Tatar’ın Utanç Verici Yükselişi
Polly Peck’ten Kıbrıs’ın Kuzeyinde Kukla Makama: Ersin Tatar’ın Utanç Verici Yükselişi
Geçmiş; bir insanın kim olduğunu anlamak için en iyi pusuladır. Hele ki bu kişi, bir halkın kaderini şekillendirecek pozisyona gelmişse, geçmişine bakmak bir tercih değil, zorunluluktur.
Ersin Tatar’ın bugün Kıbrıs’ın kuzeyinde “Cumhurbaşkanı” olarak oturduğu koltuk, aslında bir halkın iradesini hiçe sayan kirli bir sürecin sonucudur.
Kariyerine baktığımızda, bu makamı hak ederek değil daha önce de içinde bulunduğu şaibeli ilişkiler ve dış müdahaleler sayesinde elde ettiğini görmek zor değil.
Polly Peck: Tatar’ın Pis İşlerle Tanıştığı Yer
Tatar’ın geçmişini anlamak için 1980’lere, Londra’daki Polly Peck skandalına gitmek gerekiyor.
Polly Peck, Asil Nadir tarafından yönetilen, devasa bir finansal imparatorluk gibi görünen ancak içeriden çürümüş bir şirketti.
Şirketin mali usulsüzlüklerle dolu olduğu ortaya çıkınca, büyük bir çöküş yaşandı ve yatırımcılar milyonlarca pound kaybetti.
Peki, bu olayın Ersin Tatar’la ilgisi ne? Tatar, o dönemde Polly Peck’in mali işler departmanında çalışıyordu.
Şirketin CEO’su Asil Nadir, İngiltere’den kaçıp Türkiye’ye sığınırken, Tatar’ın da bu süreçte çeşitli finansal işlemlerde rol aldığı iddia edildi.
İngiltere’de Ağır Dolandırıcılık Dairesi (SFO), Polly Peck soruşturmasını yürütürken, Tatar’ın adı da sık sık geçti.
Elbette, “ustalıkla” suçlamalardan sıyrıldı ama bu onun masum olduğu anlamına mı geliyor?
Yoksa o dönemden beri birilerinin gölgesinde, gerektiğinde “kullanılabilecek” biri olarak mı görüldü?
Siyasi Kariyer: Bağımsızlık mı, Biat mı?
Polly Peck’te yaşananlardan sonra Tatar, Türkiye’ye döndü ve burada çeşitli işlerde çalıştıktan sonra Kıbrıs’ın kuzeyine yerleşti.
Medya sektörüne girip Kanal T’yi kurdu, ardından UBP çatısı altında siyasete atıldı. Birkaç yıl içinde milletvekili, Maliye Bakanı ve nihayetinde Başbakan oldu.
Ancak gerçek yükselişi 2020 yılında yaşandı; ama kendi başarısıyla değil, Türkiye’nin ona sunduğu ihale ile.
2020 seçimleri, Kıbrıs Türk halkının iradesini tamamen hiçe sayan bir seçim mühendisliğiyle tarihe geçti. Türkiye, açıkça Tatar’ın seçilmesi için baskı yaptı, kaynak aktardı ve Mustafa Akıncı gibi “kontrol edilemez” bir figürü devre dışı bırakmak için tüm gücünü kullandı.
Sonuç olarak, Tatar seçimleri “kazandı”. Ama gerçekten kazanan o muydu? Yoksa bu, Kıbrıs’ın kuzeyini daha da Türkiye’nin kuklası hâline getiren bir operasyonun zaferi miydi?
Kukla Yönetim, Kukla Başkan
Tatar, seçimleri kazandıktan sonra “lider” olacağını zannetti. Ama gerçekte, Kıbrıs’ın kuzeyinde sahnelenen tiyatronun figüranı olmaktan öteye gidemedi.
Türkiye ne diyorsa onu yaptı ne istiyorsa ona imza attı. Maraş’ın açılması, Kıbrıs sorunundaki söylem değişiklikleri, ekonomik kararlar…
Bunların hiçbiri Kıbrıslı Türklerin iradesiyle alınmadı, aksine Ankara’nın talimatları doğrultusunda şekillendi.
Tatar’ın en büyük meziyeti ne mi? Bunu anlamak için biraz dikkatli bakmak yeterli.
Tatar, Kıbrıs’ın kuzeyinde halkın gözünün içine baka baka yalan söyleyen, geçmişindeki finansal skandallardan sıyrılmış ama halkına hesap vermeyi hiç düşünmemiş, biat etmeyi kendine düstur edinmiş bir “başkan”. O, iradesi olmayan, sahte bir lider.
Sonuç: Kimseyi Kandırmayalım, Gerçekleri Konuşalım
Kıbrıs’ın kuzeyinde bugün yaşanan krizler, ekonomik çöküş, Türkiye’ye bağımlılığın daha da derinleşmesi, toplumun iradesinin yok sayılması…
Tüm bunların merkezinde Ersin Tatar gibi siyasiler var. Ama unutmamak gerekir ki, Tatar sadece bir sembol.
Onun yerini alacak bir başkası da aynı sisteme hizmet ettiği sürece farklı bir sonuç doğurmayacak.
Peki Kıbrıslı Türkler ne yapacak? Kendi geleceklerini belirlemek için harekete mi geçecekler, yoksa Tatar gibi atanmış kuklaların elinde oyuncak olmaya devam mı edecekler?
Eğer cevap ikinci şık ise, o zaman bu toplumun da kendine sorması gereken bir soru var:
İradesini bu kadar kolay teslim eden bir halk, gerçekten özgürlüğü hak ediyor mu? Veya sandığı kadar özgür mü?