DünyaInstagramSürmanşet

Yargıtay Başsavcılığı’ndan Can Atalay için olumsuz görüş

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Anayasa Mahkemesi’nin TİP Milletvekili Can Atalay’a ilişkin verdiği hak ihlali kararına direnilmesi yönünde görüş bildirdi

Başsavcılık: Aksi yönde bir tutum, kuvvetler ayrılığı prensibine aykırıdır

AYM’yi “yerindelik denetimi” yapmakla suçlayan Başsavcılık, “Anayasallık denetimi yapan mahkemeler, bir hakim gibi konulmuş olan kuralları uyulup uyulmadığını tespit mercii olmalı, oyunun kurallarını yeniden yazan yerler olmamalıdır. Aksi yönde bir tutum, kuvvetler ayrılığı prensibine aykırıdır” dedi.

Anayasa Mahkemesi’nin 25 Ekim’de Can Atalay’ın “seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı” ile “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının” ihlal edildiğine verdiği karar sonrası yargıda oluşan “kriz” tırmanıyor. Kararı yerel mahkemeye gönderen AYM, Atalay’ın tahliyesini ve yargılamasının durdurulmasını istemişti.

Ancak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı, ihlalin Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararından kaynaklandığını ifade ederek, ihlal kararını uygulamamış ve dosyayı Yargıtay’a havale etmişti. Bu arada açıklama yapan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, AYM’yi “yorum yoluyla Anayasa maddelerini yok saymakla” suçlamıştı.

AYM’ye yerindelik denetimi suçlaması

Bu gelişmelerin ardından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, AYM’nin hak ihlali kararına ilişkin mütalaasını Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne gönderdi. 3 Kasım 2023 tarihli, iki Yargıtay savcısı imzalı 6 sayfalık kararda, AYM “yerindelik denetimi” yapmakla suçlandı. AYM’nin yasama dokunulmazlığına istisna getiren “Anayasa’nın 14. Maddesindeki suçların” hangileri olduğu konusunda yasal düzenleme bulunmadığı ve yargının bu suçları belirleme yetkisi bulunmadığı yönündeki gerekçesi eleştirildi.

Devletin güvenliğine ilişkin suçlar ile anayasal düzene karşı suçların Anayasa’nın 14. Maddesi kapsamında değerlendirilmesi gereken suçlar arasında olduğunu savunan başsavcılık, 14. Maddenin anayasa yargısıyla yorumlanmasının önemini artırdığı savunuldu.

AYM’ye sınır çizdi

AYM’nin soyut hukuki kurallardan somut hukuk üreterek, önüne getirilen kuralların anayasaya uygunluğunu denetlediğini belirten başsavcılık, şunları kaydetti:

“Ancak bu durum kendi içinde zorluklar içermekte, kuvvetler ayrılığı ilkesinin ihlali, sonuçlarına neden olabilmektedir. Bu bağlamda; Anayasal normlara uygunluğunun denetlenmesi oldukça zorluk arz etmektedir. (…) Her şeyden önce AYM’nin, anayasallık denetimi kapsamında sahip olduğu ‘hukuki denetimi’nin sınırlarının çok iyi tayin edilmesi gerekir. AYM hâkimlerinin yapmış oldukları hukukilik denetimi, ‘yasama, yürütmenin yapmış oldukları işlemlerin, anayasal olarak sahip oldukları yetki sınırları içerisinde yapılıp yapılmadığını denetleme’, yargı alanında ise bireysel başvuruya konu hakkın ihlal edilip edilmediğini belirlemek ile sınırlıdır.”

Anayasaya uygunluk denetimi yapan yargı merciinin, her şeyden önce diğer organlara ait bir yetkiyi kullanmaktan imtina etmesi gerektiği ifade edilen mütalaada, “Şayet bir konu, anayasal hükümler çerçevesinde yasama, yürütme, adli ve idari yargı alanına giriyorsa, AYM bu mercilerin bu alanda anayasaya aykırı olmayan işlemlerini iptal ederek geçersizleştiremez. Çünkü kuvvetler ayrılığı ilkesi gereği, yasama, yürütme ve yargının yetki alanları ve sınırları Anayasada belirtilmiştir. Anayasa yargısı mercii de dahil hiçbir merci yasama, yürütme ve yargının yetki alanlarına giren konularda düzenleme yapma yetkilerini kullanmalarına mani olamaz” görüşlerine yer verildi.

