Asgari Ücret Neden Yüzde 7,5 Arttı? Sarı İneği Verecek Miyiz?
Yüzde 7,5 oranında artış yapılan Asgari Ücret (AÜ), 1 Ocak 2025 tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde brüt 43 bin 469 TL olarak belirlendi.
Kamu çalışanları için belirlenen Hayat Pahalılığı (HP) yüzde 11,12 iken, AÜ’e yapılan artışın yüzde 7,5 oranında kalmasının, kamuoyunda büyük bir öfke ve şaşkınlık yarattığı rahatlıkla gözlemlenebilir.
Bu yazı boyunca son on dört yılın verilerine odaklanarak; HP oranı ile AÜ artışı arasındaki farkın bize ne zaman ve niçin şaşırtıcı gelmeye başladığını, AÜ belirleme sürecinin bu süre zarfında hangi dinamiklerden etkilendiğini, bugün bu sürecin neresinde olduğumuzu ve bizi bekleyen gelişmeleri masaya yatıracağız.
Başta muhalif parti temsilcileri olmak üzere birçok kişi bu orantısızlığı eleştiriyor; yaşananın bir skandal, beklenmedik bir durum, şaşırtıcı bir gelişme, akla hayale sığmayacak bir haksızlık olduğuna dair yorumlarda bulunuyor.
Yazılıp çizilenlere bakılarak, AÜ artışlarının HP rakamları ile örtüşmesinin yasal bir zorunluluk veya bir tür teamül olduğu düşünülebilir. Oysa durum bunun tam tersidir.
AÜ geçtiğimiz 14 yıl içerisinde çeşitli defalar HP’nin altında artışlar görmüştür. Bazı örnekler vermek gerekirse 01.01.2013’de UBP hükümeti döneminde AÜ, HP’nin 9,47 puan altında belirlenmiştir.
Bu fark 01.11.2014 CTP-DP hükümetinde 0,32 puan; 01.07.2016 UBP-DP hükümetinde 1,38 puan; 01.09.2018 CTP-HP-DP-TDP hükümetinde 12,12 puan; 01.08.2019 UBP-HP hükümetinde 0,25 puan; 01.07.2022 UBP-DP-YDP hükümetinde 15,15 puan olmuştur.
Dahası 2009-2011 arası 14 ay ve 2011-2013 arası 24 ay boyunca hiç AÜ belirlenmemiştir.
Devrimci Bir Talebin Öyküsü
Hafızasını biraz zorlayanlar veya eski gazeteleri karıştırarak araştırma yapanlar görecektir ki; yakın geçmişe kadar AÜ ile ilgili konuşulurken HP’nin sözü dahi edilmemekte ne kamuoyu ne sendikalar ne de hükümet yapılacak olan artışa ilişkin böyle bir kritere başvurmamaktaydı.
Yani artışların HP’nin altında veya üstünde olması gibi bir konu çok yeni bir konudur.
Peki nasıl oldu da AÜ’e yapılacak olan artışların HP oranının altında kalmaması bir beklenti haline dönüştü?
01.03.2018’de Dörtlü Koalisyon döneminde AÜ yüzde 8,74’lük artışla 2 bin 365 TL olarak belirlenmişti. Bu miktar, o günün şartlarında 190 TL’ye tekabül ediyordu.
Kamuoyundan artışın düşüklüğü nedeniyle büyük bir tepki alan dönemin Çalışma Bakanı Zeki Çeler; mevcut yasa ile elinden daha iyisinin gelmediğini söyleyerek, kendisini eleştirenlere özel sektör emekçilerinin maaşlarını iyileştirecek daha iyi bir fikirleri varsa 06.04.2018 tarihine kadar önerilerini yapmaları için süre verdi. Çeler bu sürenin sonunda önerileri değerlendirerek hükümete sunacağını açıkladı.
