KıbrısManşet

Maviş: Özgür Gazete’yi yaptığı habercilikten dolayı tebrik ederim


Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS) Genel Sekreteri Burak Maviş, gazetemizin gündemi meşgul eden “Ülkeyi cemaatlere teslim ettiler” başlıklı haberine atıfta bulunarak, kendilerinin de cemaat ve tarikat yapılanmalarıyla ilgili elde ettikleri skandal bilgileri paylaştı

Maviş: Özgür Gazete’yi yaptığı habercilikten dolayı tebrik ederim

Özgür Web TV‘de yayınlanan Özgür Yorum programında Damla Dabis‘in sorularını yanıtlayan Maviş, 18 yaş altındaki çocukların zorunlu eğitim çağı içinde ve devletin koruması altında olduğunu söyleyerek, Özgür Gazete’yi yaptığı habercilikten dolayı tebrik etti.

Burak Maviş (sağda) KTOEÖS Başkanı Ozan Elmalı (solda)

Maviş, “Daha önce Eğitim Bakanlığı’na sormuş olduğumuz sorular vardı ve fotoğraflarla birlikte Ombudsman‘a bazı şikayetlerde bulunmuştuk. Ombudsman’ın yakın zamanda çalışmasını tamamlayıp raporunu yayınlayacağına inanıyoruz. Bu konuda, sizler gibi; bizim de tespitlerimiz var. O tespitlere yenilerini de ekledik. Yalnız Eskad ya da Sevkad değil farklı dernekler de olduğunu, bu cemaatler ve tarikatler içinde benzer faaliyetler yürüttüğünü paylaşacağız sizlerle” dedi.

“Çocuklar çiçek satsa, ‘Bu istismarıdır’ diyoruz ama iş dine geldiğinde diyemiyoruz”

Dışarıda çocuklar çiçek satsa, ‘Bu bir çocuk istismarıdır’ denileceğini ama iş dine geldiğinde toplumun ses çıkarmadan kabullendiğini belirten Maviş, 12 yaşın altındaki ve somut işlemler dönemine gelmemiş çocukların dini faaliyetlere yönlendirildiğini ve aynısının 12-18 yaş arasındaki çocuklara da yapıldığını ancak buna “istismar” denilemediğini kaydetti.

Maviş, “Aslında bu bir istismardır. Bunu Tanrı Yanılgısı kitabının yazarı Richard Dawkins iki kelimeyle özetliyor: ‘Çocuk endoktrinasyonu‘. Endoktrinasyon bir beyin yıkamadır ve çocuğun özgür iradesini kullanmadan tek doğru kaynakları olarak gördükleri yetişkinlerin inançlarını kendilerine telkin etmesi olarak görülüyor. Burada bir telkin ve yönlendirme var. Çocuk olgunluk çağına da gelmedi” dedi.

“Daha önce bu bir yeraltı faaliyeti gibi yapılıyordu, artık gizlenmiyor”

Maviş şöyle devam etti;

“Bu programların, etkinliklerin broşürleri artık rahatça dağıtılabiliyor, Güzelyurt’taki yapılanma üzerinde duracaksak. Genç erkek çocuklar rahatça evlere gelip ellerindeki broşürleri dağıtabiliyorlar, daha önce bu bir yeraltı faaliyeti gibi yapılıyordu, artık gizlenmiyor.

Ekonomik güçleri var, araçları var, ailelere yardım edecek kadar bütçe potansiyelleri var, çocukları yalnız buradaki yurt evlerinde ve camiilerde değil, uçağa koyup Türkiye’ye götürecek kadar da ciddi potansiyelleri var.

Yalnız çocuklarla ilgili faaliyetler de yapmıyorlar, yetişkinlerle ilgili de camiilerde, ‘din evi’ dedikleri yerlerde sohbet toplantıları düzenliyorlar. Market zincirleri var, alışverişi tek bir yöne yönlendirip kaynak yaratıyorlar.

“İnsanların buna neden yöneldiklerine bakmamız gerekiyor”

Belirli esnaf grupları var, oralardan kaynak yaratıyorlar ve bu kaynakları laik ve demokratik eğitimi dine alet etmek amacıyla kullanıyorlar. İnsanlar buna yöneliyor mu? Bir kısım insanlar yöneliyor. Neden yöneldiklerine bakmamız gerekiyor.

Bunun birinci nedeni ekonomik krizdir. İnsanlar yoksullaştıkça muhtaç duruma düşüyorlar ve bu muhtaç duruma düştükleri noktada bu insanların çocuklarına ve kendilerine yanaşıyorlar. Erzak yardımıyla veya maddi bazı kaynaklar noktasında çocukların veya kendilerinin bu sohbet toplantılarına, kurslara veya dini eğitim verilen yatılı yurtlarda kalmaları şartıyla insanları yönlendiriyorlar.

“Bir Hiranur Vakfı faciası daha yaşar mıyız burada? Bunun hesabını kim verecek?”