AYM: Anayasa keyfi olarak yorumlanamaz

Mütalaada, hukukilik denetimi ile sınırlı bir anayasallık denetimi icra eden AYM’nin, AYM hâkiminin, bu yönü itibariyle vazifesini ifa ederken, yeni hukuk normları ihdas edemeyeceği bildirildi. AYM’nin sadece mevcut anayasal normları yorumlayıcı yönde kararlar verdiği belirtilen mütalaada, şu değerlendirme yapıldı:

“Soyut bir anayasal norma anlam vermek durumunda olan AYM hâkimi, yorumlama sürecinde, o norma yüklenebilecek değişik manalardan istediği manayı keyfi olarak öne çıkararak karar veremez. Anayasallık denetimi yapan mahkemeler, bir hakim gibi konulmuş olan kuralları uyulup uyulmadığını tespit mercii olmalı, oyunun kurallarını yeniden yazan yerler olmamalıdır. Aksi yönde bir tutum, kuvvetler ayrılığı prensibine aykırıdır; kuralı koyan yasama organı, icra eden yürütme, kurala uyulup uyulmadığını da tespit eden yargıdır.”

“Yargısal aktivizm” eleştirisi

Anayasa hukukçusu Ergun Özbudun ve AYM üyesi Yusuf Şevki Hakyemez’in “yargısal aktivizme” karşı görüşlerine yer verilen mütalaada şöyle devam edildi:

“Bu noktada belirtilmelidir ki; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 14. Maddesi, Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığı ve demokrasisi, yani varlığı için olmazsa olmaz unsurları belirlemiştir. Zira hiçbir devlet varlığına kasteden bir suçu işlemekle suçlanan bir kimsenin dokunulmazlığını kabul etmez. Aksi bir kabul, hak ve nesafet ilkeleri ile eşitlik kurallıyla bağdaşamayacağı gibi adalete olan inancı sarsarak kamu vicdanını da rahatsız eder. Bütün bunlara rağmen hukuk kurallarını belirliliğinin sağlanması yalnızca kanuni düzenleme ile sınırlandırılamaz.”

“Can Atalay dokunulmazlıktan yararlanamaz”

Can Atalay’ın 2013 yılında işlediği suç nedeniyle soruşturma ve kovuşturmaya milletvekili seçilmesinden çok önce başlanıldığını anımsatan Yargıtay, mahkûmiyetine esas sevk ve uygulama maddelerinin TCK’nın 312. Maddesi kapsamında kalan suça ilişkin olduğunu kaydetti. Mütalaada, seçimden önce bu madde kapsamında suç işleyen milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 83/2 maddesinde öngörülen yasama dokunulmazlığından yararlanamayacağı  iddia edildi. Anayasa’nın 14. maddesinde, madde kapsamına giren suçların tahdidi olarak sayılmamasının, kanun koyucunun bilinçli bir tercihi olduğu belirtilen mütalaada, “Hükümlünün mahkûmiyetine konu suç ve eylemleri devlet güvenliğine karşı işlenen suçlardandır ve madde kapsamına girmeyeceğini düşünmek mümkün değildir” denildi.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararıyla Atalay hakkında onama kararı verildiği ve hükmün infazına başlanıldığı belirtilen mütalaada, “Sanık onama kararı sonrasında hükümlü statüsündedir ve Yüksek Daire de kararını TBMM’ye göndermiştir. Bu aşamada, Yüksek Daire temyiz incelemesi sırasında tahliye hususunda da bir değerlendirme yapmış olmakla; tahliye talebinin reddi veya kabulü konusunda takdir yüksek Dairenindir” ifadesi kullanıldı.

Mütalaanın ardından AYM’nin ihlal kararına uyulup uyulmayacağına ilişkin Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin bir karar vermesi bekleniyor.











Başa dön tuşu