InstagramKöşe Yazarlarımız

Asgari Ücret ve Hakikât






Asgari Ücret hayat pahalılığından 3,62 puan düşük bir artış alarak brüt 43 bin 469 TL oldu.

Bu Sigorta ve İhtiyat Sandığı kesintilerinden sonra kktc vatandaşları için aylık 37 bin 818 TL’lik net maaş anlamına geliyor.

Bu miktarın gıda, barınma, ulaşım gibi giderlerin karşılanmasına yeterli olmadığı bir yana, özel sektör çalışanlarına layık görülen artışın kamu çalışanlarından düşük olması da toplumsal bir travmaya neden oldu.

Evet mevcut asgari ücret yaşamak için yeterli değil ve bu maddi bir sorundur. Ama konunun bir de manevi yönü var.

Herkes aynı marketten alışveriş yaparken, kamu çalışanları için yüzde 11,12 olan hayat pahalılığının, asgari ücretli için yüzde 7,5 olması halkın yüzünde bir tokat gibi patladı. Bu sürecin sonunda özel sektör çalışanları haklı olarak kendilerini aşağılanmış hissediyorlar.

***

Konunun nispeten olumlu yönleri de var; Otuzdan fazla kamu sendikasının asgari ücret sürecine müdahil olması, eylem ve yürüyüş düzenlenerek özel sektör emekçilerinin sıkıntılarının gündeme getirilmesi, emek cephesinde sendikasız işçi çalıştırmanın yasaklanması yönünde bir mutabakat oluşması ve hayat pahalılığı oranının asgari ücret artışı için taban kabul edilir duruma gelmesi…

Tarih bilenler şunu da bilir ki; yenilgi gibi yaşanan zaferler, zafere gebe yenilgiler vardır. Patronlar ve hükümet, asgari ücrete yapılan itirazın karşısında birlikte durarak bir kazanım elde ettiklerini düşünseler de elde ettikleri bir Pirus Zaferi’dir. Emek hareketi açısından ise yaşanan zafere gebe bir yenilgidir.

Evet emek hareketi bu süreçte maddi ve moral bir kayıp yaşadı. Ancak bunun zafere gebe olduğu, halkın ezici bir çoğunluğunun hislerini melankoli değil öfke ile dışa vurmasından bellidir. Yenilgileri ağlak bir ruh hali ile değil, öfkesini bileyerek göğüsleyen sınıflar bir sonraki karşılaşmaya çok daha avantajlı başlar. Bizde yaşanan da işte budur.

Çalışma bakanının bir sonraki asgari ücret artışını işaret etmek zorunda kalması ve o tarihte bu kaybın telafi edileceği sözünü vermesi, yani bugün hükümetin üzerinde biriken öfkeyi ileriki bir tarihe doğru savuşturmaya çalışması; halkın öfkesinin yakıcılığındandır.

Ama kazanmak için iki şeye daha ihtiyacımız var: Akıl ve hakikât!

***

Asgari ücretin insanca yaşam için maddi olarak yetersizliği ortada olduğu halde, halkı en çok inciten ve öfkesini bileyen olgu; kamu emekçilerine yapılan artış ile asgari ücrete yapılan artışın arasındaki yüzde 3,62’lik farktır.

Ama zannedilmesin ki bu yüzde 3,62 çok büyük bir maddi fark yarattığı için öfke sebebi olmuştur! Bu oranın brütteki karşılığı bin 463 TL’den, netteki karşılığı bin 272 TL’den ibarettir. Ama halkın adalet duygusunda yarattığı tahribat dünyalara bedeldir.

Çünkü en azından 2023 yılından beridir asgari ücret artışının hayat pahalılığı oranının altında kalmaması gerektiği, kamuoyunun ortak vicdanında kabul görmüştür.

Bu beklentinin nispeten yeni bir olgu olduğunu ve Bağımsızlık Yolu’nun 2018 yılından beridir yürüttüğü “Asgari Ücret En Düşük Kamu Maaşına Eşitlensin ve Hayat Pahalılığı Oranında Arttırılsın” kampanyası ile oluştuğunu önceki yazımda ayrıntılı olarak anlatmıştım. Bundan önce böyle bir beklenti yoktu ve hatta gerçekleştirilen artışlara bakıldığında hiçbir hükümet döneminde böyle bir pratik de yoktu.

Bunu anlamak önemlidir çünkü emek hareketinin ne yönde geliştiğini ve patronlara ittifak kurmuş olan hükümetleri nasıl baskı altına aldığını anlamak için elzemdir.

