InstagramKöşe Yazarlarımız

Antalya, Datça ve Fethiye






Baf’dan Rodos’a uçacaktık güya, oradan da gemi alıp Datça’ya geçecektik. En kısa yol buydu, ama kışın Rodos’a uçuş yok, bu nedenle Antalya’ya uçtuk.

Antalya’da teyzemin kızı Sencan sımsıcak karşıladı bizi. Sencen Şehir Tiyatroları‘nda oyuncu ve solist. On yıldan fazladır Antalya’da yaşıyor.

Son olarak yirmi yıl falan önce gelmiştim Antalya’ya. Sencan burada olmasa bir yirmi yıl daha geleceğim yoktu doğrusu.

Gece yemek, şarap, muhabbet, sabah da bol yeşillikli bir kahvaltıdan sonra otobüs alıp Datça’ya yollandık.

Kardeşim Ergenç ile yolculuk yapmak her zaman zevkli ve keyiflidir. Ergenç beni en çok güldüren kişi.

Yedi saate yakın sürdü Datça’ya yolculuk. Muhteşem dağlardan, ormanlardan geçtik, yine de kıçım ağrıdı oturmaktan ve son iki, üç saat sıkıldım artık.

Datça’ya vardığımızda akşam olmuştu. Bora karşıladı bizi. Bora, Doğu Batı sentezini çok iyi yapmış otuz yıllık bilge bir arkadaşımız. Birçok kimliği var ama en çok şairdir benim için. İndik ve sürprizleri sıralamaya başladı Bora.

Müthiş bir karşılama…

Es son 2008’de gelmiştik Datça’ya. Çok az şey kalmış belleğimde ilk ziyaretimizden geriye. Edebiyat dünyasında Can Yücel’in yaşadığı ve öldüğü yer olarak biliniyor Datça.

Hemen ertesi gün Knidos’a götürdü bizi Bora. Knidos Afroditi heykelini gördüğümden beri Datça’da en çok ilgimi çeken yer burası.

Rüzgâr altında dolaştık Akdeniz ile Ege Denizinin kesişme noktasındaki, çift amfi tiyatrolu Knidos harabelerini.

Datça deniz değil dağdır” diyor Bora. Her taraf dağ ve orman. Ücra ve sapa olduğu için sürgün yeriydi eskiden. Kadın erkek herkesin bu kadar içmesinin nedeni burada saklı herhalde.

Son gün Can Yücel ve eşi Güler Yücel’in mezarlarını ziyaret ettik. Her gün yürüdük ve yüzdük Datça’da, bir uçtan öbür uca her yeri gezdirdi dolaştırdı, rehberlik etti bize Bora.

Çok güzel şeyler yedik, içtik. Dağa, ormana ve akarsuya doyduk. Gerçekten de şımarttı bizi Bora.

Datça’da üç gün geçirdikten sonra transfer aracıyla Dalaman garına gittik, oradan da dolmuş alıp kırk dakika uzaklıktaki Fethiye’ye…

1992 ile 96 arasında Fethiye’de yaşadım ama 96 yılında ayrılınca bir daha dönmedim. Neredeyse otuz yıl olmuş. Feci değişti. Anılar, anılar, anılar, çok fazla anım var burada.

Çok tuhaf oldum, kanım kaynadı. Eski günlerin girdabına yakalandım. Kaç ayrılık, kaç kavuşma yaşadım burada!

Siz buradayken 20 bindi Fethiye’nin nüfusu, şimdi 200 bin oldu” diyor bizi karşılayan; yaşayan efsane Kaptan Sugar. Sugar hiç değişmedi, aynı.

Onca zamandan sonra deliler bile hatırladı bizi Günlükbaşı’nda, şaşırdık.

Eskiden yaşadığımız Günlükbaşı kökten değişti, hiçbir yeri tanıyamadım.

Çalış Plajındaki hoteller, lokantalar, barlar da değişti, ama o çok sevdiğimiz, özlediğimiz ve nereye gitsek yanımızda götürdüğümüz manzara değişmedi.

Gece anılar çullandı üstüme, aşırı çalıştı kalbim ve belleğim, uyuyamadım. (Rüyamda, uyuyamadığımı mı gördüm yoksa?)

Ertesi günü saatte 160 kilometre hızla götürdü bizi Kaptan Sugar Antalya’ya. En azından bir gün daha kalmak istedik Fethiye’de ama zamanımız yoktu.

Antalya’da son akşam, Sencan’ın da rol aldığı Nazım Hikmet’in ‘Kafatası’ oyununu izledik 600 kişilik Şehir tiyatroları salonunda.

Çok yol teptik altı günde. Eski ile şimdi arasında gidip gelmekten başımız döndü. Anıları, arkadaşlıkları tazeledik.

Unutulmaz deneyimler yaşadık…









Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu