InstagramKöşe Yazarlarımız

“Yetmez ama evet” ve cinayetler…




Kürt işadamlarını infaz emriyle ilgili resmi belge kağıt hurdacısından çıktı. Askeri vesayet döneminin “cinayet belgesi” karşısında askeri vesayetçiler ve siyasal İslamcılar sessiz. Birlikte susuyorlar. İnsan sormak istiyor: Nedir sizin ortaklığınız?

Hukuka dayalı demokratik bir cumhuriyeti gerçekleştiremeden Türkiye’nin belini doğrultamayacağına inananlar için geçen haftanın en önemli olayı, Turgut Özal’ın evinden çıkıp kâğıt hurdacısında bulunan Milli Güvenlik Kurulu belgesiydi.

xxxxxxx

Belge ilk kez Haber 10 sitesinde yer aldı:

“Milli Güvenlik Kurulu (MGK) belgesinde faili meçhul cinayetlerle ilişkilendirilen sürecin izi var.

Jandarma’ya verilen ve olup olmadığı yıllarca tartışılan ‘Kürt işadamları’ emri ilk kez resmi bir belgede yer alıyor.

Özellikle 1990’larda paralel başbakanlık gibi olan MGK Genel Sekreterliği tarafından 22 Ocak 1993’te Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a sunulmak üzere Özal’ın başyaverine teslim edilen ve tam 31 yıl sonra İstanbul’da bir kağıt hurdacısında bulunan ‘Gizli’ damgalı raporda, jandarmaya verilen talimatlar yer alıyor.

O talimatlardan biri, ‘Örgüte destek sağladığı bilinen işadamlarına karşı özel tedbirler uygulamak’ olarak yer alıyor.”

Rapor, “Susurluk çetesinin de kuruluşunu sağlayan gizli devlet belgesi” olarak da tanımlandı.

xxxxxxx

30 yıl önceki o karanlık dönemi Artı Gerçek şöyle hatırlattı:

“4 Kasım 1993’te dönemin Doğru Yol Partisi (DYP) Genel Başkanı Tansu Çiller, ‘Elimizde PKK’ya yardım eden Kürt iş adamlarının listesi var. Listede 60 kadar isim bulunuyor. Devlet PKK’yla olduğu gibi, PKK’ya mali destek sağlayanlarla da her biçimde mücadele edecektir’ açıklamasını yaptı.

Çiller ‘Kürt iş adamları listesi’ açıklamasını yaptığında Mehmet Ağar, Emniyet Genel Müdürü olalı yaklaşık 3 ay olmuştu. Ağar, göreve geldikten sonra Özel Harekât Dairesi’ni oluşturarak, eğitim için Milli İstihbarat Teşkilatı’ndan (MİT) emekli Yarbay Korkut Eken’i görevlendirdi.

Sonrasında yaklaşık 2 yılda 19 Kürt iş insanı, ‘faili meçhul’ olarak adlandırılan infazlarla katledildi.”

xxxxxx

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Van Milletvekili Pervin Buldan, eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın evinde bulunan ve daha sonra bir sahafta ortaya çıkan ‘gizli’ ibareli Milli Güvenlik Kurulu Raporu’na dair Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın yanıtlaması istemiyle soru önergesi verip, Meclis Başkanlığı’na da araştırma önergesi sundu.

“1990’lı yılların Türkiye’de faili meçhul cinayetlerin, hukuk dışı operasyonların, köy boşaltmaların ve işkencelerin en fazla yaşandığı dönemlerin başında geldiği” hatırlatılan önergelerde, söz konusu “gizli” ibareli “Psikolojik Etkinlik Raporu”yla Kürt iş adamlarının infazının MGK kararı olduğunun ilk kez “resmi” olarak tescillendiği ifade edildi.

xxxxxxx

Bu şaşırtıcı ve sarsıcı gelişme, Halk Tv’de de etkili bir biçimde tartışıldı.

Belgeyi “yılın haberciliği” olarak tanımlayan İsmail Küçükkaya, “fikri takip” ilkesi gereği olayın peşine düştü.

Bunların dışında birkaç site olayla ilgilendi.

Diğerleri ise bu dehşet verici belgeyi tavana bakarak geçiştirdi.

Pervin Buldan’ın önergesine ise eğer gözümden kaçmadıysa sadece Artı Gerçek’te rastladım.

xxxxxxx

Resmi kurumların cinayetler işlediği iddialarını ilk kez doğrulayan “resmi” bir belge, başta yargı olmak üzere bütün toplumu ayağa kaldıracak bir toplumsal olaydır.

Türkiye’de ise MGK Belgesi ve içeriği inanılmaz bir sessizlikle geçiştirilmeye çalışılmakta.

xxxxxxx

Cumartesi günü İYİ Partisi kongresinde görevi bırakan eski İçişleri Bakanı Meral Akşener de sanki hiç böyle bir belge bulunmamış gibi davrananlar arasındaydı.

Halbuki kendisi tam da bu dehşet verici cinayetler sonrasında, 3 Kasım 1996 tarihinde, Susurluk skandalının ardından içişleri bakanlığı görevinden istifa eden Mehmet Ağar’ın yerine göreve gelmişti.

xxxxxxxx

Baktım, kendisinin de hükümet üyesi olduğu o dönemlerle ilgili ortaya çıkan çok çarpıcı bir resmi belgeyi bir yana koyarak, 2010 yılındaki referandum ve “Yetmez Ama Evet” konusunda fikirlerini serdetmeyi yeğledi:

“Mesela 2010 yılında; herkes ‘Yetmez ama evet’ diye diye demokrasi havarisi havalarında ortalıkta gezinirken; Türkiye göz göre göre ateşe atılmasın diye iktidarın en tepesi de dahil olmak üzere önde gelenlerine bizzat gittim, söyledim.

