Dili ve Ruhu Geçmiş Zaman

Baharın kışından, şehrin ışıklarından ve bir yabancının yazlık-kışlık kıyafetlerinin yer değiştirmesi muhabbetinden sesleniyorum size. Kıyafetler tartışılır mı demeyin, evet tartışılıyor.
Aslında anlam yüklediğimiz her şey tartışmaya açık bir olay. Malum, mevsim zorlansa da artık yavaş yavaş yaza geçiyoruz.
Evet, yağmurlarımız yağıyor ama tabiat ana arada bizi şımartıp, ılık ve sıcak havayla da ödüllendiriyor. Ben tabiatın yerinde olsam, doğanın düşmanı insanoğluna hiçbir güzelliğimi sunmam ama adı üstünde “Tabiat Ana…”
Ana ismine sahip olan her canlı gibi o da bize merhamet ediyor. Yoksa bu kadar taş binanın, kesilen ağaçların ve buna benzer şeylerin yapıldığı bir dünyada, tenimizi okşayan bahar yelinin başka bir açıklaması olamaz.
Kıyafet demiştim…
Her sene mevsim değişirken, dolabımdakilerin yerlerini değiştirirken, diğer mevsimin kıyafetlerine bakıp “Seneye bunu giydiğim zaman acaba beni neler bekliyor?” diye sormadan alıkoyamıyorum kendimi.
Bir önceki anılarımı taşıyan kıyafetlerime bakıp “Bunu giydiğimde çok mutluydum, bunu giydiğimde çok mutsuzdum ya da bu kıyafetimi o çok severdi ama şimdi o yok…” gibi birçok hayal kırıklığı ve mutlulukla yeni mevsime giriş yapanlardanım.
Aslında “hatıralar” da diyebiliriz belki buna; di’li geçmiş zamanın olduğu her şeye.
Aklımıza geldiğinde her cümlemizin sonunda “-dı”, “-di”, “-du”, “-dü”, “-ti”, “-tı”, “-tu” duyduğumuzda geçmiş olsun; ya çok güzel anıyorsunuzdur onu ya da kalbinizin bir köşesinde içini kemiren, ruhunu örseleyen bir anıya yani dili ve ruhu geçmiş zamana dönüştürüyorsunuzdur.
Anlam yüklediğimiz şeyler elbette ki kıyafetlerle sınırlı değil; yürüdüğümüz yollar, yaşadığımız bir şehir, dinlediğinde gözlerini dolduracak bir müzik, gözle görebildiğimiz, elle tutabildiğimiz, tadına varabildiğimiz, koklayabildiğimiz her eylemin dili geçmiş zamanla bir bağlantısı oluyor.
Tanrım!
Derin düşünmek, çok düşünmek, bu düşüncelerin içinde kaybolmak ne korkunç! Sorgulamadan, hissetmeden bir duvar gibi soğuk ve katı olmayı o kadar çok isterdim ki…
Hissetmek bu çağda insanın cehennemiymiş. Yaş aldıkça bunu en derinlerimde daha çok hissediyorum.
Hissettikçe yalnızlaşıyorum, hissedenlerin dizelerine sığınıyorum. Siz de dizelere sığının. Çünkü yıllar geçse de mevsimler değişse de o, hep aynı hisle hayatınızın bir köşesinde olacak: en sevdiğiniz, renkli elbisesiyle…
Öperim hırpalanmış kalbinizden…