Kıbrıs‘ın kuzeyinde sadece insanlarımıza ve tabiata değil aynı sistemin bir parçası olan hayvanlarımıza da sahip çıkamıyoruz…
Yerelde kısırlaştırma çalışmaları yetersiz, merkezi bir politika yok, toplumun büyük kısmı bilinçsiz…
Tüm bunlarla birlikte ekonomik olarak ne kısırlaştırma ne de tedavileri için olmayan bir politika ve sonuç; sokağa atılmış evcil hayvanlar, eziyet görmüş, trafikte araçlar tarafından çarpılan ve belki de yaşama şansı varken oracıkta ölüme terk edilen canlar, sürekli yavrulayan ve kontrol dışına çıkan bir kedi-köpek popülasyonu…
….
Ebru Yasal ulaştı bana dün. Öyle üzgün, öyle öfkeli ki.
Yıllarını hatta ömrünü hayvanların refahına adamış bir hayvansever. Kapısına, bahçesine bırakılan hayvanlardan, yetişemediği tedavi ve kurtarmalardan yorulmuş, yıpranmış…
Sosyal medyada birçok sayfası ve hepsinin de tek bir amacı var; sokaklara terk edilen canlara yuva bulmak, hasta olanları tedavi ettirmek, kısırlaştırma yapmak ve toplumun bu hayvanların “oyuncak olmadığı” konusunda bilinçlendirilmesi.
Son olayı şöyle anlatıyor sevgili Ebru;
“Ben Londra’da doğdum büyüdüm. Yılın bir bölümünü orada geçiriyorum. Kendi ülkeme ve köyüm Beşparmak‘a geldiğimde ise çok büyük acıların beni beklediğini biliyorum.
Benim misyonumu bildikleri için bahçeme ve evimin kapısına evlerden atılan ya da sokakta yaralı bulunan hayvanlar bırakılıyor hem de benden habersiz.
Son olarak birkaç hafta önce bahçemde bir köpek buldum, bahçe koltuğunda oturuyordu ve yanına yaklaşınca ayağının kanadığını gördüm.
Hemen veterinere götürdüm. Avcıların kullandığı tüfeklerde kullanılan saçmalar vardı her yerinde, tüm vücudunda, ayağı da kırılmıştı, kemikleri parçalanmış ve enfeksiyonu vardı.
Tedavisi ve ameliyatı yapıldı, vücudundaki saçmalar temizlendi. Şu an iyileşiyor.
Onunla ilgili birçok kez çağrı yaptım binlerce kişilik sosyal medya sayfalarımdan. Bir buçuk yaşında, erkek bir avcı köpeği, cins değil.
Hiçkimse sahiplenmek istemedi, tedavisine yardımcı dahi olunmadı.
Bizim köyümüzde çok avcı var. Belli ki ya yanlışlıkla ya da bilerek -ki bence bilerek- vuruldu. Ve acı çekenin, yaralananın bir can olduğu düşünülmeden orada bırakıldı, birileri de benim bahçeme getirdi.
Yani hayvanın vurulduğu andan itibaren kimse “Ben bir şey yapayım” demedi. Biri vurdu, öbürü gördü, biri umursamadı, biri kapıma bıraktı… Onlarca insan… kimsenin aklına sorumluluk almak gelmedi…
Buradaki İngilizler ellerinden geleni yapıyor ama bizim kendi insanımız bu kadar duyarlı değil.
Hepimiz bu sorunu yaşıyoruz ve çaresiziz. Yerel yönetimlerin bir politika üretmesini istiyoruz.
Vurulan bu hayvanlar için Avcılık Federasyonu‘nun sorumlu tutmasını istiyoruz. Polisin yasal süreç başlatmasını istiyoruz.
Bunlar bu kadar zor mu?
Bir insan vurulunca, dövülünce ya da öldürülünce bunları yapmamız gerektiğini biliyoruz ama aynı canı taşıyan bir hayvan için neden yapmıyor ve cinayetlere son vermiyoruz?”
Ebru’nun sosyal medya hesapları
***
Ebru’nun söylediklerine katılmamak, öfkelenmemek mümkün değil…
Eski zamanların insan pazarları modern dünyada hayvan pazarları olarak varlığını ve zihniyetini sürdürüyor…
Ticari birer meta gibi alınıp satılan, küçücük kafeslerde ölene kadar doğurtulan canlar para ediyor insanlığın gözünde.
Örneğin; ülkede yol güvenliğinden bahsedilirken sadece insanları anlıyoruz değil mi? Peki ya hayvanlar?
Veteriner Dairesi’nin sokak hayvanları birimi yok mesela, düzenli kontrol yapılmıyor bu canlara.
“Dünya Yalnız Bizim Değil Hareketi” diye bir oluşum ve “Sokak hayvanlarını koruyucu önlemler içeren ve hayvan deneylerini yasaklayacak” olan yasa önerileri var.
Bizde de Hayvan Refahı (Değişiklik) Yasası yıllardır Meclis’te bekliyor.
Sokak hayvanlarının şehirlerde insanlarla birlikte yaşayabilmesi gerekiyor. Okullara, kamu kurumlarına, iş yerlerine bakım zorunluluğu getirilmesi gerekiyor.
Okullarda çocuklarımıza bu konuda dersler verilmesinin müfredata eklenmesi gerekiyor. Bilinçli ve doğa-hayvan sevgisi olan bireyler yetiştirmemiz gerekiyor.
İnsana -ki çoğu zaman ona bile göstermediğimiz- saygıyı, ağaca, kuşa, kediye, köpeğe, çiçeğe de gösterecek kadar gelişebilmemiz gerekiyor.
Çünkü biz; doğanın efendisi değil onun bir parçası olduğumuz gerçeğini kabul edecek kadar medenileşemedik…
Pınar Barut
Özgür Haber