KıbrısManşet

Erhürman: Basın özgürlüğü ikliminin bilinçli şekilde zehirleniyor olması tehlikeli

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Tufan Erhürman, basın ve ifade özgürlüğü konusunda yaratılmaya çalışılan iklimin, hükümet olduğunu iddia edenlerin arzuladığı iklim olduğunu vurguladı

Erhürman: Baskıyı oluşturan unsur; soruşturmalar meselesidir

Özgür Web TV‘de yayınlanan “Özgür Yorum” programında Damla Dabis‘in sorularını yanıtlayan Erhürman, Gazeteci Kazım Denizci‘nin tutuklanmasıyla ilgili, son dönemde basınla ilgili bir didiklenme hali olduğunu, bir şeyler bulunup çıkarılmaya çalışıldığını söyledi.

Açıklama yok.

Erhürman, “Sosyal medya ya da basında biri diğerine hakaret ediyormuş deniyor sonra da bu bilmem hangi yasanın neresine aykırıdır diye soruşturma açılıyor. Basının esas meselesi birilerinin yargılanıp mahkum olması değil, dünyanın pek çok yerinde yargılamaların yüzde 2’si ya da 3’ü mahkum edilir. Baskıyı oluşturan unsur; soruşturmalar meselesidir” dedi.

“Basın özgürlüğü ikliminin bilinçli şekilde zehirleniyor olması tehlikeli”

Birilerinin soruşturmaya maruz tutuluyor oluşunun baskı atmosferi oluşturduğunu, bunun da bir süre sonra oto sansüre dönüştüğünü ve her gazetecinin bir şey yazmadan on defa düşünmeye başladığını belirten Erhürman, soruşturma sonunda takipsizlik verilse de beraat kararı çıksa da bunun durumu değiştirmediğini kaydetti.

Erhürman, “Hiçbir gazeteci ‘Nasılsa beraat ederim, evim aransa da bu davaya dönüşmez’ düşüncesiyle hareket etmez. Bunların yapılması bile sizin üzerinizde yeterli baskıyı oluşturur. Bir süre sonra siz kendi yayınlarınıza oto sansür uygulamaya başlarsınız, basın üzerindeki en büyük tehlike de budur. Ama bu dönemde hızla bunlar yapılıyor. Denizci olayını gerçekten anlamış değiliz şu an. Bu sadece basının üzerinden bir baskı gibi algılanıyor, ki öyleyse bu söylediklerim geçerli. Basın özgürlüğü ikliminin bilinçli şekilde zehirleniyor olması tehlikeli bir şeydir” dedi.

“Bu hükümet gidecek, biz geleceğiz ve bunu soruşturacağız”

Kıbrıslıtürklerin Türkiye’ye giriş yasağı konusunda da değerlendirmelerde bulunan Erhürman, özellikle basın sektöründe olan kişilere uygulanan giriş yasağının, bir şey konuşup bir şeyin haberini yaptıkları için mi Türkiye’ye alınmadığının dahi bilinmediğine dikkat çekti.

Açıklama yok.

Erhürman, “Aslında basın özgürlüğü iklimini zedeleyen şey de budur. Yoksa çok somut olarak ‘şunu yazdığın için dava açıldı’ denilen durumlarda bir tık daha basın özgürlüğünden bağımsız değerlendirilebilir. Çünkü oradaki ibareleri görür ve bu yasaya uygun mudur değil midir dersiniz. Ama burada atmosferi zehirleyen bir durumla karşı karşıyayız. Başaran Düzgün, Aysu Basri, Ali Kişmir ya da Ali Bizden’in yaşadığı sıkıntıda gerekçe dahi bildirilmiyor. Bir rakam var orada, bilmem hangi numaralı mevzuat dolayısıyla ‘Türkiye’nin güvenliği için tehlike arz etmek’ gibi bir şey. Bunu hangi hareketleriyle oluşturdu bu insanlar? Buna dair gerekçe ilgili taraflara sunulmuyor” dedi.

Erhürman şöyle devam etti;

“Biz de şunu söylüyoruz; bu hükümet gidecek, biz geleceğiz ve bunu soruşturacağız. Bizim devlet olarak hakkımız var, vatandaşımızın Türkiye’ye girişi engelleniyorsa, bunun hangi gerekçe ile engelleniyor olduğunu öğrenme hakkımız var. Vatandaşımızın da hakkı var ancak ona da ‘git dava aç’ deniyor. Oysa gerekçesiz işlem yapılamaz.

