DünyaInstagramSağlıkSürmanşet

Fenomenlerin “rüya gibi” hayatları “olumsuz benlik” imajını pekiştirebiliyor




Günümüzde pek çok ebeveyn aynı dertten muzdarip; Çocuklarının cep telefonu ya da bilgisayar başında çok fazla zaman geçirmesi. Peki ebeveynler bu endişesinde ne kadar haklı mı? Bu sorunla doğru şekilde mücadele ediyorlar mı?

Fenomenlerin “rüya gibi” hayatları “olumsuz benlik” imajını pekiştirebiliyor

Almanya‘daki Erlangen-Nürnberg Friedrich-Alexander Üniversitesi‘nden iletişim bilimci Adrian Meier, öncelikle özellikle sosyal medyanın çocukların gelişimini olumsuz etkilediği yönündeki yaygın kanıdan farklı tespitlerde bulunuyor.

Sosyal medyanın çocuk ve gençlerin ruh sağlığı üzerindeki etkisinin öncelikle kişiye ve takip edilen içeriklere göre değişkenlik gösterdiğini belirten Meier, bu konudaki endişelerin çoğunu “efsane” olarak niteliyor ve “Bunların çok azı henüz bilimsel olarak kanıtlanmıştır” hatırlatmasını yapıyor. Alman iletişim bilimci, sosyal medyanın etkilerinin çeşitli yönleriyle araştırılmaya devam ettiğini de sözlerine ekliyor.

Ancak bu alanda bugüne kadar elde edilmiş bazı bilimsel bulgular mevcut. Örneğin, Instagram ve TikTok evreninde özellikle fenomenlerin mükemmellik ölçüsünde tasarlanmış hayatları, zenginlikleri, bakımlı ve güzel dış görünüşleri, başarılı iş hayatları heyecan verici şekilde lanse ediliyor.

Yaşadığı hayat koşullarından memnun olmayan veya özgüven eksikliği çeken bir genç için fenomenlerin “sözüm ona” rüya gibi bu hayatları “olumsuz benlik” imajını pekiştirebiliyor. Bu da depresyon ve anksiyete gibi farklı ruhsal sorunlara neden olabiliyor.

Madalyonun bir arka yüzü olduğunu da belirten iletişimci Meier, “tüm bunların motive edici ve ilham verici bir etkisinin de olabileceğini” kaydediyor.

Tübingen Üniversite Hastanesi’nde İnternet ve Bilgisayar Oyunu Bağımlılığı Araştırma Grubu Başkanı olarak görev yapan Isabell Brandhorst ise gençlerle yaptığı çalışmalardan yola çıkarak “bir fenomenin çizdiği güzellik profilinden etkilenen gençte yeme bozuklukları ortaya çıkabileceğini” söylüyor.

Adrian Meier ayrıca günceli kaçırma korkusu (Fear Of Missing Out/FOMO), iletişimi kaybetme ve bunun sonucunda dışlanma endişesinin çocuklar ve gençler üzerinde güçlü bir etkiye sahip olabileceğini söylüyor:

“Sınıf WhatsApp grup sohbetini yeterince yakından takip etmeyen ya da en son TikTok trendleri hakkında hiçbir fikri olmayan bir genç hızla gündemin gerisinde kalıp izole olabilir.”

Çocuklarda özdenetim eksikliği

Meier’e göre, bir başka tehlike de akıllı telefonların ve sosyal medyanın tamamen kontrolsüz kullanımı ve bunun diğer görevlerin ihmal edilmesine yol açması. Bu okul ödevleri olabileceği gibi hobiler ve arkadaşlar da olabilir. Ayrıca uyumadan önce akıllı telefonlarıyla vakit geçiren çocuklar, kalıcı bir uyku eksikliği veya bozukluğu riskiyle de karşı karşıya kalabilir.

Ulm Üniversitesi Moleküler Psikoloji Profesörü Christian Montag ise bu kontrolsüz kullanımın, çocukların ve gençlerin henüz gelişmekte olan beyinleriyle ilgili olduğunu belrtiyor:

“Kullanıcılar ne kadar gençse, aşırı kullanıma o kadar yatkın oluyorlar”

Her üç araştırmacı da çocukların henüz ilkokul çağındayken akıllı telefonlara ve sosyal medya hesaplarına sahip olmasından endişe duyuyor. Montag, insan beyninin 20’li yaşların ortalarına kadar gelişip olgunlaşmaya devam ettiğini, dolayısıyla özdenetim mekanizmasının da ancak bu süreçten sonra tam olarak işlev kazandığını hatırlatıyor.

Isabel Brandhorst ise çocukların akıllı telefonlarla er ya da geç tanışmasının kaçınılmaz olduğunu, ancak sosyal medyanın sonsuz derinliğinde yalnız bırakılmaması gerektiğini vurguluyor ve ekliyor:

“Çocukların destek olarak ebeveynlere ihtiyacı var”

Ebeveynler örnek olmalı

Brandhorst, “Pek çok ebeveyn, çocuklarını gerekli şekilde yönlendirebilmek için yeterince gayret ve ilgi göstermiyor. Çocuğun, akşamları WhatsApp ya da TikTok’ta uzun zaman geçirmemesi ve dinlenmek için yeteri kadar uyuması gerektiği bilince sahip olduğunu varsaymak, hayalperestliktir. Çocukların büyük çoğunluğu, bu sorumluluğun altında eziliyor” tespitini yapıyor.

Anne ve babaların, her konuda olduğu gibi sosyal medya kullanımında çocuklarına rol model olması gerektiğini vurgulayan Brandhorst, “Ebeveynler, çocuklarına sosyal medyayı bilinçli ve dikkatli bir şekilde nasıl kullanacaklarını göstermeliler. Zira çocuklar, ancak bu şekilde doğruyu öğrenebilir” diyor.

Tabii bunu yapabilmeleri için öncellikle ebeveynlerin de sosyal medyayı bilinçli, verimli ve dengeli kullanması gerekiyor. Yetişkinlerin, özellikle kendi sosyal medya kullanımlarını kontrol edememeleri, en önemli sorunların başında geliyor. Brandhorst, “Ebeveynler de farkında olmaksızın olumsuz bir örnek oluşturabilir. Ayrıca sosyal medya platformlarında fazla zaman geçirmeleri durumunda, çocuklarıyla etkileşimleri de kesintiye uğrayabilir” uyarısını yapıyor.

Çocuklar büyüdükçe, kural ve yasakların istenen etkiyi göstermeyeceğini vurgulayan Brandhorst, ebeveynlere şu tavsiyede bulunuyor;

“Çocuğunuzun akıllı telefon kullanımıyla ilgili endişelerinizi, ona sakin ve yapıcı bir şekilde ifade etmeniz gerekir. ‘Akıllı telefonunla eskisinden çok daha fazla zaman geçirdiğini fark ettim ve bu beni endişelendiriyor’ şeklindeki bir yaklaşım, çocuğunuzla sağlıklı bir diyaloğun kapısını açacaktır. Ebeveynler, çocuklarıyla mutlaka diyalog halinde kalmalı”

Kaynak: DW









Başa dön tuşu