zorunlu etek giyme uygulaması getirilmişti.”
Kadın-erkek ayrımcılığının, tek tip insan yaratmanın bir aracıydı etek. Etek boyunun da diz altında olması kuralı konmuştu.
***
“Post-modern darbe” olarak nitelendirilen 28 Şubat 1997‘de yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan kararlarla başlayan süreçte pantolon yasağı daha sıkı denetlenmeye başladı.
Özellikle eğitim kurumlarında kılık kıyafet yönetmeliğine uyulması “başörtü yasağı” dolayısıyla öncelikli hedefti. Pantolon yasağı da daha önce fiilen işlemezken 28 Şubat sonrası genelgelerle, baskıyla uygulanmaya başladı.
***
İşte tam bu noktada KESK’li kadınlar bir eylem gerçekleştirdiler. Eğitim-Sen’li kadınlar, memurlar için hazırlanan kılık kıyafet yönetmeliğinin değiştirilmesi ve işyerinde pantolon giyme yasağının kaldırılması için 7 Aralık 2001 tarihinde işyerlerine ütülü pantolonlarla gitme çağrısı yaptılar.
Kadınlar “Pantolon Giyme Yasağını Tanımıyoruz” diyerek eyleme katıldılar.
***
Eylem kararına KESK içinde de özellikle erkeklerden dirençler oldu. Bir kısmının gerekçesi “türban özgürlüğünün önünü açacak” olmasıydı. Ancak kadınlar kendi bedenlerine sahip çıkmanın bilinciyle yasağa rağmen pantolon giyme eylemlerine başladılar. Bu eylemlerini yasak kalkana kadar da sürdürdüler.
KESK’li kadınların mücadeleleri başarıyla sonuçlandı.
3 Ocak 2002 tarihinde Kılık Kıyafet Yönetmeliği’nden kadın memurlara işyerinde pantolon giyme yasağı kaldırıldı. Sendikalı kadınların kararıyla yapılan eylemler sonrasında bu yasağın kaldırılması, bu eylemin başarısı ve her şeyden önce 12 Eylül askeri darbesinin baskıcı yasaları karşısında kadınların bir kazanımıydı.
***
Başörtüsü, türban tartışmalarının gölgesinde kaybolan bir kılık kıyafet yönetmenliği var mı, onu merak ettim…
25 Ağustos 2022 tarihinde İçişleri Bakanlığı’nın “Emniyet Hizmetleri Sınıfı Mensupları Kıyafet Yönetmeliği“nde yapılan bir değişikliğe rastladım.
Yönetmelikteki, “makyaj ve saç modellerinde abartıya kaçamaz” düzenlemesi; “makyaj, saç modelleri ve renklerinde abartıya kaçamaz” ifadeleri ile değiştirilmişti.
Kısıtlamaya “renkler” de girmiş…
***
Dün kadınların pantolon yasağı varmış, bugün makyaj, saç modeli ve renk kısıtlaması var…
Zaman geçiyor ama soygun ve yasak hep devam ediyor.
Erkekler bu ülkede kadını “giydirip” vatanı “soyuyorlar”… Siyasi geleneğimiz bu…