“Tam da böyle bir atmosferin içinde gazetecilik yapmanız arzulanıyor”

Siz Türkiye ile ilişkilerinizin çok iyi gittiğini söylüyorsunuz ama bunu soramam mı diyorsunuz? Çünkü böyle bir ortamın yaratılmış olmasından memnun olan bir zihniyet var.

Bütün mesele de bunun üzerinden şekilleniyor. Sizin burada haber/yorum yaparken, yazı yazarken ‘Acaba şunu dersem Türkiye’ye girebilecek miyim’ düşünmeniz, tam da böyle bir atmosferin içinde gazetecilik yapmanız arzulanıyor.

Bizim de basın özgürlüğü açısından istemediğimiz şey; böyle bir atmosferin içinde gazetecilerin yayın yapmak zorunda bırakılması.

Hükümet denilen bu yapının bu konularda başka bir şey yapmayacağını gördüğümüze göre; bunların bir an önce gitmesi, gelecek olanların da bu girişimleri yapması gerekiyor.

“Hepsi seçim hesaplarıyla yapılan işler”

Vakıflar Bankası da hükümetin atama oyunlarının bir parçası haline getirildi. Bazı konular var ki, bunlar üzerinde ne kadar eleştiri yaparsanız yapın, geleceğimiz bugünkü noktaya geldik. Meclis’te de bunları defalarca dile getirdik.

Çok açık söylediğim bir şey var; siz seçime ramak kala vatandaşlıklar da yapıyorsunuz, kırsal kesim arazileri de gündeme getiriyorsunuz, kurumları da ortaklarınızla kartları yeniden yayarak paylaşım yapıyorsunuz ve bunların hepsi seçim hesaplarıyla yapılan işler.

Aslında siz Yerel Yönetim Reformu dediğiniz şeyi de seçim hesaplarıyla yaptınız. Harita üstünde; ‘neresinden keser biçerim de öyle bir şey yaratırım ki, ben kazanırım’ hesaplarıyla yapılan bir çalışma.

“Son Resmi Gazete zaten evlere şenlik bir Resmi Gazete’ydi”

Bu memleketin kamu bankalarından bahsediyoruz. Bunları kimin yöneteceğini seçime ramak kala ‘ortağıma verirsem beni destekler mi?” düşüncesi üzerinden yapıyorlar.

Seçim yasaları girmeden önceki son Resmi Gazete zaten evlere şenlik bir Resmi Gazete’ydi.

Ancak şunu bilmek zorundayız ki; bu bir zihniyetin ürünüdür. Bunları yargıya götürdüğümüzde de ‘Ama muhalefet her şeyi yargıya mı götürecek?’ diye eleştirildik.

Sevgili Ercan İbrahimoğlu da yargıya götürmüş, hakkıdır. ‘Bürokrasi çökmüş’ diyor, doğrudur, biz de aylardır söylüyoruz.

Vatandaşlıklar, kırsal kesim arazileri konusu:

Zaten hükümet denilen yapı çok uzun süredir vatandaşlık verilmesinden, kırsal kesim arazileri dağıtılmasına kamu bankalarının Yönetim Kurullarının oluşturulmasına ve son olarak Vakıflar da yaşanan olaylara kadar hepsi siyasi hesaplarla hareket ediyor.

Her devlet dediklerinde de gökten toprak düşer ya hani, o devlet dedikleri aygıtı ve egemenliği de siyasi çıkarlar uğruna nasıl paspas ettiklerini gösteren şeylerdir bunlar.

Ever yargıya da gittik ama bütün bunların toplam sonucu; bu zihniyetin bir an önce gitmesi gerektiğidir.

Önümüzde bir sandık var, hemen arkasından bir sandık daha var. En önemli denetim de halkın denetimidir. Halk çıkacak ve böyle devam etmek istiyor mu istemiyor mu, bunun hesabını yapacak.

Yargıya bir kere götürürsünüz, 5 kere götürürsünüz., 45 götürürsünüz. Her götürdüğünüz şeyin de bir süresi var, yargı ilişkilerinde de bir yıpranma payı yaratıyorsunuz”











Başa dön tuşu