InstagramKöşe Yazarlarımız

Meclis’teki Krize Dair




Meclis’teki kriz bir süreden beridir devam ediyor. UBP içi gerilimler nedeniyle hükümet partilerinin Başkan seçecek yeterli oyu bulamadıkları artık tüm toplumun bildiği bir gerçek.

Makul bir rejimde, makul bir hükümet bu durumda istifa ederdi. Yeni bir hükümet kurulamıyorsa da erken seçim yapılırdı.

Ancak kktc rejimi makul bir rejim olmadığı gibi, UBP-DP-YDP de hükümet olmaya ölesiye bağımlı partilerdir. Yani etik nedenlerle istifa edemezler, kozlarını açıkta paylaşamazlar ve olası bir erken seçim riskini göze alamazlar!

Durum böyleyken Meclis’teki kriz ya var olan olağanüstü halin “normalleşeceği”, ya hükümet partilerinin kendi içlerinde yeni bir dengede uzlaşacağı ya da toplumsal muhalefetin “Meclis krizini rejimin krizine” çevireceği bir yola girecekti!

Bu noktada parlamentoda temsil edilen bir muhalefet partisi olarak CTP’nin nasıl bir tutum takınacağı önem arz ediyordu.

Çeşitli muhalefet odakları gibi Bağımsızlık Yolu da kendi ideolojik tutumuna göre, her bir spesifik durumda ne yapılması gerektiğine dair çeşitli görüşler ileri sürüyor.

Ama sürecin açtığı fırsat pencerelerine nasıl müdahale edileceği, ilgili öznenin bütüne dair yaklaşımı ile tutarlı olması gereken ideolojik bir tutumdur. Bugün işte bunu, “bütüne dair yaklaşım” konusunu yerimiz yettiğince tartışmak istiyorum.

***

Pratik politikada karşınıza çıkan neredeyse ilk soru, parlamentoya ilişkin tutumunuzun ne olacağıdır. Bu sorunun kabaca dört yanıtı vardır.

Söyledikleri bir yana (pratiklerine göre) “muhalif” siyasal özneleri yanıt bazında kategorize edersek, karşımıza şöyle bir tablo çıkar:

Sadece Sokak (YKP), Sadece Parlamento (CTP, TDP, HP), Ne Parlamento Ne Sokak (Afrika, Kıbrıslılar Birliği) ve Hem Parlamento Hem Sokak (Bağımsızlık Yolu, KSP)

Bunlar analize göre değil felsefi pozisyona göre şekillenir. Yani siyasetlerin TUTUMLARI felsefi pozisyonlarına göre şekillenir. Ülkedeki durumun analizi ise, bu felsefi pozisyonların NASIL yürütüleceğini belirler, NE olacaklarını değil!

***

Tutumunuzu felsefeniz, bu tutumu nasıl hayata geçireceğinizi analiziniz belirler. Analizi aynı olan siyasetler, tutumları farklı olduğu için farklı yollardan yürüyebilirler. “İşgal” analizi yapan Afrika ile YKP’nin farklı felsefelerden gelmelerinden dolayı tutumlarının farklı olması gibi.

Gerisini de örgütlenme beceriniz ve öngörülerinizin sağlamlığı şekillendirecektir. Felsefesi ve analizi benzer olan siyasetler beceri ve örgütlenme yeteneklerine göre başarılı veya başarısız olabilirler.

TDP ve CTP’nin aynı felsefi tutumda olmalarına rağmen pratikte farklı güçlerde olmaları veya “Sadece Sokak” diyen YKP’nin sokakta varlık gösterememesi gibi…

Dikkatinizi çekmiş olabilir, yukarıdaki felsefi kategorizasyonda BKP ve Sol Hareket’ten bahsedilmedi.

Bunun nedeni, birbirinden bölünmüş bu iki akraba siyasetin herhangi bir felsefesi olmamasıdır. Bu iki yapı bugüne kadar pratik ihtiyacına göre felsefe uydurmuş, bundan sonra da böyle davranacak gibi görünmektedirler.

***

Meclisteki kriz karşısında YKP ve peşinde sürüklediği bireysel boykot taraftarları istifa çağrısı yaptılar. Aynı çağrıyı yapan HP ise bunu felsefi bir noktadan değil, ülkedeki durumun analizi ile paralel yaptı.

Olası bir erken seçimde YKP “boykot” diyecekti, HP seçime girecekti ama mevcut durumda her iki parti de “istifa” çağrısı yapıyordu. Bunların ikisi de iç tutarlılığı olan tutumlardır.

Kendi felsefi tutumu ile (en azından 4 Kasım pazartesiye kadar) tutarsız davranan CTP oldu! CTP parlamento seçimlerine giren, bu kurumda görevler alan ve “sadece parlamento” felsefesi ile hareket eden bir parti olmasına rağmen, Başkan Yardımcılığı makamını kullanmayarak boykotçu bir tutum takındı.

Bu da Bağımsızlık Yolu dışında tüm öznelerin alkışları arasında, adım adım sürecin kilitlendiği ve UBP’nin oldu-bittilerine zemin hazırlayan yolu açtı!

***

Zorlu Töre’nin önce trip atarak sonra hastalık bahanesiyle koltuğu terk ettiği anda, CTP bu aracı kullanmaya başlamış olsaydı iki şey olacaktı: Birincisi oturumlara üç gün boyunca ara verilmeyeceğinden UBP içi kriz halkın önünde şiddetlenerek yaşanacaktı.

İkincisi de “hayırların evetlerden fazla olduğu”, “çift mühürlü pusulaların geçerli sayıldığı” senaryolar asla yaşanmayacaktı!

Bunun sıradan insanların günlük sorunlarını Meclis önüne taşıdıkları bir karnaval havasına döndürüldüğünü; sokağın eş zamanlı ve kendi gündemi ile kaynadığını; Meclis önünün her derdi olanın buluştuğu bir çadır kente dönüştüğünü hayal edin…

Bağımsızlık Yolu ilk günden itibaren bunu anlatmaya çalıştı. Parlamentoda siyaset yapmayı önüne koyan, sine-i millet çağrılarına kendi analizi çerçevesinde “hayır” diyen bir partinin; boykotçulara prim vermesi felsefi bir tutarsızlıktır. Ve felsefi tutarsızlıkların pratik bedelleri olur.

O bedel Ziya Öztürkler gibi birisinin, oldu-bitti ile bu topluma Meclis Başkanı olarak dayatılması oldu!

Dahası CTP’yi “beğenmiyorsanız istifa edin” diyen Arıklı’nın diline düşüren de bu tutarsız tutumdur!

CTP bu tavrını devam ettirseydi süreç çok daha olumsuz yerlere gidebilirdi. Ancak neyse ki Pazartesi günkü oturumda CTP bu tavrından vazgeçtiğini gösteren adımlar attı.

Bu olumluluk geç kalınmış olmasından dolayı kaçan fırsatları elbette telafi etmez. Gene de zararın neresinden dönülse kârdır!

Son olarak “hem parlamento hem sokak” ekseninin dışında, Meclis krizini bir rejim krizine çevirme olanağı yoktur!

Böylesi bir tutumun ayrıntılı aktarımını ve CTP’nin rejim için bir kriz yaratmak isteyip istemediğini tartışmayı da başka bir yazıya bırakalım.









Başa dön tuşu