InstagramKöşe Yazarlarımız

Kayıp Cennet






Eski kitaplara, eski şehirlere ve eski sevgililere dönmeyi severim.

Duygusal olarak yorucu olabilir belki bu, ama oldukça öğreticidir. Yitirdiğim şeyleri bulurum veya unuttum şeyleri hatırlarım geriye dönünce.

John Miton’un (1608-1674) Kayıp Cennet’i (Paradise Lost) arada bir döndüğüm eski kitaplardan bir tanesi. Sadece adı bile heyecan verici. İngiliz edebiyatının en meşhur klasik epik şiiri bana kalırsa.

1667 yılında yayınlandı Kayıp Cennet’in ilk versiyonu. 1652’de tamamen kör olmuştu Milton, yani kör haliyle yazdı, daha doğrusu yazdırdı bu kitabı.

Dört defa evlendi Milton, son iki evliliğini gözleri görmezken yaptı. Öyle görünüyor ki o söyledi, üçüncü eşi Katherine ve dördüncü eşi Elizabeth’e de kayıt etti söylediklerini.

Hiçbir zaman bir seferde baştan sona okuyamadım bu şiir kitabını. Oradan buradan dalıp çıktım içine. Bazen başından başladım okumaya, bazen sonundan, bazense ortasından. Dilinin eskiliği nedeniyle okuması zor bir kitap.

Adından da anlaşılacağı gibi Havva ve Adem’in cennetten kovulmasını anlatıyor bu kitap. Ayrıca, tanrıyla şeytanın çatışmasını. Benim daha çok ilgimi çeken bu bölüm. İsteyerek veya istemeyerek şeytanın tarafını tutuyor Milton bu şiirlerde. Kitap yayınlanınca Hıristiyanlığa saldırı olarak algılanıyor ve başı belaya giriyor bu nedenle.

Aslında kitabı tanıtmak için yazmıyorum bu yazıyı. Benim için cennetin ne ifade ettiğini düşünürken çalışma masamın üstünde duruyordu bu kitap.

Bir insanın cennetinin çocukluk olduğunu söylüyor bize edebiyat. Doğrudan çocukluğuma götürüyor beni, bahçelere kırlara, tepelere giden bu toprak yol. Evet, çocukluğuma gidiyor ama cennete değil. Savaş, göç ve yokluk nedeniyle çocukluğumun cennet olduğunu söyleyemeyeceğim.

Ancak hayal gücümle ziyaret edebildiğim bir yer değil cennet (Kutsal kitaptaki cennetten söz etmiyorum burada.) Gezdiğim gördüğüm, bulunduğum, deneyimlediğim yerler sayesinde oluştu elbet bendeki bu cennet imgesi.

Zaman/mevsim, yer/mekan ile ruh hali/duygu örtüşmesidir benim için cennet. Büyük ve bütün bir şey değil, parça parçadır.

Mesarya’da ağaca hasret büyüdüğüm için olacak, içinden nehir akan orman veya iki dağ arasındaki yeşil vadidir benim için cennet. Böylesi bir yerde yaşayan birisi içinse güneşli bir kumsal ve denizdir belki de cennet, bilmiyorum. Herkes için başka bir yer/şey olabilir. Çöl içinse cennet diyemeyiz herhalde. Yine de eminim birisi çıkıp, ‘benim cennetim çöldür’ der mutlaka.

Aşk da bir çeşit cennet değil mi? Yitirilince de, kayıp cennet haline gelmiyor mu? Yitirilmiş anne veya baba da kayıp cennet olamaz mı? Hepsinden önemlisi anne baba için evlat cennetten başka nedir ki?

Ne geçmişte, ne de gelecektedir benim için cennet, şimdi ve buradadır. Hayallerimizi gerçekleştirdiğimiz yerdir cennet. Şöyle bitirelim o zaman: Another day in Paradise (Cennette bir gün daha)…











Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu