Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) Genel Sekreteri Avukat Mine Atlı, Anayasa’da bulunan ‘Geçici 10. Madde‘nin konuşulmasının tam zamanı olduğunu vurgulayarak, suikastlerde kullanılan silahların adaya nasıl ve hangi yolla getirildiğini sordu
Atlı: Bu ülkede ürkek bir muhalefet anlayışı olmasaydı belki de bu noktaya kadar varmazdık
Özgür Web TV‘de yayımlanan Özgür Gündem programında Pınar Barut‘un sorularını yanıtlayan Atlı, Halil Falyalı suikastiyle ilgili konuştu.
“Bu ülkede ürkek bir muhalefet anlayışı olmasaydı belki de bu noktaya kadar varmazdık” diyen Atlı, ülkede çok şeyin normalleştirildiğini, örneğin karanlıkta ve elektriksiz kalmayı, aç kalmayı normalleştiriyoruz, gece kulüplerinin önünden geçmeyi ve insan bedeni satın almayı da normalleştirdiğimizi belirtti.
Atlı, geçtiğimiz hafta sanal bahis içinde olduğu iddia edilen bir diğer isim olan Bulut Akacan’ın babasına yapılan silahlı saldırıyı hatırlatarak, “Evet ölümle sonuçlanmadı ama yine bir yaralama, kurşunlama söz konusuydu. 3 gün içerisinde gündem yeniden değişti. Yani bu ülkenin gittiği yol, bu toplumun gittiği yol hakikaten yol değildir. Her birimiz göç etmek zorunda kalacağız” dedi.
“Silahlar adaya nasıl geldi?”
Falyalı suikastinde kullanılan silahların ülkeye nereden ve hangi limandan geldiğini sorgulayan Atlı, bazı kişilerin normal liman prosedürlerinden muaf tutularak ülkede kol gezdiğinin zaten bilindiğini vurguladı.
Atlı, “Geçen haftadan itibaren, polisin mafya yapılanmasıyla ilgili ciddi bir operasyon gerçekleştirmesi gerekirdi. 2 kişinin günah keçisi olarak seçilip, o kişilerin hapse atılması asla yeterli değildir. Bu sorunu hiçbir şekilde ortadan kaldırmaz” dedi.
“Tam olarak geçici 10. Madde’nin en çok konuşulması gereken nokta burası”
Silah seslerinin de, karanlık gibi, açlık gibi, eğitime erişimsizlik gibi, sağlığa erişimsizlik gibi normalleştirilmesini istemiyorsak, derhal bu ülkede mafya operasyonu yapılması gerektiğini söyleyen Atlı, tam olarak geçici 10. Madde’nin en çok konuşulması gereken noktanın burası olduğunu belirtti.
Atlı, “Halka geçici 10. Madde dediğimizde çok soyut kalıyor aslında. Polisin sivile bağlı olmayışı, yani askere bağlı oluşudur bu madde. Bu insanlar bu ülkeye kalaşnikof silah getiriyorlar. Nasıl getiriyorlar? Ercan’dan girerek mi getiriyorlar? Hayır, başka limanlar vardır. Bu limanların denetimi polisin yanı sıra, sahil güvenliktedir” dedi.
“Sahil güvenlik ve asker, o silahları taşıyan geminin ülkeye girişinden bihaber olabilir mi?”
Atlı konuyla ilgili şunları söyledi;
“Bu ülkenin sahil güvenliğinin, bu ülkenin askerinin, o silahların geldiğinden veya o silahları taşıyan geminin bu ülkeye girişinden birhaber olması söz konusu olabilir mi? Olamaz. Ama bir müdahale yapılmıyor.
Başbakan ve Sayın Erhürman (CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman) polis bize bağlıdır diyor. O zaman hesap sorsunlar bu silahların ülkeye nasıl girdiği konusunda. Soramaz çünkü ona bağlı değil. Bu büyük bir yalan, büyük bir yanılgıdır”
“Burada yaşadığımız ciddi bir irade sorumsuzluğudur”
Bulut Akacan‘ın babasının yine bir mafya hesaplaşması olduğu iddia edilen bir silahlı saldırıda yaralanması konusuna da değinen Atlı şunları kaydetti;
“Bir konuyla ilgili bir ihbar varsa, polisin derhal etkin bir tetkikat yürütme hükümlülüğü vardır. Özellikle can güvenliğimiz söz konusuysa. İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. Maddesi ‘yaşam hakkıdır’ ve bu yaşam hakkının içerisinde sadece insanlara yaşam hakkı tanımak yoktur, insanların yaşam haklarını korumak da vardır. Bu bağlamda devletin etkin bir rol oynaması gerekir.
Dolayısıyla her hangi bir şüphe, itham, söylem olduğu andan itibaren yani devletin ve yetkililerin bilgisine getirildiği andan itibaren o mecranın bunu araştırması, soruşturması ve bunun üzerine gerekli eylemleri, önlemleri alma yükümlülüğü vardır. Almadığı halde meydana gelen her hangi bir zarardan devlet doğrudan doğruya sorumludur. Hukuken durum bu ama burada yaşadığımız sadece bir hukuksuzluk durumu değildir.
Burada yaşadığımız ciddi bir irade sorumsuzluğudur. İrade ve siyasi olarak ciddi bir sistemsizlik vardır. Kendimize de sorumluluk yüklemeliyiz. Biz bu sorumluluğu sadece polise devlete yüklememeliyiz. An sorumluluk aslında onları bu görevlere çağıran halktadır”