‘Yapmayın, etmeyin. Bu garabet sizi de vuracak’ dedim.

Sonucunda ise maalesef ki milletimiz devletini sokaktan toplamak zorunda kaldı. Ve haklı çıktım,” dedi.

xxxxxxx

“Cinayetlere resmi bir yeşil ışık yakıldı” iddiasını bir yana atarak o korkunç düzenin değişmesini isteyenlere yönelik belli bir merkezin propagandasını tekrarlaması ilgimi çektim.

14 yıl önceki bir referandumda “askeri vesayetten” kurtulup AB standartlarında bir demokrasi isteyenlere yönelik bu garip gayret ilginçti.

Gözü dönmüş fanatik bir düşmanlığın sistemli propagandası olan “Askeri vesayete karşı çıkmasanız bugünkü Siyasal İslamcı baskı olmazdı” mesajını vermekteydi.

xxxxxxxx

Üstelik “gözü dönmüş fanatik düşmanlık” doğruyu da söylemiyor.

Bir siyasal ahlaksızlık da var.

Yıldıray Oğur 11 Ekim 2021 tarihli “Peki ‘Yetmez Ama Evet’ değil miydi?” başlıklı yazısında bütün belgeleri yayınladı.

xxxxxxx

Oğur, o yazısında işin aslını belgeleriyle şöyle anlattı:

“Bu suçlamanın elle tutulur en somut iddiasına biraz daha yakından bakalım.

Yani 2010 referandumunda verilen ‘Evet’ oylarıyla iktidarın yargıyı ele geçirdiği iddiasına.

Bu iddianın merkezinde 2010 referandumunun ardından yapılan HSYK seçimi var.”

xxxxxxxx

Referandumda kabul edilen anayasadaki Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu için yapılacak seçimlerde üyelerin “ancak bir aday için oy kullanabileceği” maddesinin nasıl ve kimler tarafından değiştirildiğini de yazısında ayrıntılı biçimde yazdı:

“Peki YARSAV neden tek oy sistemine bu kadar karşıydı?

Ve CHP neden buna destek vermişti?

Çünkü yargıdaki en örgütlü, büyük kitlenin YARSAV olduğunu düşünüyorlardı.

Eğer 2000’e yakın üyesini ve onlara destek verecek diğer ulusalcı-milliyetçi-sol hâkim ve yargıçları örgütleyebilirse seçimden blok halinde kendi adaylarını çıkartabilirlerdi.

Nitekim Anayasa Mahkemesi, YARSAV’ın desteğiyle CHP tarafından hazırlanan anayasa paketinin iptali başvurusunda 26 maddeye yapılan itirazları oy çokluğuyla reddederken, Anayasa Mahkemesi ve HSYK üye seçimlerini düzenleyen maddelerde geçen ‘ancak bir aday için’ tümcelerini oybirliğiyle iptal etti.

Tuhaf bir durumdu bu. Mahkeme maddelerin esasına girmekle kalmamış, cümle içerisinde kelimeleri iptal etmişti.”

xxxxxxx

“2012 yılında TESEV’in düzenlediği ‘Referandumdan sonra HSYK’ başlıklı oturumda konuşan ve o sırada Ankara Hukuk Fakültesi profesörü olan Mithat Sancar, bu iptalin tuhaflığına dikkat çekmişti:

‘Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararını incelediğinizde inanılmaz bir mühendislik çalışmasıyla karşı karşıya olduğumuzu anlarsınız.

Bugüne kadar pek çok iptal kararı okudum, inceledim. Bu karardaki kadar ince mühendislik hesapları görmedim. Bu maddenin bir fıkrası, bir cümlesi değil, bir kelimesi iptal edildi. Bu kadar çok üstüne düşünülmüş bir müdahale ki…'”

Daha sonrasını merak ediyorsanız yazıyı bulup okumanızı tavsiye ederim.

Böylece “gizli askeri vesayetçilerin” propaganda teknikleri hakkında da bilgi sahibi olursunuz.

xxxxxxx

2010 referandumunda askeri vesayete karşı çıkanları hedef alan, “niye askeri vesayeti yıktınız” diye öfkelenen epeyce insan var.

Bugünkü Siyasal İslamcı iktidarın hukuksuz yönetimini o referanduma bağlıyorlar… Bu hukuksuzluğun, HSYK seçimleriyle ilgili o hayati maddenin değiştirilmesine dayandığını görmezden geliyorlar.

Akşener gibileri de kendi dönemlerindeki korkunç bir belgenin ortaya çıkmasını es geçip “askeri vesayeti yıkanlara” saldırmayı yeğliyorlar.

xxxxxxx

2010 referandumuyla ilgili söyledikleri yalanları hadi boş verelim…

Ama askeri vesayet döneminin “cinayet belgesi” karşısındaki bu ortak sessizliklerini nasıl açıklayacağız.

İşin bence daha çarpıcı yanı, askeri vesayetçiler ile iktidardaki Siyasal İslamcıların bu konudaki ortak sessizlikleri… Birlikte susuyorlar.

O zaman insan bir sormak istiyor:

Nedir sizin ortaklığınız? Bu ortak sessizliğiniz hangi gizli anlaşmanın ürünü?

Cumhuriyetin demokratikleşmesini engelleyen işte bu ortak sessizliktir…

Birbirine rakipmiş gibi görünenlerin demokrasinin ve gerçeklerin önüne elbirliğiyle indirdikleri bu “demir perdedir.









Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu