InstagramKıbrısManşetYaşam

Yeşil Barış Hareketi: Bugün dünyada her 10 kişiden biri yatağa aç girmektedir






Yeşil Barış Hareketi, 16 Ekim Dünya Gıda Günü nedeniyle açıklama yaparak, daha iyi üretim, daha iyi beslenme, daha iyi bir çevre, daha iyi bir gelecek ve sağlıklı bir yaşam için politikalar ve icraatlar talep etti

YBH: Bu yıl Dünya Gıda Günü teması, “Su hayattır, su besindir, kimseyi geride bırakmayın!”

Bu yıl Dünya Gıda Günü temasının “Su hayattır, su besindir, kimseyi geride bırakmayın!” olduğu belirtilen açıklamada, 16 Ekim’i Dünya Gıda Günü’nün herkesin güvenli, besleyici ve yeterli gıdaya erişimini sağlamak için sürdürülebilir tarım ve gıda sistemlerine duyulan ihtiyacı vurgulamayı amaçladığını belirtti.

Yeşil Barış Hareketi, dünyada her 10 kişiden birinin yatağa aç girdiğini belirterek, Kıbrıs’ın kuzeyinde ise insanların beşte birinin yeterli gıdaya ulaşamadığını, en az üçte birinin ise açlık sınırında yaşadığını belirtti.

“Bugün dünyada her 10 kişiden biri yatağa aç girmektedir”

Yapılan açıklamanın tamamı şu şekilde;

“- Yeterli gıda ve beslenmeye erişim temel bir insan hakkıdır.

– Karnınız açsa, içecek suyunuz yoksa son model arabanızın olmasının hiçbir kıymeti yoktur.

– Adamız, aşırı sıcaklar ve kuraklık nedeniyle kıtlık riski ile karşı karşıyadır.

– Bugün dünyada her 10 kişiden biri yatağa aç girmektedir.

– Obezite ve diğer kötü beslenme biçimleri, neredeyse her 3 kişiden 1’ini etkiliyor.

– Dünya genelinde her 5 ölümden 1’inden sağlıksız yeme alışkanlıkları sorumlu.

– Gıda güvenliğini sağlayabilmek için 2050 yılına kadar tahminen yüzde 60 daha fazla gıda üretilmesi gerekecek.

– Rant ve beton ekonomisi yerine üretim ekonomisini, sermayenin öncelikleri yerine planlı kalkınmayı önceleyen “Kamu yararını gözeten Tarım ve Gıda Politikaları” geliştirmek ve yaşama geçirmek gerekir.

– Daha iyi üretim, daha iyi beslenme, daha iyi bir çevre, daha iyi bir gelecek ve sağlıklı bir yaşam için politikalar ve icraatlar talep ediyoruz.

“Yeterli gıda ve beslenmeye erişim temel bir insan hakkıdır”

“16 Ekim’i Dünya Gıda Günü” 1945 yılında kurulan Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından 34 yıl sonra, 1979 yılında gıdanın önemine dikkat çekmek için ilan edildi. Dünya Gıda Günü, gıda güvenliği konusunda farkındalık yaratmak ve dünya çapında açlık ve yetersiz beslenmeyle mücadeleye yönelik eylemleri teşvik etmeyi hedeflemektedir.

Gün, herkesin güvenli, besleyici ve yeterli gıdaya erişimini sağlamak için sürdürülebilir tarım ve gıda sistemlerine duyulan ihtiyacı vurgulamayı amaçlıyor. Yeterli gıda ve beslenmeye erişim temel bir insan hakkıdır, ancak dünya çapında milyonlarca insan besleyici gıda ve temiz su elde etme konusunda zorluklarla karşılaşmaya devam etmektedir.

