Ya kahraman ilan edeceğiz ya da linç edeceğiz, ortası yok!
Öyle bir dönemdeyiz ki; sürrealist bir senaryonun parçaları gibiyiz.
Gerçeğin sesi her geçen gün kısılırken, istenilen algıya gönüllü teslim olanların yarattığı bir iklimde nefes almaya çalışıyoruz.
Bugün kahraman ilan ettiğimizi yarın yerden yere vuruyoruz.
Ne kahraman ilan ederken düşünüyoruz ne de yerden yere vururken.
Kahramanlığı hak ediyor mu, yerden yere vurulmaya mı layık, sorgulamıyoruz.
Kimse tüm yanlarıyla herhangi bir olayı dinlemek, anlamak istemiyor, öğrenmek değil doğrulanmak istiyor, kendi doğrusuna “evet” yanıtı istiyor.
***
İşte bugünlerde bu özelliğimiz Serdinç Maypa‘nın tutuklamasıyla bir kez daha gün yüzüne çıktı.
Son senelerde yaptığı yayınlar ve haberlerle toplumun büyük kesiminin gönlünde taht kurdu Maypa, sarsılmaz denilen birçok kişiyi ve alanı sarstı, korkuttu.
Toplum; edemediği küfürü de çıkaramadığı sesi de ondan dinledi.
Kendine has bir tarzı vardı.
Toplumu deşarj eden, ekonomik ve siyasi buhranla boğuşan bireyleri, ekrandan çıkarcasına bağırmalarıyla bir nebze rahatlatan bir tarz.
***
Elbette Maypa’nın tarzını gazetecilik etik ilkeleriyle açıklamak zor hatta imkansız.
Zira bu etik ilkeler; hakaret, argo, bel altı imalar, kamuyu ilgilendiren bir bölümü yoksa özel hayatı konuşmalar, bağırıp çağırmaları yasaklıyor.
Bir gazeteci tüm bunlara bağlı olarak, belgesini ve bilgisini ortaya koyarak haberini yapmalı, peşinden gitmeli, yargı ve muhalefet mekanizmalarını harekete geçirmeli.
Tabi, araştırmacı gazetecilik yapan arkadaşların da en büyük sorunu bu.
Bin bir emekle, onlarca tehdit ve baskıya rağmen peşine düştükleri ve ortaya çıkardıkları gerçeklerin; muhalefet tarafından sahiplenilmemesi ve yargıya taşınamaması ve sonucunun alınamaması.
Ülkedeki muhalefet eksikliği ortada ve toplum üzerindeki ölü toprağını kaldırmak kolay değil.
***
Bence Maypa da bunun farkındaydı.
Bu yüzden ne kadar bağırırsa o kadar duyulacağını bildiği için kendine has tarzıyla devam etti.
İçeriğinden bağımsız, izlenme ve takip edilme açısından çok başarılı bir fenomendi.
Ancak gazetecilik etik kurallarına bağlı olmayı reddettiği halde “gazeteci” olarak anılmak istemesi ve sonrasında “Sen gazetecisin” demeyen herkesi eleştirip tefe koyması, onu basın camiasıyla karşı karşıya da getirdi.
Topluma şunu dedirtiyordu; “Ben gazeteciyim ve böyle yapıyorum, onlar da gazeteci ama benim gibi yapmıyorlarsa ya birilerinin adamıdırlar ya korkuyorlardır ya da çıkarları vardır”
Tabi durup herkese bunu anlatmak zordu; gazetecilerin neden Maypa gibi yasalara dikkat etmeden, argo, küfür ve bağırma olmadan haber yaptıklarını.
Dolayısıyla Maypa (belki de bilinçsizce) meslekteki herkesi bir şekilde fişlemiş oluyordu.
Hatta onunla yaptığım ilk ve tek telefon konuşmasında da “Siz iyi ve başarılı bir fenomensiniz, neden gazeteci olarak anılmak istiyorsunuz ki? Bu sizi etik bazı kalıplara sokar üstelik” demişliğim bile var.