Bu meydan okumayı bir fırsat olarak gören Bağımsızlık Yolu, “Asgari Ücretin En Düşük Kamu Maaşına Eşitlenmesi ve Hayat Pahalılığı Oranında Arttırılması” yasa taslağını hazırladı.
Zeki Çeler’i 31.03.2018’de makamında ziyaret ederek hazırladığı taslağı teslim eden Bağımsızlık Yolu, bugün özel sektör çalışanlarının kalbini feth etmiş olan talebi bu vesileyle şekillendirmiş oldu.
Zeki Çeler topladığı önerilerin akıbeti ile ilgili daha sonra hiçbir açıklama yapmadığı için konu hükümet nezdinde kapanırken; bu talep AÜ belirleme sürecine fiilen etki eden bir unsura dönüştü.
Bir Yasa Önerisinin Getirdikleri
“Asgari Ücretin En Düşük Kamu Maaşına Eşitlenmesi ve Hayat Pahalılığı Oranında Arttırılması” önerisinin kamuoyunda yaygın destek bulması, ileri görüşlü sendikalar tarafından söylem düzeyinde de olsa sahiplenilmesi ve siyasal olarak güçlenmesi ile iki somut gelişme yaşandı ve bu da özel sektör emekçilerinin maaşlarına doğrudan yansıdı.
1- Bu talepten sonra kamuya verilen HP ve belirlenen AÜ, tarih ve sayı bazında örtüşme eğilimine girdi.
01.01.2011-31.12.2017 arasındaki 7 yılda kamuya 14 kez hayat pahalılığı verilirken, asgari ücret sadece 8 kez arttırılmıştı. Bu talebin yaygınlaşması sonucunda 01.01.2018-31.12.2024 arasındaki 7 yılda kamuya 16 kez hayat pahalılığı verilirken asgari ücret 15 kez arttırıldı. (Bkz. Grafik 1)
Bağımsızlık Yolu’nun genel seçimlere girip bu talebi daha geniş kitlelere duyurduğu 01.01.2022 tarihinden itibaren ise HP ve AÜ sekizer kez belirlenerek hem sayı hem tarih olarak birebir örtüşür hale geldi.
Bugün yaygın bir beklenti haline gelen “kamuya her HP verildiğinde AÜ’in de belirlenmesi” sadece üç yıldır uygulanmakta olan bir pratiktir. 2022 yılından önce böyle bir örtüşme hiç olmamıştır.
2- AÜ artışları da bu mücadelenin bir kazanımı olarak, kktc tarihinde ilk kez 01.04.2018’den sonra HP’ye paralel hale geldi. Grafik 2’de HP’yi “100” kabul ettiğimizde, AÜ artışlarının yıllara göre değişimini görebilirsiniz.
Burada da gösterildiği gibi, 2018’den önce sistematik olarak HP’nin altında belirlenen AÜ, bu tarihten sonra HP’yi yakalamış hatta bir miktar aşmıştır.
01.01.2011-01.03.2018 periyodunda HP ile AÜ arasındaki artış farkı eksi 7,34’dür. Yani AÜ, bu dönemde HP’dan 7,34 puan daha düşük belirlenmiştir. Bunun tersine, 01.04.2018-01.01.2025 periyodunda aynı oran artı 1,62’dir.
Kısacası “Asgari Ücretin En Düşük Kamu Maaşına Eşitlenmesi ve Hayat Pahalılığı Oranında Arttırılması” talebi ile yükseltilen mücadele, özel sektör emekçilerinin hayatına sadece yedi yıl içerisinde elle tutulur somut katkılar sağlamış oldu.
Hayal Kırıklığının Nedenleri
Görülebileceği gibi, bu süreçte AÜ kamu maaşına eşitlenmese de talebin ikinci kısmı yani “hayat pahalılığı oranında artış” fiilen uygulanmaya başlamıştır.
Bu yasal bir kazanım olmadığı halde hem talebin akla yatkınlığından hem de üç yıllık fiili uygulamadan dolayı kamuoyunun gözünde normalleşmiştir.
