Rejime Değil Hükümete Muhalefet

Ortaokul ve liselerde “başörtüsü takılmasını serbest bırakan tüzük” düzenlemesi gibi gösterilip, aslında yıllardan beri Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyine yönelik asimilasyon politikalarının bir parçası olan ve Kıbrıs Türk toplumunu gericileştirerek, tekrardan şekillendirmeye yönelik dayatmaya karşı eylemleri değerlendirerek, gerçekleri ortaya koymak yararlı olacaktır.
Erdoğan-AKP rejimi, başörtüsü konusunu insan hakları yalanı üzerine kurgulayıp, Türkiye’de siyasi bir propaganda aracı olarak başarı ile istismar edip, kullanmaya devam etmektedir.
Kadının örtünmesini, İslam dininin emrettiği dini sorumlulukmuş gibi gösterilip, temel insan hakkı ve inanç özgürlüğünün yasaklanmasına bağlı mağduriyet üzerinden oy devşirme aracına dönüştüren Erdoğan–AKP İktidarı, aynı oyunu kuzey Kıbrıs’ta da buradaki iş birlikçi, kukla hükümetle yapmaya kalkışmıştır.
Bu dayatmayı organize eden TC Elçiliği oyuna burada beslediği gerici yobaz tarikat mensuplarını ve kurdurduğu siyasi partisini de katıp, bizi kendi ülkemizden kovmaya kalkmıştır.
Dayatmalara uzun bir süreden beri direnen KTOEÖS’e destek için farklılıkları bir yana koyan sendikalar ve “mış” gibi muhalefet yapanlar bir araya gelip, kitlesel eylemlerle buna karşılık vermişlerdir.
Toplumsal tepkiyi TC’nin asimilasyon, entegrasyon ve kolonicilik politikalarına karşı çıkış hedefine yöneltme yerine, sadece başörtüsüne izin veren tüzüğün geri çekilmesi mücadelesine endeksleyen örgütler, toplumun geniş kesimlerini bir araya getirmeyi başarmış, fakat Türkiye’nin kurdurduğu ayrılıkçı rejimin hedef alınmaması nedeni ile dağılmaya zemin yaratmışlardır.
“Ne olursan ol yine de gel” anlayışı kalabalıklar yaratsa da rejime yönelik gerçek söylemlerin ortaya çıkması bazı örgütler tarafından engellenmiş, sorunu yaratanın isminin bile geçmediği kitlesel eylemler yapılmıştır.
Uzun bir süreden beri rejime karşı samimi bir duruşla gerçekleri dile getiren ve bu olaya kadar mücadelede yalnız bırakılan, KTOEÖS yetkililerinin söylemlerinin yerini bu siyasi duruşu engelleyen rejimin istediği söylemler almıştır.
“ELÇİ GO HOME” söylemi rejimi o kadar rahatsız etmiştir ki, buna devam edilmemesi için bunun yerine, buradaki iş birlikçi, kukla hükümeti ve Erdoğan-AKP iktidarını hedef alan söylemler icat edilmiştir.
1958 yılından beri devam eden asimilasyon, entegrasyon ve 1974 yılı sonrası sürdürülen kolonicilik politikalarının sorumlusunun Türkiye olduğu gözlerden kaçırılmaya çalışıldığı yetmezmiş gibi aksine şükran edebiyatına alışan bazı kesimler, bu eylemler esnasında Türkiye’ye ve Kıbrıs Türk toplumunu bu hale düşürenlere bol bol övgüler düzmüşlerdir.
Geçtiğimiz yıl sonunda yapılan genel grev, şartların çok uygun olması ve kukla hükümetin, bazı kritik yerlerde grevleri erteleyecek yasal yetkisinin olmaması nedeniyle, rejimin kuklası hükümetin varlığını tehdit eder noktaya gelmişti.
Başarıya ulaşma aşamasında bazı sendikalar kapalı kapılar arkasında hükümet yetkilileri ile görüşerek, maliye bakanının söz vermesiyle, grevi askıya alarak, hükümeti düşürebilecek bir eylemi hükümete hediye etmişlerdir.
