Çocuklarınızdan Öğrendiklerim
Lefkoşa’nın güneyinde bulunan ve Kıbrıs’ın her topluluğundan öğrencilere eğitim sunan eski ve prestijli bir okulda birkaç sene boyunca Kıbrıslıtürk öğrencilere ders verme fırsatım oldu.
Hem benim için hem çocuklar için çok değişik bir deneyim oldu. Ben ilk defa Yunanca bilmeyen küçük çocuklara ders verecektim, onlar da ilk defa Türkçe bilen ama Türk olmayan bir hocadan ders alacaktı.
Durumun özeti ise ana dili Yunanca olan bir Kıbrıslı hoca eğitim dili İngilizce olan bir okulda ana dili Türkçe olan Kıbrıslı öğrencilere Türkçe olarak ders verecekti. Bu adada oluşan yüzlerce absürt durumlardan biri olsa gerek.
Zamanla birbirimize ve birbirimizin Türkçesine alışınca hem keyifli derslerimiz oldu hem sevgi dolu ilişkilerimiz. Hatta artık mezun olan bazı öğrencilerimle hala daha görüşüp o güzel iletişimizi sürdürüyoruz. Bu noktada, okulda yaşadığım o ilk günü anlatmam lazım sanırım.
Hem çocukların hem benim okulda ilk günümüzdü ama çocuklardan çok benim heyecanlı olduğumdan eminim. İlk verdiğim ders değildi ama ilk defa o şartların altında ders veriyordum. Sınıfa girip “Günaydın çocuklar” deyince bir soru yağmuru başladı.
“Hocam Rum musunuz?”
“Hocam Türkçeyi nerede öğrendiniz?”
“Hocam neden Türkçe öğrendiniz?”
“Hocam Rum tarafında mı yaşıyorsunuz?”
“Hocam Türk tarafına geçiyor musunuz?”
“Hocam bize Rumca öğretir misiniz?”
Gündelik hayatımda “Rum tarafı” ve “Türk tarafı” kavramı hiç bu kadar somut olmamıştı. İki toplumlu etkinliklerde, seminerlerde, inisiyatiflerde, toplantılarda verimli bir diyalog oluşturmak amacıyla birbirimizi rencide etmemeye özen gösterdiğimiz için belli terimleri kullanmaktan kaçınıyoruz.
Lakin, çocuklar spontane bir şekilde konuştukları için görmezden gelmeye ya da örtbas etmeye çalıştığımız bazı gerçekleri tüm çıplaklığıyla yüzümüze çarpıyor.
Biz ne kadar “birleşmiş Kıbrıs”, “tek ülke”, “adamız” gibi kavramları teşvik etmeye çalışsak da kuzeyde yaşayan çocukların gerçeği Türk tarafı ve Rum tarafı olarak bölünmüş bir ada var ve bu iki taraf o kadar mutlak ki öteki için yer olmaz. Güneydeki çocukların algılarından ise ayrı bir yazıda bahsedeceğim.
Çocuklarının sorularına tek tek cevap verdikten sonra çocuklardan kendilerini tanıtmalarını istedim. Kimi Lefkoşa, kimi Girne, kimi Mağusa’dan geliyordu. İkinci sıranın üçüncü masasına gelince ben soru sormadan yüksek sesle “Hocam onlar Türk!” diye bir açıklama geldi birini sıradan.
İkinci sıranın üçüncü masada oturan iki kardeş bana endişe ve korkuyla baktılar. Ben ise en tatlı gülümsememi takıp “Türkiye’nin neresinden geliyorsunuz” diye sordum.
Çocuklar “İstanbul’dan Hocam” deyince ben hem bir İstanbul aşığı olarak hem çocukları rahatlatma amacıyla “Ne güzel, en sevdiğim şehirden geliyorsunuz! Ben de İstanbul’da okudum!” dedim. İki kardeşin hem gözleri hem ağızları sevinçten kocaman açıldı.
Yılın sonunda ise anneleriyle sohbet ederken “Ben size özellikle teşekkür etmek istiyorum. Okuldaki Rum hocaları ve öğrencilerinin çocuklarımın Türkiye’den gelmelerine olumsuz tepki vermelerinden endişelenirken, meğer kötü tepkiyi veren bir takım Kıbrıslıtürk öğrenciymiş ama sizin sayenizde olay güzel bir şekilde kapandı ve çocuklarımın bir daha bu konuyla ilgili korkmaları veya endişelenmeleri gerekmedi” dedi. Sanırım o zamana kadar kendimle hiç bu kadar gurur duymamıştım.
İtiraf etmeliyim ki söz konusu okulda yaşadığı bu deneyim benim için hem bir insan, hem bir eğitmen, hem bir Kıbrıslı olarak son derece aydınlatıcı oldu. Her şeyden önce öğrencilerimin yaşadıkları ortamdan getirdikleri önyargıları ve korkuların üstesinden gelmelerine yardımcı oldum.
Bu da benim bu deneyimden en büyük kazancım oldu. Lakin, aynı zamanda üzücü bir gerçekle karşı karşıya geldim. Kuzeyde yaşayan çocukların çoğu Kıbrıs’ın kuzeyini memleket olarak ve ailelerinin kökenleri güneyden olsa bile güneyini de alışveriş ve eğitim için ziyaret ettikleri başka bir ülke olarak görüyorlar.
Tabii bu sonuç çocukların kendi başına vardıkları bir sonuç veya benimsedikleri bir durum olamaz. İçinde yaşadıkları sosyal ve siyasi sistemin bir ürünü olsa bile. Bu yazının amacı birileri yadırgamak değil. Bu yazının amacı, birleşmiş Kıbrıs kavramını destekleyenler olarak çocuklarımıza barışı teori olarak bölünmeyi de pratik olarak sunmamamız gerektiğine dikkat çekmektir.