Öyle normalleşmiştir ki on yıllardır tam ters bir pratiğin varlığı unutularak, bu uygulama sanki her zaman böyleymiş, aksi mümkün değilmiş gibi kanıksanmıştır.
Arkasında ciddi bir örgütsel güç biriktirilmemiş veya yasal düzenlemelerle garanti altına alınmamış fiili kazanımlar yapıları gereği kırılgan olurlar. Bu tür kazanımların normalleştirilmesi, sınıf mücadelesinde rehavete ve kalıcı olmayan kazanımların kalıcıymış gibi algılanmasına neden olacaktır. Böylece kamuoyunda “nasıl olsa kamuya artış verilirken AÜ de artacak”, “nasıl olsa AÜ artışı en az HP kadar olacak” beklentileri oluştu.
Bu beklentilerin yasal bir dayanağı veya örgütlü güce dayalı yığınağı olmadığı için; 01.01.2025’den itibaren geçerli AÜ, Komisyon’daki sekiz oyla HP’den 3,62 puan daha düşük belirlenebilmiştir.
İşte yüzde 7,5’luk artışın toplumsal muhalefette yarattığı hayal kırıklığının nedeni budur. Gerçek hayatta mevzi kazmak yerine, beklentilere dayalı hayaller kurulmasının sonucu, her zaman hayal kırıklığı yaratır!
Patronların Karşı Saldırısı: Neden yüzde 7,5?
2011-2018 periyodu patronlar için bir cennetti. Grafik 3’den de görülebileceği gibi reel AÜ, yedi yıl boyunca tüm hükümetler döneminde istikrarlı bir şekilde azaldı.
Bin 300 TL olarak belirlenen 01.01.2011 AÜ’i, 01.01.2018’e gelindiğinde reel olarak bin 148 TL’ye gerilemişti.
İşçilerin bu 7 yıldaki toplam kaybı (yani patronların kazancı) 10 bin 934 TL’dir. Bu 2011 AÜ’ne göre, patronların cebinde kalan 8,4 aylık maaş anlamına gelir.
2018 sonrasında AÜ artış periyodunun sıklaşması ve oranların HP’ye paralel hale gelmesi, emekçilerin cebinde bir rahatlama yaratırken patronlar için de alışık olmadıkları bir maliyet demek oluyordu. 2018-2024 periyodunda, reel olarak artmaya başlayan AÜ, 31.12.2024’de bin 616 seviyesine ulaştı. Grafik 4 bu yedi yıllık dönemin öncekinin tam tersi bir yön kazandığını açıkça gösteriyor.
İşçilerin 2018-2024 dönemindeki toplam kazancı (yani patronların kaybı) 978 TL’dir. On dört yılın toplam rakamlarında patronlar hâlâ 9956 TL kârda olmalarına rağmen, dengenin yönünün değişmiş olması alarm zillerinin çalması anlamına geliyordu. Bu gidişatı durdurmak ve tersine çevirmek zorundaydılar. Bugün yapmakta oldukları tam da budur.
Hatırlanacağı gibi Aralık ayında, hükümetin kamu maaşlarının artış formülünü değiştirmeyi ve artık HP’yi değil Tüketici Fiyat Endeksi’ni (TÜFE) kullanmayı öngören yasa değişikliği gündeme geldi. HP, reel kayıplar konsolide edilmiş olarak hesaplanan TÜFE’dir. Hükümetin planı konsolidasyonu iptal ederek, kamu maaşlarına sadece TÜFE’yi (yani daha düşük bir artış) vermekti. Bunun ucunun özel sektöre de dokunduğu ve esasen patronların sorununu çözmek üzere tasarlandığı açıktır.