Bir kısım insan daha masumane davranıyor. Çocuklarının kötü alışkanlıklarından kurtulacağıyla ilgili ya da hiç kötü alışkanlık edinmeyeceği ile ilgili özellikle yaz aylarında bu tarz kurslara yönlendiriyorlar çocuklarını ama her ne sebeple olursa olsun; çocuklar 18 yaşına kadar devletin koruması altındadır. Eğitim; Eğitim Bakanlığı’nın sorumluluğundadır.

Konuşmamız gereken, bu kadar serbest şekilde bu faaliyetleri yapmaları değil; 18 yaş altındaki çocukların ihmal ve istismara uğrayıp uğramadığıdır. Bir Hiranur Vakfı faciası daha yaşar mıyız burada?

Bunu; toplumun, Eğitim Bakanlığı’nın ve bu kurslara katılanlar fotoğraf çekilenler -başta Sunat Atun ve Ersin Tatar olmak üzere- kendisine sorması gerekiyor: “Bir Hiranur Vakfı olayı yaşarsa Kıbrıslıtürkler, bunun hesabını burada kim verecek? Bunun travmasını, bu kurslara katılan çocukların ve ailelerin yaşayacağı travmanın hesabını kim verecek?

“Belirli Kur’an kurslarının olduğu yatı evleri, İskele’de bir villa, Gönyeli’de bir yurt…”

Ombudsman’a başvurmadan önce 4 Temmuz’da Eğitim Bakanlığı’na ‘Bilgi Edinme Yasası’nın 5. maddesine dayanarak bazı sorular yönelttik. Elimizde camiilerin önünde çekilmiş bazı fotoğraflar ve videolar var. Belirli Kur’an kurslarının olduğu yatı evleri, İskele’de bir villa, Gönyeli’de bir yurt…

UBP-DP ve YDP beğenir veya beğenmez; burada bir Anayasa vardır ve eğitimle ilgili tüm faaliyetlerin sorumluluğunu Eğitim Bakanlığı’na verir. Benim buradaki muhatabım Eğitim Bakanı Sayın Nazım Çavuşoğlu’dur.

İskele’de kendi evinin yanıbaşındaki villada kiralanmış bir şekilde “Tahsil Çağındaki Talebelere Yardım Derneği” adı altında örgütlenmiş bir dernek vardır. -Ki bu Lefkoşa, Mağusa ve Girne’de de olmak üzere bütün bölgelerde de örgütlenmiş bir dernektir Eskad ve Sevkad gibi.

“Çavuşoğlu hiçbir soruya cevap vermedi”

Biz Anayasal bir yol izleyerek ve Bilgi Edinme Yasası’na dayanarak Sayın Çavuşoğlu’na bu hususlarda bazı sorular sorduk. Cevap alabildik mi? Hayır. Sorularımız neydi?

1) Görevi süresince kaç tane Kur’an Kursu’na izin verdi?

Bu kurslar dini eğitim bile olsa Eğitim Bakanlığı’nın iznine tabiidir ve nasıl ki dersane ya da etüt açılıyor; o kapsamda kişilerin veya derneklerin veya kurumların Eğitim Bakanlığı’ndan izin alması gerekiyor.

“İzin verdin mi” dedik, cevap yok.

“İzin verdiyesen eğer bu kurslar nerededir” dedik, cevap yok.

“Bu kursların amaç ve programları nelerdir” dedik, cevap yok.

“Kim veriyor bu kursları” dedik, cevap yok.

“Kim denetler bu kursları, dini kurslar konusunda uzman bir denetmenimiz var mı bizim” dedik, cevap yok…

“Geçmişte basına yansıyan bazı yerler var, bu yerlerle ilgili bir rapor var mı” dedik, cevap yok…

“Ombudsman’dan cevap yok”

Bunlara 4 Temmuz’da cevap alamadık, 27 Eylül’de fotoğraf ve videolarla ‘Bilgi Edinme Yasası’ kapsamında Eğitim Bakanlığı’na -parasını ödeyip- bu soruları sorduğumuzu Ombusman’a ilettik. Bu ziyaret basına da yansıdı.

Bu ziyaret neticesinde şikayet dilekçemizi bizzat ben orada sendika adına doldurdum. Ombudsman gerekli işlemleri başlatıp en kısa sürede bize bir rapor sunacağı ile ilgili bir cevap verdi. Henüz cevap yok, ben Ombudsman’ın bu konunun üzerine gidip bu hususta bize açıklama yapacağına inanıyorum.

“Tahsil Çağındaki Talebelere Yardım Derneği” Bu dernek, merkezi Türkiye’de olan bir dernektir. 29 Kasım 2016’da bu derneğin çatısı altında Kur’an faaliyetleri düzenlenirken Adana’nın Aladağ İlçesi’nde kötü bir olay yaşandı. Bu dernekte bir yangın çıktı, 10 çocuk ve 2 yetişkin hayatını kaybetti, 24 çocuk da yaralandı ve aileler dava açtılar.

Dava üzerine bu derneğin Adana Aladağ’daki Başkanı, yurt müdürü (yurtları da vardır), 6 çalışanı ve 15 yıl ile 11 yıl arası hapis cezası gördüler.

