Ya Sarı Sendikalar Kurulursa!

On ve üzeri çalışanı olan işyerlerinde patronların sendikasız işçi çalıştırmasının yasaklanması mücadelesi toplumda her karşılık bulduğunda, yazının başlığında ifade edilen kaygı da önümüze çıkıyor.
Bu kaygıya çeşitli defalar yanıt verdik. Ancak konunun önemi dikkate alındığında, bir kez daha bu sorunu ele almak iyi olabilir.
Öncelikle bu sorunu mevcut sendikasızlık koşullarında konuştuğumuzu hatırlatalım.
Bu koşullarda özel sektör emekçilerinin; maaş, izin, mesai, iş güvencesi, emeklilik, sağlık önlemleri gibi konularda hem söz hakkı yok hem de olabilecek en ağır sömürü, olabilecek en pervasız yöntemlerle uygulanıyor.
Bağımsızlık Yolu’nun yasasını da hazırlayarak gündeme getirdiği “sendikasız çalıştırılmanın yasaklanması” talebi dışında, siyasal/sendikal düzlemde savunulan herhangi bir öneri yok.
Akademik düzeyde dile getirildiğini duyduğumuz çeşitli fikirler var ancak pratikte bu fikirlerin halka anlatıldığına, sokaklarda savunulduğuna hatta ısrarla talep etmemize rağmen bizimle kamuoyu önünde şeffaf bir şekilde tartışıldığına şahit olmadık.
Kısacası “sendikasız çalıştırılmanın yasaklanması”na şüphe ile yaklaşanların, özel sektör emekçilerinin sorunlarına dair bir çözüm önerisi veya önerilerini toplumsallaştırmak için yürüttükleri siyasal bir kampanyası yok!
Eleştiriyi boşa çıkarmak gibi olmasın ancak bu tabloya bakıldığında; mevcut sorgulamada “sarı sendika olacağına, hiç sendika olmasın” iması seziliyor ki, bunun pek de yapıcı bir yaklaşım olmadığını kabul etmek gerek!
***
Bu tür soruları gündeme getirenlerin, “sarı sendika” olgusuna dair bir fikirleri olduğuna göre, asgari bir emek-sermaye bilincine sahip olduklarını varsaymamız mâkuldür. Bu nedenle de bize “sarı sendika”nın karşıtı olan şeyin ne olduğunu, “sarı sendika olmayan”ı tanımlamalarını çok isteriz…
Bilmediğimizden değil, çok uzun süredir onların ağzından bu tür konuşmaları hiç duymamış olmamızdan dolayı isteriz bunu.
Bize kızıl sendikacılığın nasıl bir şey olduğunu, mevcut kamu sendikaları içerisinde hangilerinin sarı sendikalar olduğunu detaylı bir şekilde anlatırlarsa, bundan kamuoyunun da yararlanacağına eminiz.
Sendikaları “sarı ve kızıl” diye ayırırken, emek-sermaye çelişkisine mi bakmamız gerekiyor, yoksa “Kıbrıs sorunu”na mı? Bir sendika Kıbrıs sorununun çözümünde federasyonu savunduğu için mi “kızıl” olur, yoksa “emeğin kurtuluşu” perspektifi ile hareket ettiği için mi?
Mesela bir işveren sendikası, “federal Kıbrıs” talebini tüzüğüne yazarsa onu “sarı mı yoksa kızıl mı” sayacağız?
Ve bu perspektif kamu sendikaları için de geçerli midir?
“Sol” hükümetler döneminde uykuya yatan federasyoncu bazı kamu sendikaları, “sarı” mıdır, “kızıl” mıdır?
Yoksa bir sendikanın “sarı” olmasının olumsuz olması kaygısı, sadece özel sektör için mi geçerlidir? Umuyoruz ki öyle değildir!
***
Bağımsızlık Yolu temsilcileri, “ya sarı sendikalar kurulursa” kaygısı ile her karşılaştıklarında “en kötü sendika bile sendikasızlıktan iyidir” yanıtını veriyorlar.
Bu bizim konuya samimi yaklaşımımızı özetleyen bir cümledir. Ancak bundan “sarı” sendika tartışmasını ciddiye almadığımız çıkarımı yapılmamalıdır. Aksine fazlasıyla ciddiye alıyoruz.
Bu tartışmayı ciddiye aldığımız için de muhataplarımızın bizim taleplerimiz ortada olmadığındaki pratiğini analiz etmek ve “sarı” derken ne demek istediklerini anlamak istiyoruz.
Çünkü bu iki veri sağlıklı bir şekilde ortaya konulmadan, “kiminle” ve “ne hakkında” konuştuğumuz netleşmeden; söylenecek her sözün havada buharlaşacağı bir gerçektir.
Özel sektör emekçilerinin mevcut durumunda enerjimizi patron hegemonyasını ve patronlarla iş birliği içerisindeki hükümetleri yıpratmak yerine böylesi belirsiz bir mecraya kanalize edecek lüksümüz ise ne yazık ki yok!