Kamu sendikaları bu saldırı karşısında genel grev ilan ederken, özel sektör çalışanları bu eylemi büyük oranda destekledi. Özel sektör emekçilerinin beklentisi “kamuya ne verilirse biz de onu alacağız” yönünde olduğu için, alışkın olduğumuz kamu-özel gerilimi bu grevde oluşmadı.
Böylece sendikalar son yılların en rahat grevini gerçekleştirdiler. Bu da Bağımsızlık Yolu’nun “AÜ en düşük kamu maaşına eşitlenip HP oranında arttırılırsa kamu-özel ayrımı zayıflar” tezinin kanıtı oldu.
Sendikalar şimdilik kısmi bir başarı elde ederek yasa değişikliğini askıya aldırdılar ve kamudaki artışlar 11,12 olan HP oranı üzerinden verildi. Ama örgütsüz özel sektör emekçileri için durum beklendiği gibi olmadı. Peki neden AÜ artışı yüzde 6 veya yüzde 10 değil de yüzde 7,5 oldu?
Bu sorunun yanıtı TÜFE’de gizlidir. Son dört aylık TÜFE yüzde 7,82’dir. Yani eğer hükümet yasayı geçirebilseydi kamuya verilecek olan artış özel sektöre verilmiş ve patronların kanayan yarasına merhem sürülmüştür.
Bu elbette bir yandan kamu-özel ayrımını derinleştirmek için yapılmış bir hamle, diğer yandan da sendikaların kazanımının geçici olduğunun göstergesidir. Sendikalar “sarı ineği” verirlerse, kendilerini bekleyen geleceği özel sektör emekçilerine bakarak görebilirler.
Sonuç
1- AÜ’in en düşük kamu maaşına eşitlenmesi talebi ve bu talebin savunucusu Bağımsızlık Yolu’nun seçime girmesiyle (sadece bunlarla bile), özel sektör çalışanları kayıplar yaşadığı maaş sürecini tersine çevirebilmişlerdir. Yani esas sonucu verecek olan yasa değişikliği ve özelde sendika gibi kazanımların yokluğunda dahi, muhalif bir siyasi mücadele ile fiili yararlar sağlanabilir.
2- Özel sektör emekçileri, kamu emekçileri ile çıkarlarının ortaklaştığını düşündüklerinde kamu sendikalarının eylem gücü artmaktadır. AÜ’in en düşük kamu maaşına eşitlenmesi talebi, sınıfın iki katmanını birleştirici bir taleptir.
3- Yasal ve örgütsel kazanımlar olmadan fiili kazanımları normalleştirip rehavete kapılmak, her şeyin bir hamlede kaybedilmesi ile sonuçlanır. Sınıf mücadelesinde yasal ve örgütsel kazanım elde etmeden gardını düşüren taraf, yaşamsal bir hata yapar.
4- Patronlar ve hükümet için HP hesaplamasını kaldırıp TÜFE’ye dönüş hâlâ gündemdedir. Özel sektör emekçilerinin bu süreçte yalnız bırakılması durumunda, kamu emekçilerinin TÜFE’ye dönüş süreci hızlanacaktır. Bu nedenle kamu sendikaları yüzde 7,5’luk artış kendilerine uygulanmışçasına diri durmalıdırlar. Çünkü sıradaki kendileridir ve şimdi susarlarsa, yarın yalnız kalacaklardır.
5- Patronların ve hükümetin saldısına yanıt, eldekini savunarak verilemez. Mücadele patronların kapısının önüne taşınmadan eldeki de korunamaz. Asgari Ücret’in en düşük kamu maaşına eşitlenerek HP oranında arttırılması ve 10 kişiden fazla işçisi olan patronların sendikasız işçi çalıştırmasının yasaklanması; emekçi sınıfın ana mücadele sloganları olmalıdır. Sınıfın örgütlü-örgütsüz tüm kesimlerinin çıkarı, bu hedeflere sıkı sıkıya sarılmaktan ve mücadele bayrağını daha yukarıya kaldırmaktan geçer.