Bu ve bu gibi dernekler bizde var mı? Var. Denetim var m? Yok. İzin var mı? Yok. Kurs ve yurt yerine uygun mu? Bunlarla ilgili görmezden gelen, üç maymunu oynayan bir Eğitim Bakanlığı var şu an karşımızda.

“Alsancak Lotus Park Sitesi’nden ihbar geldi, baskın yapıldı, kapatıldı”

7 Temmuz 2020, Alsancak Lotus Park Sitesi’nden ihbar geliyor. Türkiye’den yeni gelmiş bir çift gelmeden 2 hafta önce Lotus Sitesi’nden ev kiralıyor, bölgeye broşürler dağıtıyor çocuklara yönelik ücretsiz Kur’an Kursları düzenleyeceği ile ilgili. İhbar geliyor, Eğitim Bakanlığı’nın o dönemki Eğitim Ortak Hizmetler Dairesi Müdürü Cengiz Topel Uzun basıyor evi, denetmenlerini gönderiyor ve bu evi kapatıyor.

Şu anda Cengiz Topel Uzun Genel Orta Eğitim Dairesi Müdürü, Ortak Hizmetler Dairesi Müdürü farklı biridir. O günden bugüne basına yansımış bir olay görmedim ben.

“13 çocuk var, bu yatılı evlerde kalıyorlar”

Buraya gelmeden önce Sosyal Hizmetler’i aradım. “Elimizde 13 çocuğun ismi var. Bu çocuklar ailelerinden koparılmış bir şekilde pazartesinden cumaya bu yatılı evlerde kalıyorlar, bunun yasal bir karşılığı var mı sizde?” diye sordum, bir cevap alamadım.

Polise şikayette bulunuyorsunuz, polis gidip basıyor ve orayı kapatıyor. Ertesi gün ya telefon ile üstten birileri tekrar bu yurtları, evleri açtırıyor veya faaliyetlerine izinsiz bir şekilde devam ediyorlar.

Bu veri sadece 3 okuldan aldığımız veridir. Yaşları 4 ve 5’ten başlayan ve hafta içi ya da hafta sonları bu yatı evlerinde kalan çocuklardan bahsediyorum. Bir plakayı tespit ettik, plaka ‘Tahsil Çağındaki Çocuklara Yardım Derneği’ adına kayıtlı. Diğer iki plaka iki erkek şahsın isimlerine kayıtlı.

“Yurtların biri Mağusa’da Yaşam Hastanesi’nin yanında”

Öğrenci taşıyorlar bu insanlar bu arabalarla. Kendi okullarına aile götürmüyor çocuklarını. Yurt sabah okula götürüyor, sonra öğlen okuldan alıp yurda geri getiriyor. Bu yurtların biri Mağusa’da Yaşam Hastanesi’nin yanında apartman dairesi, erkeklerin yurdu da Kaliland Bölgesi’nde.

Bu yurtların içerisinde en az 18 ranza var ve bu çocuklar kız veya erkek olsun hiç fark etmez üniversite ya da lise çağında benzer amaçlarla oraya toplanmış kişilerle birlikte kalıyor. Yani aynı yaş grubunda da değiller. Kızlar yurdunun başında 3 kadın var Türkiye’den gelmiş. Bunları nereden biliyoruz? Öğretmenlerimize mesaj gönderdik, ‘sınıflarınızda bu yatı evlerinde kalan öğrenciler varsa tespit edin’ dedik, ilk aşamada 3 okuldan bilgi geldi.

“Bu, işin ihmal ve istismar boyutudur, bir de eğitim boyutu var”

Farklı yaş grubundan insanların bir arada olduğu yatı evlerinde işin rengi daha da değişir. 18 yaşındaki bir erkek öğrenci ile 10 yaşındaki bir erkek öğrenciyi ya da 18 yaşındaki bir kız öğrenci ile 10 yaşındaki bir kız öğrenciyi aynı eve koyduğunuzda; yalnnız Eğitim Bakanlığı ve Devlet değil, aile de sorumludur. Bu, işin ihmal ve istismar boyutudur, bir de eğitim boyutu var.

“Bu cemaatlerin, tarikatların korkusuz olma nedenleri; Elçilik ve Türkiye”

Anayasa Mahkemesi bir karar vermiş, Eğitim, Eğitim Bakanlığı’na bağlıdır, Evkaf’a, Din İşeri Dairesi’ne, canı müdahale etmek çekene bağlı değildir. Dini eğitim bile olsa bu eğitim Eğitim Bakanlığı’nın sorumluluğundadır.

Bu faaliyetler AKP geldiği zaman ortaya çıkmadı, 12 Eylül’den sonra görülmeye başlandı ve sonra da ayyuka çıktı. Çok geçmişe de gidebiliriz bu faaliyetlerle ilgili. Bu cemaatlerin, tarikatların korkusuz olma nedenleri; Elçilik, Valilik ve Türkiye ayağıdır, bunu buradan söyleyelim”











Başa dön tuşu