InstagramKöşe Yazarlarımız

Kıbrıs’ta İnsan Ticareti






Bulunduğu ülkeye göre biçimlenen bir suç ağı: Kıbrıs’ta insan ticareti

Kıbrıs, coğrafi konumu ve siyasi bölünmüşlüğüyle, insan ticaretinin en acil ve karmaşık görülen sorunlarından birine ev sahipliği yapmaktadır.

Polis Genel Müdürlüğünün başlattığı son soruşturma, Kıbrıs’taki bu sorunun ne denli derinleştiğini gözler önüne sermektedir.

İnsan ticareti, yalnızca bir suç değil, aynı zamanda bir toplumun sosyo-ekonomik, kültürel ve siyasi yapılarındaki ciddi kırılmaları da açığa çıkaran bir göstergedir.

İnsan ticaretinin, cinsel sömürü, emek sömürüsü, borç esareti, organ ve doku ticareti, zorla dilendirme, zorla evlendirme ve daha pek çoğu gibi farklı biçimler almaktadır.

Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi‘nin (UNODC) verilerine göre ise, insan ticaretinin en yaygın iki türü ise zorla çalıştırma ve cinsel sömürüdür. İnsan ticareti, yalnızca bir suç olmanın ötesine geçer; o aynı zamanda içinde bulunduğu ülkenin içindeki algılar, kültürel önyargılar ve yanlış anlamalarla da şekillenir.

Kıbrıs’ta, insan ticaretinin mağdurları çoğu zaman “ekonomik” sebeplerle bu duruma düştükleri düşüncesiyle dışlanır.

Ancak, insan ticareti organizasyonlarının mağdurları nasıl manipüle edip, aldatmaya dayalı sistemler kurdukları konusunda ciddi bir bilinç eksikliği mevcuttur.

Mağdurlar, çoğu zaman bir “yardım arayışından” çok, sadece “kaçmak” için mücadele ederler. Bu da hem mağdurların hem de toplumsal yapının sorunu görmezden gelmesine neden olmaktadır.

İnsan ticareti konusu o kadar derin ve geniş bir yelpazeye sahiptir ki, feminist çalışmalar, postkolonyal çalışmalar, eleştirel ırk çalışmalarına ve Marksist perspektiflere kadar pek çok farklı akademik alt dal, konuyu farklı bakış açılarıyla incelemektedir.

Bu çeşitlilik, sorunun toplumsal ve kültürel boyutlarını anlamada ne denli önemli bir yer tutmaktadır.

İnsan ticareti her yerde yaşanabilir. Ancak çoğunlukla daha düşük gelirli ülkelerden daha yüksek gelirli ülkelere doğru bir hareketlilik söz konusudur. Bu suç, geniş çaplı bir suçtur ve karlı bir iş kolu haline gelmiştir.

İnsan ticareti, insanların zorla, aldatma yoluyla ya da dolandırıcılıkla işe alınıp, taşınarak, alıkonularak ve çeşitli şekillerde sömürülmesi anlamına gelir. Ne yazık ki, bu suçun gerçek boyutlarını tam anlamak oldukça zordur.

İnsan ticareti, çoğunlukla toplumların içsel eşitsizliklerinden beslenir. Sosyal eşitsizlik teorisi, yoksulluk, eğitim eksiklikleri, cinsiyet ayrımcılığı ve ekonomik fırsatsızlıkların bu tür suçları nasıl beslediğine dikkat çeker.

Zorla çalıştırılan ya da cinsel sömürüye uğrayan bireylerin çoğu, toplumun en alt sınıflarından gelen ve eşitsizliklere maruz kalmış kişilerdir.

Bu eşitsizlik, insan ticaretinin temelde sistematik bir şekilde işlediğini ve insanların bu çarkın içinde daha da derinleşerek sömürüldüğünü gözler önüne serer. İnsan ticareti, yoksulluk, çatışma, iklim değişikliği gibi küresel sorunlarla sıkı bir bağ içerisindedir.

Çatışmalar, zulüm, yoksulluk, siyasi istikrarsızlık, eğitim ve iş imkanlarının kısıtlılığı, göç ve yerinden edilme, cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılık, doğal afetler ve iklim değişikliği gibi faktörler, insan ticaretini besleyen zeminleri oluşturur.

Dünya nüfusunun yarısından fazlası günde 6,85 dolardan daha az bir gelirle yaşamını sürdürüyor ve bu durum, milyonlarca insanı sömürüye açık hale getiriyor. İnsan ticaretini gerçekleştiren kişiler, insanların çaresizliğinden ve eşitsizlikten faydalanarak onları kandırıyor.

Mağdurlara, vaat edilen iyi yaşam şartları yerine, sömürü ve istismar sunuluyor. Genellikle bu kişiler, açık şiddet ya da manipülasyonlar aracılığıyla mağdur edilmekte.

Kaçak göçmenler ve zor durumda olan insanlar, yaşam koşullarını iyileştirmek için iş ararken, en çok bu tür suçların mağduru oluyorlar.

Postkolonyal çalışmalar, Küresel Güneyin daha yoksul ülkelerinin genellikle insan ticaretinin kaynak ülkeleri olarak görüldüğünü, Küresel Kuzeyin ise genellikle varış noktaları ya da transit noktaları oluşturduğunu ortaya koyuyor.

Kadınlar, çoğunlukla cinsel sömürüye tabi tutulurken; erkekler ve çocuklar ise tarım, inşaat ve ev işlerinde zorla çalıştırılmaktadır. Dil ve kültürel engeller ise mağdurların, haklarını savunmalarını ve yardım aramalarını güçleştirmektedir. Birçok mağdur, mağduriyetlerini kabul etmekte zorluk yaşayabiliyor. Bu durum, onları daha da savunmasız hale getiriyor.

Kıbrıs’ta insan ticareti ile ilgili farkındalık ve toplumun bu konuya yaklaşımı, genellikle tabu olmuş ve göz ardı edilmiştir.

Toplumun bazı kesimlerinde, mağdurların bu duruma kendi tercihleriyle düştükleri yaygın bir inançtır.

Ancak, insan ticareti organizasyonlarının mağdurları nasıl manipüle ettiği ve kandırdığı konusundaki farkındalık eksikliği, daha fazla mağduriyet yaratmaktadır.

Değinmek istediğim iki diğer nokta var: Son 15 yıl içinde çocukların insan ticaretindeki oranının üç katına çıkarak yüzde 35’e ulaşmış olmasıdır.

Verilere göre, her üç mağdurdan birini çocuklar oluşturuyor. Ayrıca, mağdurlar misilleme korkusundan dolayı yardım aramaktan çekiniyorlar.

Bu nedenle, verilere göre, mağdurlar genellikle kendi başlarına kurtulmayı tercih etmekte ve yetkililerden yardım almakta isteksizler.

Her ne kadar olması gereken bu olsa da proaktif polis faaliyetlerinin oranı sadece yüzde 28 olan bir konuda, öncelikle konuya dikkat çeken Özgür Gazete’ye ve ardından bu sorunu sahiplenen Polis Genel Müdürlüğü’ne teşekkür etmek isterim.

Afiyetle kalın.









Başa dön tuşu