Kıbrıslı Türklerin Mülkiyetle İmtihanı

Kıbrıslıların mülkiyetle imtihanı yeni bir viraja geldi! Kıbrıs Cumhuriyeti Rumların mallarını ticari amaçlarla alıp satan, kullananların peşine düşmeye başladı. Bir gün bu viraja gelineceği herkesin pek ala bildiği lakin kendine bile söylemediği bir sır bu!
50 yılda, bu topraklarda mülkiyet meselesine çözüm getirebilecek birçok fırsat heba edilmiştir. Tarihin sayfalarına gömdüğümüz Annan Planı bu fırsatların en başında.
2015- 2017 döneminde berhava edilen Crans Montana sürecinde “Mülkiyet” başlığı altında birçok yakınlaşma sağlanmış, hatta mülkiyetle ilgili ana çerçevenin ne olacağı Guterres çerçevesinde yer almıştır.
Crans Montana’dan bu yana müzakere yok! Macera çok! Bir yanda “egemen eşit” ya da “eşit egemen” devlet diye söylenen ne olduğu pek de anlaşılmamış olan, ayrılıkçı ve edilgen bir siyaset, öte yanda ise mülkiyet meselesini daha da içinden çıkamayacak kadar karmaşık hale sürükleyen, tarım toprağı, kıyı, dağ yamaç, ova, dere yatağını talan eden ranta dayalı bir inşaat furyası!
***
Yıllardır: “İnşaat sektörünü bir sektör haline getirmek, bu küçük ekonomimizde ekonomik körlüktür, siyasal ve toplumsal yozlaşmayı da getirecektir” diye söyleyip durduk. Bu yüzden de “yatırım düşmanı” olarak değerlendirildik, hep.
2007 de inşaat sektörü çıkmaza girmişti. Yine de akıllanamadık. “Yağma Hasan’ın Böreği” mantalitesi devam!
Rum malları üzerinde yaratılan ganimet mala dayalı bir sektör haline geldi inşaat sektörü.
Sektör içinde sadece Türk malları veya hukuksal yönden geçerli mülkiyeti olan mallar üzerinde faaliyet gösteren müteahhitler iki elin parmakları kadar bile değil ya da ancak o kadardır.
Gerisi tamamen ganimet mallar üzerinde yürütüyor faaliyetlerini. Son yıllarda Türkiye, Rusya, İsrail, İran, Macaristan ve daha başka yabancı ülkelerden iş insanları sektörün ana aktörleri haline gelmiş durumda.
Tamamen rantçı bir anlayışla yapay bir zenginleşme izleniyor. Rumları asıl delirten de bu aslında!
Hatırlayacaksınız, bir etkinlikte “Yürüyün da arkanızdayım ne imar planı ne emirname” demişti yetkili makam sahibi birisi. Güya yatırımcılara bir destek mesajdı.
İmar planı ve emirname gibi düzenlemelerin yatırımcıları kısıtlamaması gerektiğini vurgulanmaya, inşaat sektörünün önünün açılması gerektiğine dair bir söylemdi!
Kısaca, doğa, kıyı, dağ, ova, tarım toprağı, dere yatağı demeden Rum mallarını yağmalamaya devam edin, nasılsa malın 1974 değerinden daha fazla bir değere sahip esaslı geliştirme yapanlara kalacak bu mallar.
Tabii tazminatı ödenerek! Annan Planı’nda kabul görmüş, piyasanın da alıp kabul ettiği bir çözüm modeliydi ya bu!
Annan Planına hayır diyenler bile, Annan Planındaki düzenlemeleri alıp kabul etmekte, ganimet mülklerin üzerinden rant sağlayarak zenginleşmekte beis görmüyorlar.
E şimdi, düzeni savunan, “yürüyün de korkmayın” diyen bu beyefendiler Kıbrıs Cumhuriyeti’nin peşine düştüğü, tutukladığı, hakkında Avrupa Tutuklama Kararı çıkarttığı iş insanlarının önüne geçip, kelepçe için ellerini mi uzatacaklar?