***
Ekranlara çıkarılmamaktan ve gazetelerin onun haberlerine sahip çıkmamasından da dert yandı sürekli.
Ama bu mümkün müydü?
Yayın Yüksel Kurulu, yasalar ve etik kurallara bağlı yayıncılık yapan hiçbir resmi kuruluş Maypa’nın yayında ağzından ne çıkacağının garantisini veremezdi.
Biz bu riski almıştık.
Şener Levent, Özgür Web TV‘de yayınlanan İcazetsiz programında onu konuk almak istediğinde şu şartları koşmuştum sadece; “Şener abi senin yayınına elbette karışmam, Maypa’da burada konuk olsun tabi ancak küfür yok, hakaret yok, bağırma yok, bel altı yok, argo yok. Tamam derse istediği kişi hakkında konuşsun, iddialarını belgeleriyle ortaya koysun”
Gerçekten dediğini de yaptı Maypa, gayet etik bir dille sürdü yayın.
Ancak kendi yayınlarında kendi üslup ve tarzına geri döndü tabi.
Halk onu böyle kabullenmişti.
***
Şimdi gelelim dünün “en iyi gazetecisi” derken bugün “hain” ilan edilen sevgili Ayşemden Akın‘a.
Kurduğu BugünKıbrıs adlı gazetede yaptığı haberlerle siyasilerin korkulu rüyalarından biri haline gelen, ülkenin en iyi araştırmacı gazetecilerin biri Ayşemden.
Bu konuyla bağı da aslında Maypa’ya en çok destek verenlerden olması, onu defalarca manşetine taşıması.
Birçok haberde iş birliği de yaptılar. Sevgi, saygı vardı aralarında.
İşte bir gazetecinin de en büyük belası budur.
Ayşemden çok sevdiği, desteklediği ve inandığı Maypa ile ilgili kendisine gelen belgelere kayıtsız kalabilecek bir gazeteci değildi.
Duygularını bir kenara bırakıp kamu yararına gerçeği ortaya koyması gerekiyordu.
Bunu yaparken insan olarak yaşadığı ikilem; kamuya karşı sorumluluğuna elbette galip gelemezdi.
O da bunu yaptı.
Duygusal açıdan çok yıprandığı, hiç yapmak istemediği halde, hatta linç yiyeceğini bile bile Maypa ile ilgili bugün Maypa’nın da kabul ettiği o video ve ses kayıtlarındaki bilgileri ifşa etti.
Hatta çok daha fazlasını biliyor Ayşemden.
***
Şimdi Ayşemden tam bir linç kampanyasıyla karşı karşıya.
Bilirsiniz; ben de bu konularda epeyce idmanlıyım.
Nasıl yıpratıcı bir süreç olduğunu çok iyi bilirim.
Peki niye linç ediyor insanlar Ayşemden’i?
***
Çünkü Maypa’nın tutuklanmasını sağlayanlar da tam da Maypa’nın ortaya çıkan kayıtlarıyla ilgili o suç sarmalının içinde.
Yani toplumun kanını emen, her daim zengin kalmayı başaran, hükümetlerin önünde el pençe divan durduğu sermaye kesimi.
Maypa ile girdikleri savaşta elbette güçlü olan kazanacaktı.
Maypa’nın ardında bir halk desteği vardı ancak sermayenin arkasındaki destek bunu aşan ve içine hükümeti, polisi, Savcılığı da alan bir güç odakları desteğiydi.
Önce Maypa’nın açıklarından yararlanıldı.
Canlı yayınlarda ortaya koyduğu belgeler sahte değildi elbette ama işte o etik ilkeler dediğimiz çerçeveye de sığmıyordu. Bunu bir gazeteci kuralına uygun şekilde haber yapabilirdi, Maypa kendi tarzıyla yaptı.