“Bu yıl, Dünya Gıda Günü, gıdaya ulaşmanın en zor yılı”

Bu yılın teması “Su hayattır, su besindir, kimseyi geride bırakmayın!” Su, gezegenimizin yüzeyinin büyük bir kısmını kaplayan, vücudumuzun %50’sinden fazlasını oluşturan, gıda üretimini sürdüren ve geçim kaynaklarını destekleyen, Dünya üzerindeki yaşam için temel bir unsurdur. Ancak bu paha biçilmez kaynak sınırsız değildir ve onu israf etmekten vazgeçmeliyiz. Tükettiğimiz gıdalar ve bunların üretilme yöntemleri azalan su kaynakları üzerinde derin bir baskı yaratmaktadır.

Bu yıl, Dünya Gıda Gününü, gıdaya ulaşmanın en zor yılı olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır. Pandemi döneminde bile bu kadar sıkıntılı günler yaşamamıştık. Yanlış ekonomi politikaları, tarım üretiminin hızla azalması olduğumuz iklim değişikliği, su kaynaklarının kirlenmesi, ormanların, sulak alanların ve çevrenin tahrip edilmesi, tarım alanlarının yağmalanması, emekçi ve emekli ücretlerinin açlık sınırının altında kalması, bırakın sağlıklı beslenmeyi, karnımızı doyurmayı bile lüks haline getirmiştir. Son 10 yılda artan etkilerini artık en yakıcı biçimde iklim değişiklikleri, tarım alanlarının amaç dışı kullanımı, kontrolsüz artan nüfus, mülteci akını gibi sorunlar yakın gelecekte su krizine, toprak kıtlığına ve dolayısıyla gıda krizine neden olacaktır.

“İklim değişikliği, son yıllarda insan eliyle ‘kriz’ haline dönüştürüldü”

İklim değişikliği, özellikle son yıllarda insan eliyle “kriz” haline dönüştürülmüş; aşırı yağışlar, su baskınları, can kayıpları, aşırı sıcaklar, kuraklık olarak dünya ülkelerinin en önemli gündemini oluşturmaktadır. İçilebilir su kaynaklarımızın ve tarımsal üretimin hızla azalması, yönetenler tarafından sorun çözücü “tarım”, “gıda” ve “su politikalarının” oluşturulmaması, gelecek için duyulan endişeleri arttırmıştır.

Özellikle Covid-19 pandemisi, dünyaya gıdanın stratejik önemini ispatlamıştır. Tedarik kanallarında yaşanan aksamalar, “Kendi Kendini Besleyen Ülke” olmanın hayati önemini gözler önüne sermiştir. Karnınız açsa, içecek suyunuz yoksa son model arabanızın, elektronik cihazların hiçbir kıymetinin olmadığını, pandemi döneminde hepimiz yaşayarak öğrenmek zorunda kaldık.

“Toplam tatlı su miktarının yüzde 70’i tarımsal sulamada kullanılmaktadır”

İklim değişikliğinin sebep olduğu ciddi sorunların çözümü için hızlı adımların atılması gerekirken, savaşlar çıkıyor, küresel çıkar çatışmaları büyüyor, gelir adaletsizliği artmaya devam ediyor, çocuklarımız, gençlerimiz sağlıklı beslenemiyor, gelecek planları yapamıyor. Birleşmiş Milletler öncülüğünde, 193 ülkenin 2019 yılında imzaladığı “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları”ndan sıfır açlık, 2030 için ulaşılabilir olmaktan çok uzaktadır.

Doğu Akdeniz havzasında bulunan ülkeler ve tam merkezindeki adamız, son yıllarda yaşayarak gördüğümüz aşırı sıcaklar ve kuraklık nedeniyle kıtlık riski ile karşı karşıyadır. Ülkemizde toplam tatlı su miktarının yüzde 70’i tarımsal sulamada kullanılmaktadır. Son yıllarda tarımsal üretimimizi olumsuz düzeyde etkileyen kuraklıklar, düşen yağış miktarının azalması özellikle yoğun bir şekilde yer altı su kullanımına neden olmuş, bazı göllerimizde sular çekilmiş, sulak alanlarımızın bir kısmında su seviyesi azalmış, bir kısmı ise kurumuştur. Bu durum, gıda üretimine oldukça sıkıntı vericidir. Gıda güvencemizin sürdürülebilirliği için sulama suyunda tasarrufa gidilmesi, su kullanımının çok önemli olduğu tarımsal üretimde alternatif yöntemlerin geliştirilmesi zorunlu kılınmalıdır.