Bu eylem sonunda hükümetle bir protokol imzalanmamış, maliye 100 milyon Türk Lirası’na yakın grev kesintisi yapmış, vergi düzenlemesi ve asgari ücrete hayat pahalılığının altında artış vererek maaşlardan çalınmış, devlet çalışanı ile asgari ücret alanlar karşı karşıya getirilmiş ve meclisin açık olduğu bir dönemde anayasaya aykırı olduğu bilinmesine rağmen sendikaların onayı ile “yasa gücünde kararname” ile düzenleme yapılmasına göz yumulmuştur.
Kapalı kapılar arkasında “arka bahçe sendikacılarının” marifeti ile hükümete hediye edilen bu süreç, medyadaki paralı reklamlarla üyeye başarı olarak sunulmuştur.
Son yapılan eylemlere öncülük eden sendikalar bu gerçekleri üyelerinden ve toplumdan gizleyerek, süresiz genel grevi bir tehdit unsuru olarak kullanmışlar, Ankara’nın kuklası hükümetin, “elzem hizmet” ilan edip, uyarı grevlerini yasadışı bir şekilde ertelemesini birkaç kuru açıklama ile geçiştirmişler ve hükümetin işleyişini etkileyecek kritik çalışma alanlarında maddi manevi dayanışma ile grev bile koyamamışlardır.
2011 yılında adanın kuzeyinde tarihte yapılan en büyük kitlesel eylemler, rejimi korkuttuğundan, belli sendikalar ve siyasilere eylemleri sulandırmak için “itfaiyecilik” görevi verilmişti.
Mitinglerde taşınan bazı pankartlar bahane gösterilerek, bugün de benzer açıklamaları yapan bazı sendikalar, eylemlerden çekilmiş, aralarında Mehmet Ali Talat’ın da olduğu bazı siyasiler Ankara ile arabuluculuğa soyunmuş, muhalefet partileri meclis önünde ayrı miting yapma girişiminde bulunmuşlardı.
Bugün de aynı süreci tekrardan yaşıyoruz. Ancak aradaki büyük fark “Ankara ne paranı ne paketini ne de memurlarını istiyoruz!” pankartını taşıyacak bir KTÖS yok, eylemlere katılan bazı siyasi partiler “Türkiyeli seçmenden oy alamam kaygısıyla” Ankara’ya laf söylemeden bu süreci seçimlere endeksleme derdinde ve yuvarlak laflarla süreç KTOEÖS’ün başına yıkılmaya çalışılıyor.
Geçtiğimiz dönem eğitimin içine düşürüldüğü rezil durum konusunda KTOEÖS eylem yaparken, seyreden KTÖS yürütmesinin tutumundan ve Ankara’dan güç alan Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu, Ankara’dan aldığı talimatla, gündemi değiştirmek için yeni tüzükler ve öğretmeni terbiye etme derdine düştü.
Orta Eğitim Sendikası ile birlikte yürüdüğünü söyleyip, geçtiğimiz Eylül ayında Paşaköy’de görevli bir subayın Eşref Bitlis İlkokulu’na kaydolan 11 yaşındaki beşinci sınıf kız çocuğunun, yasak olmasına ve okuldaki öğretmenlerin tepkisine rağmen, aylarca başı bağlı okula gelmesine ses çıkarmayıp, gizlenmesine çanak tutan KTÖS yürütmesinin, ancak Orta Eğitim Sendikası’nın tüzüğe yönelik başlattığı eylemler sonrası, bir ay önce okula giderek müdahale etmesi bu eylemlerde sendikaların samimiyetini sorgulamak için yeterlidir.
Gerçekleri üyeden ve toplumdan gizleyerek, meydanlarda rejimi rahatsız etmeyecek ilkesiz söylemlerle nutuk atarak veya örgütsel mücadeleyi değil kişileri öne çıkaran paralı reklamlarla, medyada bol bol görünmekle, siyasi kavga kazanılmaz.
Ancak seçimleri ve hükümete gelmeyi hedef seçmiş, rejimle mücadele etmekten kaçan, rejimi gizleyen siyasi partilere seçimde yeni adaylar yaratır.