***
Şu gerçeği görelim artık:
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Rum malları ile ilgili girdiği bu yeni siyasi yol olmasaydı da inşaatçılığa dayalı bu ekonomi sürdürülebilir değildir.
Günün birinde duvara toplamaya mahkûmdur. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin siyaseti bunu sadece hızlandıracaktır.
Hala anlamadılar: tek seçenek, tek yol ULUSLARARASI HUKUK ÇERCEVESINE GİRMEKTİR. O yol ise, bir an önce Kıbrıs’ta federal bir çözümden ve barıştan geçer. Bunun için de tek araç müzakerelerdir.
Öyle, kahramanlık, bayrak, ezan, vatan, millet, Sakarya gibi sadece hırsızlara yarayan sloganlar ile bir yere varılamayacağını her geçen gün daha da çok iliklerimizde hissedeceğiz!
***
Siyasal çözüme ulaşıncaya kadar geçecek sürede, ganimet Rum malları üzerinde yaratılan inşaat sektörünü sürdürebilir bir hukuki zemine oturtabilmek için, önemli bir araç daha var. O da AİHM kararları ile bir iç hukuk yolu olarak kabul edilmiş olan Taşınmaz Mal Komisyonu!
Eğer, kuzeydeki Rum mallarının geliştirilmesinde uluslararası hukuk bakımında kabul görebilecek çözümler üretme, mülkiyet hakkına saygı gösterme konusunda gerçekten samimiysek, siyaset kurumu bu mekanizmanın etkili bir biçimde kullanılabilmesi için çare üretmeli!
Bir an önce bütçe yaratılmalı tazminatlar için! Özellikle de 1974 öncesi değerinin üzerinde bir değerde esaslı şekilde geliştirilmiş olan mülkler için bu şart.
Bu sakin ola, “hade her yeri esaslı şekilde geliştirelim de iade etmeyelim, bize kalsın bu mallar” diye algılanmasın! Yoksa bu rantçılığın ardındaki asıl niyetiniz bu mu?
Böyle bir niyetin bedelinin kaç para olduğundan, haberiniz var mı? Hangi bütçeyle ödeyeceksiniz milyarlarca, hatta trilyonlarca dolara varabilecek bu tazminatların tümünü? Cevizcinin çuvalından mı karşılamayı umut ediyorsunuz yoksa?
***
Tazminat, iade ve takas çare yolları!
Tazminatların makul bir düzeyde tutulabilmesi için sürdürülebilir bir gelişme şart!
Nerelerde esaslı geliştirme yapılabilecek, esaslı geliştirme sadece inşaat mı demek, yoksa ekonomik kaynak olan ve 1974 öncesi değerinin üzerinde değere sahip tarım, hayvancılık ve benzeri üretim alanları da esaslı gelişme olarak mı kabul edilecek?
Bunların açıklığa kavuşturulması şart!
Hangi bölgede, hangi tür ekonomik faaliyet olacak, hangi bölgede, neresi ne kadar genişleyecek, hangi bölgeler yapılaşacak, hangi bölgelerde tarım ve hayvancılık yapılacak, tüm bunların belirlenmesi şart.
Bu noktada da işte ülkesel ve bölgesel düzeyde ekonomik ve mekânsal planlama şart!
Bunların cevapları 10 yıldır yürürlükte olan Ülkesel Fizik Planı‘nda var! Baksanıza! İmar Planlarını tamamlayın bir an önce!
Tabii Lefke İmar Planı gibi onaylanmış bir planı yürürlüğe koymamak için ölü pozisyonuna yatmayacaksınız! Bir köşede oturup değerli tarım topraklarının, kıyıların, yabancı sermaye eliyle yapılaşmasını uzaktan seyrederek elinizi ovuşturmayacaksınız!
Ganimetciliği, çevre talan anlayışını, rantçılığı terk edeceksiniz!
Ancak bu şekilde federal bir çözüm temelinde onurlu ve sürdürülebilir bir barışın ortağı olabiliriz!