Hayat pahalılığı oranında asgari ücret artışı beklentisi; yarınki kazanımları hazırlaması, 2024 yılı boyunca uygulanması ve 2025 yılının başında kaybedilir gibi olduğunda öfke fırtınası yaratmasına bakıldığında, emek hareketinin çıtasını yukarıya taşıyan somut bir kazanımdır.

Bu kazanımı inkâr etmek ise emek hareketinin tarih bilincine, kazandıklarını kavramasına ve yarının mücadelesine zarar verir. Hükümetin cebimize ve maneviyatımıza yaptığı saldırıyı; aklımıza yönelterek tamamlar. Hakikâti kavrayan akıl olmadığı zaman, zafer mümkün değildir.

***

Tüm bunları neden yazdım? Demagoji konusunda her geçen gün kendini geliştiren Devrim Barçın’ın, 31 Ocak tarihinde kişisel sosyal medya hesabından yaptığı manipülasyon, aklımıza ve hakikâte saldırdığı için!

Asgari Ücret’e tarihinde 3 kez HP oranı altında artış yapılmış olup 3’ü de UBP hükümetleri dönemindedir” diyor Barçın. Bu cümleye bakarsanız 1976’dan beridir belirlenmekte olan asgari ücretin, sadece üç kez hayat pahalılığı oranının altında kaldığını, geriye kalan tüm asgari ücretlerin hayat pahalılığı oranına göre belirlendiğini düşünebilirsiniz. Bu koskoca bir yalandır!

1976 yılından beridir asgari ücret onlarca kez hayat pahalılığının altında belirlenmiştir. Hatta hayat pahalılığı oranında veya üstünde belirlenmesi, altında belirlenmesinden daha azdır. Asgari ücret 2024 yılına kadar ezici bir çoğunlukla ve tüm hükümetler döneminde hayat pahalılığının altında belirlenmiştir.

Mesela son CTP’li hükümette 1 Eylül 2018 tarihinde hayat pahalılığı yüzde 22,98, asgari ücret artışı yüzde 10,78 olarak yani hayat pahalılığından az belirlenmiştir. CTP-DP ve CTP-ÖRP hükümetlerinde de böyle örnekler mevcuttur.

Devrim Barçın yukarıdaki yalanı uydurarak, emek hareketinin 2018 sonrası elde ettiği somut bir kazanımı halının altına süpürmeye; emekçi sınıfın tarih bilincine saldırarak onu süreci kavramaktan mahrum bırakmaya çalışmış oluyor! Hem aklımıza hem hakikâte saldırıyor…

Devrim Barçın gerçeği bilmiyor mu? Elbette biliyor! Peki neden bu bariz yalanı söyleme ihtiyacı hissediyor? Çok basit, halkın öfkesini CTP’ye oy olarak devşirmek için!

Eğer söylediği gerçek olsa, CTP için oy hamlesi yapmasında hiçbir sakınca yoktur. Ama söylediği sadece CTP için değil, gelmiş geçmiş hiçbir parti ve hükümet için doğru değildir. Devrim Barçın’ın anlamadığı şey, asgari ücret mücadelesinin kendi milletvekilliğinden veya partisinin hükümet olup olmamasından çok daha derin bir şeye, onun bir gençlik hevesi olarak geçmişte bıraktığı sınıf mücadelesine tekabül ettiğidir!

***

Hakikâti kendi dar parti çıkarları için manipüle edenlerin işçi sınıfının mücadelesine verdikleri zarar, onun maddi ve manevi dünyasına saldıranlardan daha büyüktür. Çünkü emekçilerin moral için de maddi kazanım için de akla ve hakikâte ihtiyacı var.

Gerçekleri eğip büken demagogların anlamakta zorlanacağı bir olgudur bu. Özel sektör emekçilerinin asgari ücret başta olmak üzere yaşadığı zulüm; hükümetler üstü bir olgudur.

Kıbrıs’ın kuzeyinde gelmiş geçmiş bütün hükümetlerin üstünde oturan gerçek iktidar sermayedir ve Devrim Barçın kendi partisi için bir istisna uydurmaya çalışsa da yalanı gerçeğin duvarına toslamaya mahkumdur!

Ne mutlu kazanmak için hakikati eğip bükmeye ihtiyaç duymayanlara. Çünkü Gramsci’nin de dediği gibi, “Hakikât hala devrimcidir!”











Başa dön tuşu