“İnsanlarımızın beşte biri yeterli gıdaya ulaşamamakta”

Tarımda suyun daha verimli kullanımını sağlayan yüzde 65’lere varan oranlarda su tasarrufu yapan basınçlı sulama sistemleri hızla yaygınlaştırılmalıdır. Topraksız tarım uygulamaları, kurağa dayanıklı az su isteyen veya sulanmadan yetişebilen kültür bitkilerine ilişkin çalışmalar bir an evvel sonuçlandırılarak çiftçilerimize ulaştırılması sağlanmalıdır.

Bugün dünyada her 10 kişiden biri yatağa aç girmektedir. Ülkemizde ise gelir seviyeleri dikkate alındığında, insanlarımızın beşte biri yeterli gıdaya ulaşamamakta, bunun en az üçte biri ise açlık sınırında yaşamaktadır.

“Obezite ve diğer kötü beslenme biçimleri, neredeyse her 3 kişiden 1’ini etkiliyor”

Sanayi gıdaları ile hazır yemek tüketimini azaltmak, daha çeşitli ve geleneksel gıdalar yerine fastfood ağırlıklı sağlıksız diyetleri tercih etmek yalnızca gelişmiş ülkeleri değil, açlık ve obezitenin aynı anda görüldüğü bizim gibi düşük gelirli ülkeleri de etkilemektedir. Bugün dünya genelinde 670 milyon yetişkin, 5-19 yaş aralığındaki 120 milyon çocuk ve genç obez. 5 yaşın altındaki 40 milyon çocuk aşırı kilolu. Öte yandan 820 milyon insan açlıkla karşı karşıya. Dünya genelinde her 5 ölümden 1’inden sorumlu olan sağlıksız yeme alışkanlıkları, yılda 2 trilyon dolarlık maliyetiyle ülkelerin sağlık bütçelerinde de önemli bir yer tutuyor. Obezite ve diğer kötü beslenme biçimleri, neredeyse her 3 kişiden 1’ini etkiliyor. Mevcut verilere dayalı tahminler, bu sayının 2025 itibariye her 2 kişiden 1’i olarak artacağını öngörüyor.

“Sağlıklı bir yaşam için politikalar ve icraatlar talep ediyoruz”

FAO’ya göre, küresel gıda güvenliğini sağlayabilmek için 2050 yılına kadar tahminen yüzde 60 daha fazla gıda üretilmesi ve bu üretimin de doğal kaynakların korunarak yapılması olmazsa olmazdır. Yaşadığımız gıda krizinden kurtulabilmek için rant ve beton ekonomisi yerine üretim ekonomisini, sermayenin öncelikleri yerine kamusal ve toplumsal çıkarları, gündelik politikalar yerine planlı kalkınmayı önceleyen “Kamu yararını gözeten Tarım ve Gıda Politikaları” geliştirmek ve yaşama geçirmek gerekir. Gıda üretiminin yapıldığı tarım alanlarının yeni yerleşim yerleri açılarak üretim dışı bırakılması ile azalan gıda üretiminin buralardaki nüfusun artışı dikkate
alındığında daha çok kişi arasında paylaşılması astronomik fiyat artışı anlamına gelmektedir. Gıda üretiminin
azalması, talep edenlerin de artması aşırı fiyat artışlarına neden olurken, sağlıksız beslenmeyi ve açlığı
körükleyeceği için çok ciddi bir tehdit olarak değerlendirilmelidir.

Yeşil Barış Hareketi olarak, bu konuları yönlendiren karar vericilerden, kimseyi geride bırakmayacak, daha iyi
üretim, daha iyi beslenme, daha iyi bir çevre, daha iyi bir gelecek ve sağlıklı bir yaşam için politikalar ve
icraatlar talep ediyoruz.









Başa dön tuşu