***
Ancak sermaye de çok akıllı değildi bu savaşta.
Maypa, gazetecilerin başının belası olan, birçok arkadaşımızı yakan, herkesin çok tepkili olduğu bir suçlamadan, “Özel Hayatın Gizliliği” suçlamasından tutuklandı.
Toplum buna asla destek vermezdi.
Sermaye kesimi Maypa’yı gerçekten suç olan ve yaptığı söylenen suçlardan değil bu suçtan tutuklatmayı başarmıştı ama bitirmek istedikleri o Maypa, bir o kadar daha halk kahramanı oldu toplumun gözünde.
Ayşemden’in linç yemesinin bir diğer nedeni de yazının başında bahsettiğim o “gerçeklikten kaçma, duymak istememe, kendi doğrusunu onaylatma” arzusu ve sürrealist bir gerçeklik algısı.
Kimse Ayşemden ne demiş demiyor çünkü.
***
Maypa’nın geçmişte de taciz ve kumar gibi bazı suçlarla suçlandığı biliniyor. Kendisi de “gençlik hatası” dediği bu durumları kendi yayınlarında anlatıp kabullenmişti.
İnsanlar tövbe edemez mi? Hatalarından dönemez mi? Geçmişte yaptığı bugünü de sürekli bağlar mı?
Elbette hayır.
Ama toplum canı çektiğinde bunu da sebep göstererek alaşağı edebilir kahramanını.
***
Velhasıl kelam;
Olayın değerlendirmesi salt bir noktadan yapılamayacak kadar karışık.
Maypa’nın değerlendirilmesi gereken iki ayrı tarafı var. Biri yurttaş gazeteciliği ve fenomen tarafıyla yayımladığı belgeler, bir diğeri de eleştirdiği kişilerle aynı iş sahasında rakip olmasının getirdiği savaş.
Belli ki Maypa, bu savaşı kaybederken halk nezdindeki savaşı kazandı.
Kendisinin bitirmeye çalıştığı kişiler, onunla olan savaşta kendisini bitirdi ama yanlış hamlelerle diğer yönünü parlattı.
Maypa şimdi tutuklu.
Mahkemeye giderken “Ben o görüşmeleri insan kaçakçılığı üzerine çalıştığım haber için yaptım” diyerek, video ve ses kayıtlarını da doğruladı.
Maypa’yı kurtaracak tek şey; her gazeteciden bekleneceği gibi eğer bir olayın izini sürmek için bu görüşmeleri yaptıysa, görüşme kayıtlarının kendisinde de olmasıdır.
Maypa bunları çıkaramazsa, aslında genelde olmasa da büyük bir kesimin de hemfikir olduğu gibi bu suçların içinde olduğu anlaşılacak gibi görünüyor.
Peki bu toplum şunu diyebilir mi günü geldiğinde;
“Maypa yurttaş gazetecilik açısından masum ancak işçi getirme ve insan kaçakçılığından suçludur”
Ve bunların arasındaki hem ayrı değerlendirmeyi hem de birlikte değerlendirilmesi gereken noktaları görebilecek mi?
Örneğin; Maypa yayınlarında “Bu memleketi yediniz, yeşil alanları peşkeş çektiniz, her yer beton oldu” derken, kabul ettiği videolarda sarf ettiği “Şurada yeni inşaatlar başlıyor, işçi isteyecekler bizden” sözlerini değerlendirebilecek mi?
***
İşte Maypa’yı bu iki yönüyle ayrı ayrı değerlendirmek varken, Ayşemden gibi bu ülkenin en değerli gazetecilerinden birine linç yapmak daha kolay.
Çünkü öbürü dinlemek, düşünmek, kendi doğrundan vazgeçmek anlamına geliyor.
Ve kimse bunu yapmak istemiyor.
Ha unutmadan;
Elbette Ayşemden Akın yalnız değildir!